İSLAM DÜNYASI NEREYE YÜRÜYOR?!!
Eklenme: 7/20/2012 12:00:00 AM

Evet, değerli can dostlar.

Malumunuz üzre;

Bugün mübarek Ramazan ayının başlangıcı olarak bilinen bir gündeyiz!

İslam dünyası için 12 Ay içinden hicri takvim üzerinden Ramazan ayı elbette ki seçkin bir aydır.

Onun için 11 ayın sultanı denilmektedir.

İslam dünyasının maddi ve manevi bir kaynak unsuru olup, hem dünyada hem ahirette, inanan müminler için bir ümit kaynağıdır ve bir kurtuluş sembolüdür!

Bu ay gerçekten insanlara sevindirici ve müjdeleyici olup, bu ayda her inanan için oruç tutma görevini yerine getirmek ilahi bir rahmet kaynağıdır.

Keza bundan 30 gün sonra gelen Ramazan Bayramı da öyle.

Ondan sonra gelen Hac ayları ve Hac aylarında yapılan ibadetler, Hac farizası ve Umre görevini yerine getirip, akabinde gelen Kurban Bayramı da İslamın olmazsa olmazıdır!

Kişiler bu ayda ve ondan sonraki gelen bayram günlerinde üstün bir insanlık seviyesine çıkıp, ruhen arş-ı lya kadar yücelebilir.

Zira insan bu aylarda ve bu günlerde kişisel ve toplumsal hayatına çekidüzen vermekle mükellef olup, insaniyet-i Kübra denilen insanlığın yücelik mertebesine ulaşabilmesi için hazırlanmış aylardır ve günlerdir.

Ne mutlu o insanlara ki bu aylarda, bu günlerde kendini gaflet uykusundan kurtarıp, içinde duaların geçtiği saatler fırsatını yakalayabilsin.

Ama heyhat nerede?

Onun için bugünkü yazımıza başlık olarak İSLAM DÜNYASI NEREYE YÜRÜYOR?!! diye soru mahiyetli, cümle kullandık.

* * *

Evet, bu başlığımız gerçekten çok anlamlıdır.

İslam dünyası gerçek insan karakterini yaşıyorsa, demek ki insanlığın en üstün seviyesindedir.

Ama aksi halde ise!

İşte o zaman;

Ne Ramazandan, ne oruçtan, ne bayramdan, ne seyrandan haberi olmaz, boş bir iskeletten ibaret olur.

Ki o hal-i vaziyetle insanlığın hali nice olur?

İşte burda biraz durup, olup-bitene bakmak gerekir.

***

Şöyle ki;

Ramazan ayı insanlığı tüm kötülüklerden arındırıp, pırıl pırıl bir üstünlük seviyesine getiren bir fırsat yakalama zamanıdır.

Keza bayram günleri, keza Cuma günleri de aynı hikmete sahiptir.

Ama ne yazık ki İslam dünyası bu anlayışın neresinde olduğunu ve olması gerektiğini bir türlü kestiremiyor.

Ramazan ayı geliyor, hiç olmamış gibi hareket ediliyor.

Toplum içinde, özellikle sistemlerin ve rejimlerin verdiği izansızlık, vurdumduymazlık, nemelazımcılık ile kıvranıp duran bazı insanlar!

Ve tabi ki İslam dünyası gerçekten hiç de hayra alamet olmayan halleri yaşıyor.

Evet, eskiden Yahudileşen İsrailoğulları böylesine şımarıklık içine girip, hep düşüş kalkışlarla kendine bir yaşam şeklini organize etmişti.

Ama her fırsatta Allahın gelen gazabından, felaket ve musibetlerinden de kurtulamamıştır.

Bunların en tehlikelisi de semavi ve yerel musibetlerden daha fazlasıyla diğer kavimlerden ve toplumlardan gelmiştir.

Allah değişik zamanlarda gerek İslam ordularıyla onları terbiye etmiş ve gerekse diğer müşrik, inanmayan milletler vasıtasıyla hak ettikleri belaya çarptırmıştır.

Tarih bunu inkr edemez.

Biz Türkiye insanı olarak böylesi günlerde Ramazan diye hazırlanıyoruz ve elbette ki sevinçle karşılıyoruz ve yaşamak istiyoruz bu ilahi mutlu günleri.

Eğer fiillerimiz, hareketlerimiz, tavırlarımız, yaptıklarımızla bağdaşıyorsa.

Eğer hal hareketlerimizi Ramazan orucunun hak ettiği bir değerle yaşıyorsak, o zaman o Ramazan gerçek Ramazan olur, bayramlar da gerçek bayramlar olur.

* * *

Yukarıda belirtmiştim!

Yahudileşen İsrailoğulları gibi zararımızı, başkasının zararında görüyorsak.

Helali helal, haramı da haram olarak tanımıyorsak, işimize geldiği zaman şekli olarak Müslümanlığın şerefli ismini hiç kimseye bırakmıyoruz; ama yaptığımız insanlık dışı fiiller ve eylemler hep bizi yalanlıyor.

Ramazanlarımız da bir türlü Ramazan olamıyor.

Bayramlarımız da gerçek bayram olamıyor, seyranlarımız da gerçek seyran olmuyor.

* * *

Velhasıl,

Sistemlerin ve rejimlerin üzerimize örttüğü gaflet örtüsünü bir türlü üzerimizden atamıyoruz.

Devlet tüm kurum ve kuruluşlarıyla, yanlış sistem paralelinde, yanlış insanlarla yönetiliyor.

Devletin birçok kurum ve kuruluşları ve makam işgalcileri ne yazık ki "devlet imknlarını" kötüye kullanarak milleti adeta ciğerinden vuruyorlar.

Yasama, Yürütme ve Yargı erkleri!

Şayet;

Antidemokratik hukuk dışılıkla gününü gün ediyorsa ve mağduru daha fazla mağdur edip, zalimi daha fazla zalim olarak koruyorsa ve kendilerine rant alanı yaratıp gün gittikçe palazlanıp ömür biçiyorlarsa, o zaman ne bayramımız bayram olur, ne namazımız namaz olur, ne de orucumuz oruç olur.

* * *

Bakınız;

Dün Diyarbakır Söz Gazetesinde gerek manşet olarak ve gerekse yorum olarak, bir adli skandal olarak verilen haber Türkiyenin gerçek yüzünü ortaya koymaktadır.

Sevgili okurlar!

Kamu kurum ve kuruluşlarının arasında en seçkin olanı hiç kuşkusuz ki yargı mercileridir.

Toplumun yegne güvencesi durumunda olan adalet, eğer antidemokratik hukuk dışı işler yapıyorsa ve birbirine benzemeyen çelişkilerle dolu kararlar veriyorsa, mağduru daha fazla mağdur edip, zalimi daha fazla ayakta tutuyorsa, vay bu milletin haline, vay bu İslam dünyasının yaşamına!

Bize göre;

Gerek Söz Gazetesinde ve gerek Uzay-Söz Tvde gördüğümüz, Mehmet Yunus Emre Özgenin ailesine ilişkin haber gerçekten, "vahim" bir hal-i vaziyeti gösteriyor.

Düşünün on seneden beri mağduriyet durumunda kıvranıp duran bir aile.

Yasaların hukuk paralelinde onlara verdiği hak, aynı adalet mercisi tarafından zik-zak çizilerek hukuk dışılıkla elinden alınıyor.

Hiç kuşkusuz ki ölen çocuğun ailesinin üzüntüsünü "hiçbir maddi değer" gideremez ve temizleyemez.

Buna rağmen birilerini kurtarmak için yanlış yöntemler kullanarak gayrimeşru kökten değiştirilmiş bir adli dosya vakasına şaşırılmaz.

Zira tüm gerçekler ortada.

Diyarbakır Adliyesindeki bazı oluşum ve yapılar yıllardan beri gerçekten antidemokratik hukukun üstünlüğüne yakışmayan davranışlar sergilemektedir.

Zaman zaman bazı hkimler ve savcılar keyfilikleri paralelinde karar veriyorlar ve soruşturma açıyorlar.

Bu nedenle buradan kamuoyu adına Adalet Bakanlığına seslenerek diyoruz ki;

Sayın Bakanım lütfen, bu adalet camiasına iki elle değil, dört elle hatta gerekirse altı elle sarılıp yanlış insanları oradan diskalifiye etmeniz gerekir.

Bu şerefli camia ta ki eski tas eski hamam olmaktan kurtulsun.

Yoksa ne kadar Ramazanları yaşarsak yaşayalım, ne kadar bayramları yaşarsak yaşayalım, mağduru zalimin elinden kurtarmadığımız müddetçe ve haramı haram olarak görmedikçe, ne bayramımız bayram olur, ne de herhangi bir ibadetimiz bizi Allaha yaklaştırabilir.

Zira mazlumun ahu enini, figan ve gözyaşları hiçbir zaman kötüleri affedemez ve ne devlete ne de topluma huzur vermez.

Ancak halkın salt çoğunluğuyla iktidara gelen iktidar partisinin buna el atması lazım.

***

Dünkü Söz Gazetesinin manşetten verdiği haber Diyarbakır Adliyesindeki vuku bulan olayın iç yüzünü göstermektedir.

Adalet camiası ne perişanlık halinde ve kimlerin elinde olduğunun bir göstergesidir.

10 yıl önce bir ticari firmanın şoförü tarafından ezdirilip, ölen 3 yaşındaki Yunus Emre Özgenin tazminat hakkını inkr edip vermeyen bu firma, ne çare ki yargı mekanizması tarafından da himaye görmektedir.

2003/488 Esas 2006/579 sayılı karar, bu dosyanın akıbeti bir türlü bilinmeyen ve çözülmeyen bir denklem.

Maalesef çözülmesi için formül aranırken, yargı ve Diyarbakır 6. İcra Müdürlüğünce adeta kara şal çekilmektedir.

Evet, diyoruz ki bu dosyaya Adalet Bakanlığınca el atılması gerekir ve bir teftiş heyeti mahiyetiyle incelenmeye alınması lazım.

Zira üzgün ve hüzünlü aile bu adli skandala dayanamamaktadır.

Bu işin peşini bırakmıyor, zalimin hak ettiği tokadı meşru zeminde adaletin atması lazım diyoruz!

Eğer adalet de buna yan çizerse, olay imamla cemaat meselesine dönüşür.

Hani demişler ya İmam böyle yaparsa, cemaat ne yapmaz ki.

En derin saygılarımla.

Hayırlı Cumalar.