İSLAM DÜNYASI VE DEMOKRASİ! (III)
Eklenme: 10/30/2014 12:00:00 AM

Evet sevgili okurlar!

Dünkü sohbetimizin ana konularından birisi de "Cumhuriyetin bir fazilet rejimi" olduğuydu.

Evet, gerçekten Cumhuriyet cumhurun mahsulüdür.

Halkın ürünüdür, demokrasinin ruhudur.

Ama ne zaman?

Cumhurun bin yıllık kültürüne, inancına, örf ve adetlerine, milli terbiye ve talim ruhuna uygun olduğu zaman

İşte o zaman, Cumhuriyet bir fazilet rejimi olur?

Zira o cumhuriyetin altındaki atılan imza, bir dikta rejiminin varlığı değil, bidaların (kötülüklerin) anası olan İslam dışı yaşamanın biçimlendirilmesi ile değil, tam tersine bütün ana direktif ve talimatını cumhurun tarihinden, yani milletin iman ve inanç düzeninden almış bir cumhuriyet, ikmaline yöneliktir.

çünkü, milletin paralelinde yürüyemeyen bir cumhuriyet, milli ruha paralellik arz etmeyen bir anlayışla varlığını idame edemez.

Pek tabi ki, hiçbir zaman da rejim için, "cumhuriyet" denilemez.

Olsa olsa Esedin cumhuriyeti olur?

Yani Suriye ve Iraktaki baasçı rejimlerin dikta, zorba, megalomanyak yöneticilerin rejimi gibi olur?

Ki, o da Türkiye Cumhuru "böylesi bir Cumhuriyeti" kaldıramaz.

Zira Yüce İslam Peygamberi Efendimiz (S.A.V.) hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor:

Bidaları görüp, yani İslam dışı kötülükleri görüp yasaklamayan yönetimler Allahın lanetine uğrarlar. Ümmetimin içinde fesad ve bozgunculuk revaç bulursa ve devlet otoritesi onu men etmeyip idareyi maslahatla geçiştirirse kendilerini Allahın lanetinden kurtaramazlar.

Dahasını söyleyeyim.

Yüce İslam dininden sırt çeviren otoriteler bir toplumdan yüz görürse, yani toplum bu tür inkarcı anlayışları üstün tutarsa o toplumun, o ülkenin temel varlığının altına "dinamit" konulmuş olur..

Toplumun arasına sokulan fitne ve fesad unsurlarına meşruiyet kazandıran ve kötülüklere göz yuman, bilakis ahlakdışı olan toplumun yaşam tarzını biçimlendiren yönetimlere ve yöneticilere onay veren bir toplum hiçbir zaman payidar olamaz!

Payidar olmaya dair şansta yakalayamaz.

Evet!

Demokrasi ve hukukun üstünlüğü ifadelerini kullanıp başka şekilde biçimlendirmesiyle yetinen anlayışlar ve ona da onay veren toplum hiçbir zaman "ne cumhurun ne de cumhuriyetin" vasfını bünyesine taşıyamaz ve geleceğini de kestiremez.

Terörden, kargaşadan, kan dökmeden, gözyaşlarından kendini arındıramaz.

Zira, eşyanın tabiatı gereği de budur.

Toplumu huzurlu kılan ve sosyal dengeye götüren ana faktör ahlaktır, adalettir, hukukun üstünlüğüdür, fazilettir bu da Cumhuriyetin ta kendisidir.

Sayılan bu vasıfları arka plana atan sistemler, düzenler, her ne ad altında olursa olsun, fazilet olamaz, tam tersine birer kargaşa ve terörün temsilcisi olabilirler.

Nitekim Hz. Ömer (R.A.) hilafeti döneminde bir gün hutbe okurken, cemaate şöyle sesleniyor:

Ben, yönetim uygulamalarımda bir yanlışlık yaparsam, yani toplumun kaldıramadığı yanlış bir zulüm yaparsam, bana ne diyeceksiniz?

O esnada cemaatin içinden, Ömer İbni Madikerib isimli bir zat elini kılıcının kabzasına atar ve şöyle der;

Ya Ömer, hiç merak etme yemin ediyorum ki sen toplumun isteği dışında herhangi bir yanlışa kayarsan bu kılıcımla seni düzeltirim

Bu ifadeyi duyan halife Hz. Ömer (R.A.) hemen secdeye kapanır..

Allaha şükür secdesine gider ve der ki;

Ya rabbim, sana sonsuz şükürler olsun ki ümmetimin içinde halifenin hatasını, yanlışını görüp de affetmeyenlerin varlığına karşı sana sonsuz hamdüsenalar olsun.

İşte sevgili okurlar!

Biz inanmış bir toplum olarak, böyle olmalıyız

Daima kötüye kötü, iyiye iyi demeliyiz.

Kötülüğü boyayıp da, makyajlandırıp saklayan insanlara, yönetimlere aldanmamalıyız.

Biz, inanmış bir ümmet olarak, aramızdaki maddi ve manevi gücümüzü kullanarak devlet otoritesini "İslami ahlak ve dürüstlükler paralelinde" korumalıyız.

O zaman sosyal bir toplum oluruz ve cumhuriyetin faziletine nail olmuş oluruz.

Aksi taktirde zorba, derebeylik anlayışıyla toplumu yönlendirmeye çalışan, insanlarla günümüzü gün edersek, hiçbir zaman bırakın cumhuriyetin faziletinden dem vurmak, bugünkü düşmüş olduğumuz zorba hukuk tanımayan derebeyli megalomanyak anlayışlarla haşır neşir olmaktan kendimizi kurtaramayız.

Eğer gerçekten tarihi ahlak ve kültürel namusumuzu İslam dışı hegemonya derebeylerin eline bırakırsak, sesimizi çıkarmazsak, toplumsal olarak üzerimize çullanmış olan kabus felaketi ve terör uğursuzluğu altından kalkamayız.

Bilakis altında kalıp boğulacağız ve yok olup gideceğiz!

Allah korusun.

Zira, devlet otoritesi eski adı olan saltanat ve devlet hükümranlığı İslam dışına çıkarsa milli olamaz.

Bakınız Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

İslam ve yönetim, yani devlet otoritesi ile tevemdir. Yani ikiz kardeştirler. Eğer otoriteyi elinde tutan iradenin bünyesine fesad ve bozgunculuk hastalığı girerse İslam ahlakı da yara alır ve yaşamaz durumuna girer.

Bu hadisi şerif gerçekten tarih boyunca inanan bir ümmet için bir meşale olmalıdır, bir örnek teşkil etmelidir.

Ders-i ibrettir.

Ne yazık ki bugün içine sürüklenmiş olduğumuz boğucu girdaptan nasıl çıkacağımızı doğrusu derinden derine düşünmek lazım.

Düşmüş olduğumuz girdap çıkmazında çırpındıkça batıyor durumdayız

Bugünkü yeryüzünde İslam dünyasını temsil eden devletçiklerin ve küçültülmüş milletlerin bünyesine yerleşen fesat ve bozgunculuğun, kirlenmenin zirvesi yaşanmaktadır.

Ama şunu iyi bilmemiz gerekir ki; bu fesat ve bozgunculuk, mensubu bulunduğumuz yüce İslam dininin kapısından girmemiştir.

Tam tersine İslamiyetin kapısını üzerimize kapatıp açtığı kirli menfezlerin içerisinde terör ve kargaşayı başımıza müsalat etmiştir.

Zira, ilke olarak bağlı bulunduğumuz yüce İslam dininin ana prensibinde şu bilimsel bir kavram var:

Fel İslamu üssün ve sultanul harisun

İslam toplumun vazgeçilmez esasıdır.

Yönetim ve idare ise bu esasın temel muhafızıdır.

Evet sevgili okurlar!

Hani demişler ya, eti kokmaktan koruyan tuzdur, ya bir de tuz kokarsa?

O zaman tuzu koruyan nedir?

Gerçekten bu büyük bir söz

Eğer, toplumun temel inanç felsefesini simgeleyen yüce İslam dini ise, devlet de onu koruyamıyorsa ve onsuz yaşıyorsa veyahut onun dışında ithal edilmiş kanunlarla geçiştiriyorsa o zaman kurtuluş çaremiz ne?

Zira, İslamın ana değeri ilahi kanun olmasıdır.

Demokrasi ve sekülerizm anlayışı ise, insanların hastalıklı beyinlerinden oluşur.

Bize göre bu mukayese bu ölçü yeter de artar

Ne demişler?

Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna bile az.

En derin saygılarımla.