İSLAM DÜNYASI VE SIKINTILARI
Eklenme: 3/23/2010 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar. Geçen 10 günlük kısa bir süreç içinde Umre ziyaretini yapmak üzere Suudi Arabistana gittim. Doğrusu hiç kararlı değildim. Hazırlıklı da değildim. Bazı dostlarımın aniden Bir Umre ziyareti yapalım demesi üzerine olur diyerek atladım gittim. Ani bir kararla gelişti bu ziyaret. Önce Medine-i Münevvere sonra da Mekkeye!... Tabii bu kısa süreç içerisinde gördüklerim ve izlediklerimi az da olsa burada kıssadan hisse olmak üzere sizinle paylaşmak istiyorum. Bana göre bu kısa zaman dilimi insan ömrünün en tatlı ve müreffeh anıdır. Az ve kısa bir süreç olsa dahi bir an için dünya badirelerinden ve sıkıntılarından uzaklaşıp. Allah ve Resulünün huzuruna gitme şerefine nail olmak inanan kimseler için hayatın en tatlı ve kıymetli anlarıdır. Görünen manzaralar ve İslam dünyasının oraya akın akın gelmesi..  Oluşan o mahşeri insan potansiyeli gerçekten çok sevindirici ve çok ümit vericidir. Geleceğe yönelik çok anlamlı değerler taşımaktadır. Özellikle gelenlerin hemen hemen yüzde altmışının gençlerden oluşması apayrı bir hikmet. Bilinçli bir gençlik.. Ne yaptığını bilen bir gençlik. Okumuş ve okuduklarına bağlı kalan bir gençlik. Daha doğrusu kara cehaletin kara lekelerinden sıyrılmış bir gençlik. İşte bu tablo ve bu insani potansiyel çok ümit verici! İslam dünyasının Asya, Afrika ve Avrupa kıtaları içerisinde en kısa sürede yeryüzüne hükümran olma vasfını taşıma ümidi veriyor insana. Ama madalyonun diğer yüzüne de baktığınızda durum vahim derecede farklı. Her yönüyle içaçıcı değil. Ne hazindir ki; insan madalyonun bu yüzü karşısında üzülüyor, hayıflanıyor, keşke böyle olmasaydı demek zorunda kalıyor. Bu da yapılan ibadetlerin zaman zaman aşırı bir heyecan neticesinde bilgiye dayalı olmaması bilinçli olma şekline ve sünnete uygun olmama hali. Gerçekten insanı üzüyor ve düşündürmeye sürüklüyor. Bilindiği üzere yüce İslam dininin ana kurallarından birisi de yapılan ibadetlerin anlamlı olmasıdır. Bilime ve bilince dayalı ibadetlerin de en hayırlısı; bu ana kuralların yerine getirilmesidir. Gösterişten, riyadan ve yapay olma durumundan uzak bir haleti ruhiyeyle ibadetin yerine getirilmesidir. Zaten insana bahşedilen bu ibadetin zevki de burda yatmaktadır. Onun için yüce kitabımız Kuran bize mealen şöyle diyor: Bilmediğiniz bir şeyleri mutlaka ehil olan bilenlerden sorun Feselu ehlezzikri inküntüm la talemün. Ayeti kerime bize bunu hükmediyor.  Bilmediğiniz bir konu varsa ehli zikir olan ilim adamlarından sorup danışınız. Ama ne çare ki, gerek Hac ve gerek Umre vecibelerinin yerine getirilmesinde zaman zaman öyle haller yaşanıyor ki; kaş yapayım derken göz çıkarma durumuna düşülüyor. İşte o an için der demez insan biraz sıkıntı yaşamak zorunda kalıyor. Keşke bu hal yaşanmasaydı demekten de insan kendini alı koyamıyor. Suudi devleti gerçekten İslam dünyasından akın eden büyük insan potansiyelini daha rahat ibadet vecibesini yerine getirmek için büyük harcamalar yaparak her yıl biraz daha ilerleme kaydedip Allahın misafirlerine hizmet yapmaktan hiç çekinmiyor. Her yıl biraz daha hizmet kaliteleşiyor. Ama ne çare ki başta söylediğim gibi Afrikadan, Uzakdoğudan ve Ortadoğudan olsun bu gelen insanlık potansiyeli içerisinde az da olsa ibadet yapmanın ruhuna ve sadeliğine kavuşma fırsatını bir türlü elde edemiyorlar. Hac olsun Umre olsun Resulullah Efendimizin (s.a.v) uygulama ilkelerine birçok yönleriyle ters düşmekten kendilerini kurtaramıyorlar. Burada fazla konuyu uzatmayalım. Özetleyerek şöyle diyelim. İbadetin ruhu bilimdir, bilgidir ve bilinçtir. Bilime, bilgiye dayandırılmayan bir ibadet hiç bir zaman asli manasına kavuşamaz. Olmayınca da yapılan çaba boşuna gider. Ama yine ihlâs iyi niyet her şeyin başında gelir. Vecibeler bilinçli olarak yerine getirilirse daha makbule geçer. Ama görünen odur ki rasgele keyfe mayeşa herkes bildiğini okur misaliyle birçok vecibeler hakkıyla gerçekleştirilemiyor. Örneğin; gerek Hac farizasını, gerek Umre vecibesini yerine getirmek isteyen bir kişi görülen lüzum üzerine bir sefer ihrama girer. İhrama girmek için belirtilen mekânlar mevcuttur. O mekânlardan itibaren herkes sünneti seniye gereği yani Peygamber Efendimizin uygulaması gereği bir boy abdestiyle niyet getirerek iki parçadan ibaret beyaz havlulara bürünmesi ile Mekkeye doğru yola çıkılır. Mekkeye girerken Umre tavafı yapılır. Tavaftan sonra Safa tepesi ile Merve tepesi arasındaki 800 metrelik bir mesafede 7 defa gidip gelmesiyle tıraş olmakla ihramdan fiilen çıkmış olunur. Saç tıraşını yapmadan hiçbir zaman ihramdan çıkılmaz. Gerek Hac olsun, gerek Umre olsun. Ondan sonra Kâbe-i Muazzamaya bakmak üzere Mescid-ül Haramda oturulur veya vakit buldukça gün boyu istenilen şekilde defalarca da Kâbenin etrafına dolaşılıp tavaf yapılabilir. Namaz kılabilir, Kuran okuyabilir, dualar yapabilir. Hacda olsun Umrede olsun uygulama bundan ibarettir. Yani ihrama bürünme, Kâbeyi tavaf etme ve Safa ile Merve tepesi arasında 7 defa git-gel yürüyüşünün yapılması durumu ile en sonunda saçının tıraş olmasıyla ihramdan otomatik olarak çıkılır. Hac farizasında ise tabii uygulama daha kapsamlıdır. Örneğin; Arafat Dağına gidilir. Bir gün boyu Arafat meydanında vakfe yapılır. Ondan sonra akşam gün batıncaya kadar Arafattan dönerken Müzderifeye gelinir o gece orada kalınır. Ertesi gün yani bayramın birinci günü büyük şeytan denilen Cemeret-ül Akabe yerine gelinir ve taşlanır. Ondan sonra tavaf yapmak üzere Kâbeye gider 7 defa etrafını dolaşır ondan sonra da Safa ile Merve arasında 7 defa yürüyüş yapılır ondan sonra da tıraş olunur.  Tıraş yapıldıktan sonra da ihramdan çıkılmış olunur. Olay tümüyle bundan ibaret iken özellikle Umre zamanlarında da çok farklılıkla karşı karşıya kalınır. Umreye gidenlerin birçoğu birbiriyle söyleşi yaparken Ben bugün üç defa Umre yaptım öbürü der Sen az yapmışsın ben beş defa yaptım. Öbürüne bakıyorsun Yahu diyor ben bu hafta içerisinde on defa Umre yaptım, Babamın yerine yaptım, kardeşimin yerine yaptım, Annemin yerine yaptım tümüyle bida (kural dışı)lıktır ve yanlış uygulamadır. Uygulaması hiç yoktur. Sonradan ihdas edilen, yapaydan ibaret bir yanlış uygulamadır. Dinimizde kesinlikle yoktur. Fıkhi mezheplerin bazı farklı yorumları bulunur ise de tümüyle yorumlardan ibarettir. Resulullah Efendimizin (s.a.v) uygulaması dışıdır. Bunu yapan da bana göre ranta dayalı birilerinin Hacılardan fazlasıyla rant temin etmek için bu uygulamalar yapılır. Örneğin; tanıdık bir Diyanet görevlisine takılmak suretiyle sordum, siz Hac kafilelerinize günde kaç defa Umre yaptırıyorsunuz.., Şöyle dedi. Üç defa olur, iki defa olur, beş defaya kadar da yapan var. Peki, dedim Umre vecibesi bir kez yapılır ve yaptıktan sonra uygulama gereği ihramdan çıkabilmek için saç tıraşı yapılır. Tıraş uygulaması ise ya saçını tümden usturaya vermekle olur veyahut da makasla kırpar. Tahlik, yani usturaya vurma daha sevaplıdır. Sevgili dostum dedim.. Diyelim ki herhangi bir Hacı veyahut Umreci bir kez Umre veya Hac vecibesini yerine getirirken ihramdan çıkmak için saçını tümüyle usturayla kesti. Başında kalmayan saç aynı günde bir kez daha Umre yaparsa ihramdan çıkabilmek için ne yapması lazım. Başında saç kalmadı ki tekrar tıraş etsin veyahut tahsir yaptı diyelim, yani makasla kırpınca böyle rasgele bir kenarından birkaç saç alma kabul olmaz. Başının tüm bölgesini normal usullere göre tıraş etmesi gerekir. Günde üç defa Umre yapan bir insan nasıl bu şekil olunca ihramdan çıkabilir. Özellikle Tahlik uygulamasını yapan herhangi bir Hacı veya bir Umreci için nasıl ihramdan çıkabilir. Soruma cevap veremeyince yanlış ve gereksiz uygulamalarından dolayı takılarak güldüm. Böylece ayrıldık birbirimizden. Sevgili okurlar, gerçekten böyledir. Resulullahın ve Sahabelerinin uygulamaları böyledir. Ömürde yapılan bir Hac veya zaman zaman gerçekleştirilmek istenen Umre aynı mevsimde bir kez yapılır. Günde üç defa yapılan Umreler eziyetten başka bir şey değildir. Zaman kaybıdır ve Hacıları boşu boşuna yormaktır. Veya sömürmektir. Paralarını bir yerlere harcatmak için sömürmektir. Başta ifade ettiğim gibi kişinin ihramdan çıkabilmesi için saç tıraşı uygulaması yaparken diyelim usturayla saçını tamamıyla başından aldı, çıplak bir kafa durumda ise iki gün sonra tekrar iki umre, üç umre yapan bir insan ihramdan nasıl çıkabilir. Çünkü ihramdan çıkabilmenin faktörü saç tıraşıdır. Kafasında saç kalmadı ki. Bu sadece bir örnek olsun ve kolay anlatım bakımından sizlere bu örneği getirdim. Diğer Hac uygulamalarında birçok vecibeler yerine getirilmemekle beraber yüzeysel ve anlamsız uygulamalar yapılmakta olduğu görünmektedir. Onun için diyoruz ki, en güzel ve mutlu Umre veya Hac ibadeti sünneti seniye paralelinde yapılmalıdır. Yani Resulullahın uygulamaları gibi yapmalıdır. Aksi takdirde kaş yapayım derken göz çıkarılır ise yapılan çaba, harcanan masraflar boşuna gider. Ama hey hat kime bunu anlatırsın ki mühim  olan dostlar alışverişte görsün, ben Haca gittim veya Umreye gittim denilsin. Bu da riyakârlığa girer. Ve böylece yapılan ibadetlerin uygulama şekli İslami kurallara uyum sağlamayınca yapılan çaba da boşuna gider. Hatta sevap kazanmaktan da öte günah işlenir. Yani kaş yapayım derken göz çıkarılma hali yaşanmış olur ki o da üzücü bir haldir. Bunun gibi daha nice nice örnekler varsa da hepsini buraya sığdıramıyoruz çünkü yer müsait değildir. En derin saygılarımla.