İSLAM DÜNYASINDA İNGİLİZ VE AJANLARI! (III)
Eklenme: 8/7/2015 12:00:00 AM

Evet, sevgili can dostlar ve değerli SÖZ okurları.

Dünkü sohbetimizde sizinle paylaşmak istediğimiz husus; geçmişten günümüze dek "devlet büyüklerinin stratejilerini" ifade etmeye çalışmaktı..

Ki şunu demiştik;

"Ulu Hakan Sultan Abdülhamit Han’ın 33 yıllık devlet yönetiminde zerre kadar ırkçılıkla, Türkçülükle, Osmanlıcılıkla veya herhangi bir ırkla uzaktan yakından bir alakası olmamıştır."

Onun hedefi;

“Devlet-i Aliye’yi Osmaniye’yi” İslam davasına hizmet ettirmek ve Hilafet-i İslamiye’yi yeryüzüne yaymaktı.

Küfürle mücadele etmek, baskıcı, haçlı emperyalist ve Siyonist emperyalistlerle mücadele etmek, aynı şuurla İslam topraklarının bütünlüğünü korumak ve yüce İslam şiarı olan kelime-i tevhidi yüceltebilmekti..

Böylesi samimi bir devlet adamı, Osmanlının son döneminde tam 33 yıl hükümran oldu.

Ama buna rağmen, ne yazık ki "hileli, emperyalist güçlerin piyon ve ajanları" devletin bünyesine sızarak, entrikalı oyunlarla Sultan Abdülhamit’i saltanat tahtından indirebilmişlerdir.

Ve aradan geçen 14 sene sonra da kurulan Cumhuriyet'in adı altında Hilafet-i İslamiye’yi yıktılar.

Türkiye ve İslam dünyası bugün düşmüş olduğu hal ile o günkü alçalışın ve hıyanetin bir ölçüde faturasını ödemektedir.

* * *

Evet, değişik kavramlarla rejim değişikliğine gidilmiştir..

Ve bu amaca da ulaşabilmek için ilk olarak, İttihat ve Terakkiperver partisini kurmuşlar..

Bu partinin bünyesinde oluşan kadronun içinde ne yazık ki en büyük rol alan ırkçı, faşizan Jön Türkler ile mason Siyonistler olmuştur.

Bunların işbirliğiyle bu parti kuruldu.

İsim ve unvan İslami bir kavramdı.

“İttihat ve Terakki” adını alarak yürümüşlerdi.

Zira halk bu kavramlara aldanmıştı.

Zulmün, küfrün, hıyanetin, alçalışın çeşitlerini gizleyen o partinin üye ve azalarının başını çeken ne yazık ki birer maşa durumunda olan Osmanlının üç paşası olmuştu.

Mithat Paşa.

Cemal Paşa.

Enver Paşa.

İşte devletimizin yıkılış başlangıcı bu oluşumla başladı.

O günkü rezalet ve hıyanetin uzantıları, ne yazık ki günümüze kadar süregelmiş ve hala da varlıklarını sürdürmeye devam ediyorlar.

Geçenlerde de yazdığım gibi “kimin eli kimin cebinde” belli değil.

Kim hangi platform neye hizmet ediyor meçhul?

Onun için de, "At izi it izi karışımı" demiştim..

Belirsizlikler içerisinde yürüyen bir Türkiye; bugün ne yazık ki terörle, kanla, gözyaşlarıyla karşı karşıya.

Her Allah’ın günü musalla taşlarına konulan cenazelerin sonu gelmiyor.

Ağlayan analar, gözyaşı döken gencecik dul kadınlar…

Ve yetim kalan çocuklar…

* * *

Evet.

Gerçekten burada mevcut olan bu halin sorumlusu yalnız iktidar partisi midir?

Yalnız Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan mıdır?

Veya Başbakan Ahmet Davutoğlu mudur?

Hayır.

Hayır.

Hayır.

Kesinlikle öyle değil.

Meclisi temsil eden ve meclisin 550 koltuğunu işgal eden; muhalefetiyle, iktidarıyla tüm parlamentodur.

Zira bu rantiyeci rejimin ve düzenin sevdasıyla koltuğuna sımsıkı sarılan çıkarcı anlayışların, umurunda değil ülkenin bugünkü durumu?

Bizden fikir ve düşüncelerimizi almak isteyen okur ve vatandaşlarımızın, genellikle duyguları bu yöndedir.

Anlayış ve duyguları bu yönde olduğu için bizde bu tespiti buradan aktarıyoruz.

Kamuoyu bu şekildeki düzenin düzensizliğini ve düzenbazlarını hükmen kınıyor ve nefret ediyor.

* * *

Sevgili can dostlarım.

Bu münasebetle bu yazıyı yazarken, yüce Kitabımız Kur’an-ı Azim Şan’ın “Araf” suresinin 155. ayetinin şu bölümü aklıma geldi.

Ayetin son bölümü mealen şöyle diyor;

“İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri kötülükler yüzünden, bizi de mi helak edeceksin Allah’ım?”

Bu ayeti celilenin yüce mealini yorumlayan merhum İslam Şairi Mehmet Akif ise şöyle diyor;

“Ya Rab bu uykusuz gecenin yok mu sabahı?

Mahşerde mi biçarelerin yoksa felahı?

Nur istiyoruz, sen bize yangın veriyorsun

Yandık diyoruz, boğmaya kan gönderiyorsun

Esmezse eğer bir ezeli nefha yakında

Ya Rab o cehennemle bu tufan arasında

Toprak kesilip, kum kesilip âlem-i İslam

Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnam (Putçuluk zihniyeti yerin altından çıkacak)

Bezar edecek korkuyorum cedd-i Hüseyin’i

Çan sesleri boğsun da gömülsün mü sükûta

Sönsün de ilahi şu yanan meşaleyi vahdet

Testis ile çöksün mü bütün âleme zulmet

* * *

Ya Rab bu ne hüsrandır ilahi bu ne zillet

Mazlumu nedir ezmede, ezdirmede mana?

Zalimleri adlin hani öldürmedi hala!

Cani geziyor dipdiri…

Can vermede masum

Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm?

Eyvah beş on kâfirin imanına kandık

Bir uykuya daldık ki cehennem de uyandık

Mademki ey adli ilahi yakacaktın,

Yaksaydın o mel’unları tuttun bizi yaktın

Küfrün o sefil elleri ayetini sildi

Binlerle camiler yıkılıp hake serildi (yerle bir oldu)

Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı yetimler

Bir giryede (ağlamada) bin ailenin matemi çağlar

En kanlı şenaatle kovulmuş vatanından

Milyonla hayatın yüreğinden gidiyor kan

İslam’ı elinden tutacak, kaldıracak yok

Nahak yere feryat ediyor acize hak yok”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Değerli dostlarımız.

Gerçekten ülkemizin ve İslam dünyasının bugün içine düşmüş olduğu vaziyet, çok acı bir haldir.

İslam dünyasının ve özellikle Türkiye’mizin bu hal-i pür melali bizi nereye götürecek?

Dış emperyalist mihrakların güdümünde neredeyse yüz yıldan beri yapılan bir siyaset, daha ne zamana kadar yüreklerimizi dağlayacak?

Evet.

Güdümlü siyaset diyoruz.

Zira devlet, düzen, sistem, parlamento, rejim…

Her ne ise…

Amerika’dan, BM’den, batı dünyasının ifritlerinden ve ejderhalarından direktif, talimat almadan ne yazık ki müstakil bağımsız bir adım atma becerisini ortaya koyamıyor..

Değil ki yalnız Türkiye…

Tüm İslam dünyası bu helaket ve felaketleri yaşıyor.

Hem de cehalet içerisinde boğulup duran siyasetin önemli kesimleri yüzünden.

Bu yazıyı yazarken, bu kez “Zümer” suresinin 9. ayetini hatırladım.

O ayetin yüce mealini merhum Akif’in yorumuyla sizinle paylaşmak istiyorum.

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?

Olmaz ya tabii biri insan, biri hayvan!

Öyle ise cehalet denilen yüz karasından

Kurtulmaya azmetmeli baştan başa millet

Kâfi mi değil yoksa bu son ders-i felaket”

* * *

Evet.

Bu son ders-i felaket, özellikle bizlere ve tüm insanlarımıza ders-i ibret olmalıdır.

Son ders-i felaket neye mal oldu düşünsen

Beynin eriyip yaş gibi damlardı gözünden

Son ders-i felaket ne demektir şu demektir

Gelmezse eğer kendine millet gidecektir elbet”

Evet, sevgili okurlar.

Bugünkü sohbetimizi burada noktalayalım.

Rabbim, ülkemizi daha büyük felaketlerden korusun.

Şuurlu, yüksek beyinli ve Allah’tan korkan kalp sahipleri içimizde çoğalsın.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar.