İSLAM’SIZ BİR DÜNYADA İNSANI KORUYAN BİR DÜZEN KURULABİLİR Mİ?
Eklenme: 3/14/2022 12:00:00 AM

Sevgili okurlar.

ZALİMİN ZULMÜ HEP YANINA KAR MI KALACAK başlıklı üç günlük yazı serimize, bugün nokta koyuyoruz...

İSLAMSIZ BİR DÜNYADA İNSANI KORUYAN BİR DÜZEN KURULABİLİR Mİ? başlığı altında yeni bir fasıl açıyoruz...

Yazı başlığımızın derinliği yüksektir...

Özellikle, başlıkta kullandığımız soru mahiyetli kurulabilir mi? ifadesine verilecek cevap nettir...

Hayır, olamaz...

Zira hal-i lem tartışmasız şekilde meydanda...

Nereden bakarsanız bakın; vahim bir tablo söz konusudur...

Yüz elli yıldan beri İslam dünyasını başsız bırakmak için uğraşan İslam düşmanları, hem dıştan, hem içten var güçleriyle çalışa gelmişlerdir...

Ve hala da çalışmaktadırlar.

İtiraf etmek gerekirse, yüz elli, iki yüz yıldan beridir İslamla uğraşanlar ve İslam düzenini yok etmeye çalışanlar, ne hazindir ki hedeflerine ulaşabilmişler diyebiliriz.

çünkü bugün yeryüzünde İslam düzeni ne devletlerin bünyesinde söz konusu, ne de milletlerin yaşamının ekseriyetinde!

İslam sosyolojik bir din iken maalesef bugün o vasfı yaşatan yok...

Yaşayan derseniz; orda bile tereddüt söz konusu..

Zira sosyal günlük hayat akışlarında tüm ülkeler ama tüm ülkeler fersah fersah İslamdan uzaktır ..

Kahredici şekilde uzak durmayı da tercih ediyorlar.

Yeryüzünde sergerdan durumuna girmiş başıboş bir insanlık leminin varlığı söz konusudur.

Onun için de insanı koruyan bir düzenin varlığından bahsedemiyoruz..

Hiç kimse bu hakikati gizleyemez, varlığını da iddia edemez.

Zira vazi olarak insanların kendi kendine koymuş olduğu uyduruk yasalar, uyduruk insan temel hak ve özgürlükleri, hukukun üstünlüğü gibi içi boşaltılmış kavramları bünyesinde tutan sistemlerin idaresi, hkim kılınmaktadır...

Ve sistematik olarak milletlerine, devletlerine huzur ve barış ortamı sağlayamadıkları gibi, insan temel hak ve özgürlüğünü koruyan, muhafaza eden de yok zaten!

Sadece rant var ve sömürü düzeninin hkimiyeti var.

çünkü emperyalizmin hkimiyetinin varlığıyla karşı karşıya kalan bir dünyadayız.

Üç günlük yazı serimize başlık olarak kullandığımız; ZALİMİN ZULMÜ HEP YANINA KAR MI KALACAK? ifadesi, anlattıklarımızı hükmen anlamlı kılmaktadır...

Zira İslamsız bir dünyanın insanlık düzenini sağlayamayacağı gibi içinde zalimlerin zulümlerini barındırır, varlıklarını da kaçınılmaz kılar..

Tek kelimeyle özetlemek gerekirse;

Zalimin zulmünün yanında kar kaldığı bir dünyada yaşamaktayız.

İster Arapı olsun, ister Acemi olsun, ister Türkü olsun, ister Kürdü olsun, ne olursa olsun

İslamsız bir dünyada insanı koruyan bir gerçeğin varlığı söz konusu olamaz.

Ne mümkündür de!

Ki hal-i lem meydanda cereyan ediyor...

Allahın her günü insanların yaşamakta olduğu düzensizlik, başıboşluk orta yerde, kendini deşifre ediyor

Hiç kimse de bunu inkr edemez.

Özellikle bunu söyleyebiliriz ki;

Osmanlı imparatorluğunun 624 senelik yeryüzünün hkimiyetini elinde tutması ve insanlık arasında zerre kadar ayrım yapmadan, hukukun üstünlüğünü gerek gayrimüslimler üzerine, gerekse Müslümanlar üzerine daima ön planda tutmuştur.

Nitekim bu rotada giden Osmanlı, cihanşümul vasfını alan bir devlet olarak, 624 yıl yeryüzüne hükümran olmuştur.

çünkü tüm uygulamalarında olmasa bile ekseriyet-i mutlakası (ağır basan) İslam hükümlerine dayanmıştır...

En önemlisi de, aile düzeni...

Aile düzenindeki bütünlük, aynı zamanda sosyal ahlakın egemenliğini sağlamıştır...

Bu değerlerin ittifakı devlete, millete ve ülkeye sağlam ekonomiyi kazandırmıştır, teknolojisini kazandırmıştır, tarihini ve kültürünü muhafaza altına almıştır.

Sapasağlam bir devlet ve bir millet oluştu...

Bölünmez bir coğrafya bütünlüğüyle yedi düvele meydan okudu...

Ama ne vakit ki Osmanlının bünyesine masonik kafalar sızdırıldı ve ucuz kölelik ruhunu taşıyan piyonların varlığı, devletin temeline nüfuz edince ipin ucu kaçtı.

İşte o zaman devlet gerilemeye başladı.

İslamsız bir devlet haline geldi..

İnsanların hakkını, hukukunu koruyamaz duruma geldi..

Bu itibarla devletin tüm ciddiyeti, Selanik Yahudi devşirmelerinin eline geçti..

O Yahudi devşirmeler de içimizdeki yerli olup milli olmayan, Ermeni ve Yahudi komitelerin köleleri durumuna giren hain unsurlar oldu..

Bugünkü mevcut yaşanan ve yaşatılanlarla yüz yüze gelen Türkiyemizin ve İslam dünyasının hali ne yazık ki hala o günün uzantısına ilişkindir..

Siyasi partilerin varlığının bize göre hükmen ve fiilen milli iradeyi temsil edebilecek bir Kıymet-i Harbiyeleri yoktur.

Zira bugüne kadar gelen giden gerek iktidarlar olsun, gerek muhalefetler olsun, milli değerlere, milli inançlara, İslam gerçeğine yönelik herhangi bir hizmetleri olmamıştır.

Ciddi manada bir değer biçilmemiştir.

Hep laisizm, Kemalizm, Sekülarizm, çağdaşlık, cumhursuz cumhuriyetçilik ve İslama da çağ dışı denilmiş ve siyaset yalnızca bununla yetinmiştir.

Bu itibarla başlık olarak kullandığımız İSLAMSIZ BİR DÜNYADA İNSANI KORUYAN BİR DÜZEN KURULABİLİR Mİ? ifadesine cevap olarak;

Elbette ki İslamsız bir dünyada insanı koruyan bir düzen kurulamaz.

Söz konusu dahi olamaz.

Bir önceki başlığımıza da paralel olarak insanlar arasında yapılan mezalim, uygulayıcılarının yanına hep kar kalmıştır.

Onun için ülkemizde, ekonomiksel, teknolojik, kültürel, ahlaki değerlerin varlığı, Allahın her günü gerisin geri gidiyor.

* * *

Sevgili okurlar.

Burada bir parantez açarak, bir nebzecik de olsa sizi yüz yıl önceki yakın tarihimize götürmek istiyorum...

Ulu Hakan Sultan Abdülhamidin dönemine gidelim...

Ulu hakan, 33 yıl boyunca devleti yönetti..

Tüm İslam dünyasının yönetimini İstanbul payitahtına taşıdı.

Beş milyon küsur kilometrekarelik bir coğrafyaya hükümran oldu, amma velkin bir baktı ki karşısına İttihat Terakki Partisi çıktı.

İttihat Terakki Partisinin büyük bir bölümü Müslüman inançlı olarak görünmüş ise de hatta birçok ulemaları da yanıltarak kendi taraflarına çekebilmişlerdir.

İttihat Terakki Partisi Osmanlıda ve Türkiyede kurulan ilk siyasi parti.

Kuruluşu 1890da olmuştur.

Üye potansiyelini gizliden gizliye çoğaltabilmiştir.

Harp okulundan, askeriyeden, sivillerden ve ne kadar varlıklılar varsa, 7 yıl içerisinde kendi bünyesinde geliştirip, güçlendirdi!.

1897de de büyük bir uzantısını Fransanın başkenti Parise taşıdı.

Pariste bulunan Selanik Yahudi devşirmelerinin adeta köleleri durumuna girmiş bir grup, Osmanlı aleyhinde çok büyük çalışmalar yürütmeye başladı...

Sultan Abdülhamid bundan rahatsız olunca, devletin genel emniyet görevini üstlenen Ahmet Celaleddin Paşayı Parise gönderiyor.

Devlete karşı kurulan İttihat Terakki partisinin baş yetkililerinin tespiti için gönderiliyor.

Bu nedenle bu parti dış mihraklarla, yani Pariste, Londrada gizli faaliyetleri güçlendirerek çalışmalarına devam etmiştir.

Ve nihayet 1902de Pariste Osmanlının hürriyetperverleri adı altında Yahudi devşirmeler tarafından büyük bir kongre yapıldı...

Böylece bu yapı, her gün biraz daha büyüdükçe büyüdü...

O kongrede alınan kararlar doğrultusunda diğer Avrupa devletlerinden de himaye gördüler...

Büyük devletler, Sultan Abdülhamide karşı işbirliği yapma kararı aldı...

Selanikte, Manastırda şubeler kuruldu...

Ve partinin himayesi altında, direktif ve talimatları doğrultusunda Selanik ve Manastırda bulunan Osmanlının üçüncü ordusu olan genç subaylar adını taşıyan devşirme anlayışlı subayların çoğu şeriat isterük sloganlarıyla İstanbula doğru yürütüldü...

Ne yazık ki, hedeflerine de ulaşabildiler...

Kocaman yerli hainler tarafından İslam düzenine inanmayıp tanımayan yerli piyon hainlerle yabancı mason localarının işbirliğiyle devlet içten çökertildi.

Ve bugünkü Türkiyenin mevcut hali oluştu...

İslamsız bir düzenle karşı karşıya kalmış olması nedeniyle mevcut sıkıntıların zincirleme halinin görüntüsü, tamamen o günlere dayanmaktadır...

çünkü İslam dışı bir siyasetin varlığı, ülkeyi bu hale getirdi?!

Bunun çaresi;

Mevcut siyasetin ve siyasi partilerin, yani yasama erki durumundaki TBMMnin siyaset mevcudiyeti işbirliği yaparak bu milletin dinine, inancına, tarihine ve kültürüne sahip çıkmaları gerekir.

Aksi takdirde CHPnin kimliği zaten belli, arka bahçesi durumundaki HDPnin de zaten kimliği açık.

AK Partinin de bu haliyle şaibeli bir şekilde yaşaması, halkın inancına, güvenine halel getirmiştir.

En derin saygı ve sevgilerimle.