İSLAMSIZ BİR YILBAŞI?!!
Eklenme: 12/29/2014 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.
Bilindiği üzere üç gün sonra 1 Ocak 2015 tarihi itibariyle yeni yıla girmiş olacağız.
Tabiatıyla böylesine yeni günler; ister dini günler olsun, ister milli günler olsun, ister milli olmayıp da millileştirilen günler olsun
Toplumsal, kültürel olarak herkes birbirine Hayırlı, uğurlu olsun, yeni yılın kutlu olsun tebriğinde bulunur.
Keza bayram günleri de aynı.
Ama dini bayramlar hariç!
Yeni yıl olsun ve diğer milli bayramlar olsun, acaba bu duaya âmin denilir mi?
Yani bu dua Allah nezdinde kabul görür mü?
Bize göre hayır.
Zira dualar, inanç ve İslam paralelinde yapılsa, yerini bulur.
Duaya Âmin diyenler de büyük bir ruhi ihlâs içerisinde Âmin demeli..
Ancak dünyevi günler, hele hele Hıristiyanlık inancına uygun günler olunca bize göre hiç de kabul görmez.
Zira Âmin yok ki kabul olsun.
Derler ya; bu duaya emin denilmez diye!
***
Aslında İslamsız bir yılbaşı, dinsiz bir dünya varlığı gibidir.
Dinsiz bir dünya varlığı; tarih boyunca hiçbir zaman İslam toplulukları için hayır getiremediği gibi kabul ve karin de görmemiştir.
Keza uğur da getirmemiştir.
İslam ümmeti içine İslam dışı uygulamalar yaptırılırsa onlar hiçbir zaman o toplum için uğur getirmediği gibi yeni yılbaşı değil, olsa olsa yeni yıl taşı olur.
Yani manevi olarak toplumun kafasını kıran büyük taş, büyük bela olur, uğursuzluk getirir.
Zira o gecede yasalar himayesinde meşrulaşan ne kadar haram ve İslam dışı işler varsa "icra" edilir.
Hem de yasalar himayesinde yaptırılır.
Hem de devletin polisleri nezaretinde yapılır.
Sözüm ona, buna da yaşam özgürlüğü denir.
Örneğin; kumar, içki, akşamdan sabaha kadar özgür bir yaşam tarzı diye, işleniyor.
Başlangıçta nice evler yıkılıyor, ocaklar söndürülüyor, haram yola sermaye gidiyor veya tüketiliyor.
Hiç kimsenin de umurunda bile değil.
Ve Yeni yıl kutlu olsun diyoruz.
***
İşte buna da biz; "muasır cahiliye devri" diyoruz.
Ki başka da, söylenecek söz bulamıyorum.
Bu tür hayat biçimlendirilmesi, ne kadar berrak olursa olsun, zahiri halde görünen bir yaşam mutluluğu ve yeni kazançlar söz konusu ise de Kuran buna hiçbir yerde geçit vermiyor.
Zira o gecede içki ve kumar tüketiliyor.
Yüce kitabımız Bakara suresinin 219. ayetinde bunu kesinlikle yasaklıyor ve içinde insanlara uğur getirmeyeceğine dair hüküm veriyor.
Anılan ayetin yüce meali açık ve net olarak bize şöyle bildiriyor.
Ey Muhammed!
Sana şarap ve kumardan soruyorlar.
De ki: Bu ikisinde büyük bir günah, bir de insanlar için bazı menfaatler vardır.
Fakat günahları, menfaatlerinden daha büyüktür.
Yine sana Allah yolunda neyi infak edeceklerini soruyorlar.
De ki: İhtiyaçtan fazlasını infak edin. İşte böylece Allah, size ayetlerini açıklıyor. Umulur ki siz düşünürsünüz
***
İşte bu yüce ayeti kerimenin yüce meali bizi bu şekilde uyarırken, biz de tam tersine Allah yolunda değil, inançsızlık ve Hıristiyanlık inancı paralelinde hareket ediyorsak, acaba o yılbaşı bize ne derecede uğur getirir?
Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek, yani bu Miladi takvimin kanunlaştığı günden bugüne kadar, acaba diyebilir miyiz ki geçen bu yıllar arasında bu toplum, "kazasız, belasız, musibetsiz, kedersiz, bol rızklı gelirler" elde etmiş midir?
Hiç kimse buna "evet" diyemez.
Zira her geçen yılda olup bitenler, bir önceki yılı hep bize aratıyor.
Olumsuzluklar, negatif olaylar, cinayetler, kan ve gözyaşları, terör ve baskıcı kanunlarla, acımasız vergiler ve daha neler neler yaşaya gelinmiştir.
Zira Hazreti Alinin(r.a) çok güzel bir sözü var, hem de şiir halinde, Arapça orjinali şöyledir;
Mâ ahseneddine veddünya izeştemea
La barekallahu fi dünyen bila dini
Manası şöyle;
Kişiler için din ile dünyanın beraber olması ne güzel bir şey;
Ama dini ilkeler ve prensiplerin içinde bulunmadığı bir dünyayı Allah kutsamaz ve bereketsiz bir dünya hiçbir zaman geçerli değildir
Çünkü adı üzerinde, dini olmayan bir dünyanın bereketi de yoktur, uğuru da yoktur?
Toplum hiçbir zaman kendini "sıkıntı ve olumsuzluklardan da" kurtaramaz.
* * *
Hatta bunu teyiden diyebiliriz ki yine yüce kitabımız Kuran-ı Kerimin Taha suresinin 124 ve 125. ve 126. ayeti bize şunu bildiriyor;
124 Ayet: Her kim de zikrimden yüz çevirirse ona dar bir maişet vardır ve onu Kıyamet günü kör olarak haşrederiz.
125 Ayet: Diyecek ki: «Ey Rabbim, beni niçin kör olarak haşrettin. Oysa ben, gören bir kimse idim?»
126 Ayet: Allah «Böyledir, sana âyetlerimiz gelmişti de onları sen unutmuştun, bugün de öylece unutulursun» der
İşte bu üç ayetin ana ilkelerine aykırı giden bir toplum, hele hele batılı olan şeyleri bilerek meşru kılmak istemesi nedeniyle, hiçbir zaman kendini dünya sıkıntılarından kurtaramaz.
İster ekonomiksel olsun, ister toplumsal barış biçimi olsun, her ne olursa olsun; 'huzur ve istikrar" bulması imkansızdır.
Burada örnekler vermeye kalkışırsak, sonu gelmez.
Kısacası o toplumlar ne Cizre olaylarından kendini kurtarır, ne 6-7 Ekim olaylarınden kendini kurtarır?
Ve ne de devletle halk arasında herhangi bir Barış Süreci sağlanmış olur?
Mümkün değil.
Zaten devlet başlı başına bu tür olumsuzluklara davetiye çıkarıyor, böylesi batıl uygulamalarıyla.
Daha ne olsun?
* * *
Bakınız
Fatih Sultan Mehmet vefatı anında, ölüm döşeğindeyken oğluna şöyle vasiyet eder.
Evladım!
Ben ölüm döşeğindeyim, fakat ben ölümümden zerre kadar bir endişe etmiyorum.
Büyük bir sevinçle Allahın huzuruna girmek istiyorum.
Zira senin gibi beni aratmayacak bir evlat arkamda bıraktım.
Daima adil ol, zulüm etme.
Salih ol, fısk ve nifak işleri yapma.
Rahim ol, insanlara ve raiyetine devletin rahmet ve şefkat kanadını aç.
Hem de ötekileştirmeden, tarafgirlik yapmadan.
İlk işin, yüce İslam dininin şeair ilke ve kurallarını toplumun içine neşret, İslamı yay.
İslama önem vermeyip, sadece kişisel rantı ön planda tutanlara ehemmiyet verme, onları ön planlara alma.
O insanlar ki büyük günah işlemekten kendini uzak tutmayan insanlardır.
Bida ve fesat uğruna gerektiğinde bütün varlıklarını bir çırpıda harcayan insanları devletin bünyesine yanaştırma.
Beyt-ül malı (Hazineyi) çar-çur etme, sakın zinhar ola ki kişisel rantın için sen elini Beyt-ül mala uzatmayasın.
Fakir fukaraları devlet kapısından uzak tutma ve daima devletin şefkat ve merhamet kanadını onlara aç.
Ulema kesimini küçük tutma, ulemaya daima saygı göster ve onların saygınlığını her şeyin üstünde tut.
Devlet bünyesinde ulemanın görüşlerini uzak tutma.
İslam devletlerinin temel ilkelerinden birisi de toplumuyla ters düşmemektir.
Toplumun hak ve hukukunu eşit olarak muhafaza et.
Yüce İslam dininin ilke ve kurallarını toplum arasına yay ve toplumun büyük kesimini onunla yaşat.
Aksi takdirde hiçbir zaman sen devlet olamazsın
***
Fatih Sultan Mehmet'in bu "vasiyetinin" içerisindeki tüm tespitler bir hükümdür, bir tecrübedir, toplumsal bir hukuk direğinin varola gelmesidir..
İşte böyle gerçekler yaşandığı takdirde o yılbaşı yılbaşı olur?
7den 70e herkes birbiriyle kucaklaşır..
Ve halis bir niyetle, birbirlerini tebrik edebilirler.
Ama kumarlı, içkili, içinde fuhuş ve uyuşturucunun revaç bulduğu bir yılbaşından hiçbir zaman kimse uğur beklemesin.
Beklense dahi Havanda su dövmek gibidir.
En derin saygı ve sevgilerimle.