İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ İLE KİRLİ SİYASET
Eklenme: 5/12/2011 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar. Dünkü yazımda da ifade ettiğim gibi toplumları fitne ve bozgunculuğa sürükleyen ana tema ve gerçek unsur; "menfi kavmiyetçiliktir ve ırkçılıktır". "Unsuriyet tefrikası toplumlar için bir yıkımdır" Başlılığıyla dünkü köşemde ele aldığım konular ve analizlerin bir nevi devamını bugün, sizlerle hasb-i hal edeceğiz. Daha geniş ve kapsamlı bir seyirle.. Zira konular güncel gündemler gereği birbirini takip etmekte! Yakın tarihimizdeki oluşa gelen siyaset gerçek bir siyaset olmadığı hepimizin malumudur. Her ne kadar tümüyle olmasa bile çıkara, siyasi ihtirasa, madde ve cismaniyete dayalı somutlaşmış bir kirlenmenin ağı içerisinde bulunuyor. Onun için dün de belirttiğim gibi; Türkiye başta olmak üzere tarihi cihanşümul Osmanlı devletin yıkılışı tüm İslam dünyasını derbeder etmiştir. Bu derbederliğin temel nedeni de Yahudi toplumunun üstün ırkçılık anlayışının varoluşudur. İsrailoğullarının ırk üstünlüğünü onaylayan, pekiştiren ve birinci dünya savaşının oluşmasına neden olan Yahudinin iki dost devleti bunun başını çekmiştir. Birincisi İngiltere, ikincisi Fransa Bu iki dost devletin ittifakıyla ve çabasıyla Yahudi devletinin kuruluşunu güçlendirmiştir. Bu felsefe, bu anlayış gizliden gizliye Osmanlı devletinin içine sızdırılmış, hilafeti İslamiyeyi yıkıncaya kadar gizliliğini açığa vermemiştir. Ve bu kirli şeytan üçgeninden ibaret olan Yahudi devleti, artı Britanya, artı Fransa eşittir Osmanlı bünyesindeki jön Türklerin Turancılık ırkına dayalı bir oluşumun gerçekleşmesidir. Bu olay netice itibarıyla Kuran realitesine dayalı İslami hareket kuru ırkçılık nedeniyle deyim yerindeyse tarih olmuştur. Zira "mekri selase" denilen bu üç hileli devletlerin şeytani ittifakı ve dostluğu İslam ülkelerinin yıkımına neden olmuştur. Ve hala da neden olmaktadır. Filistinde kurulan Yahudi devletinin bugünkü varlığı ve gittikçe güçlenmesi yüz yıl önceki bu üç kirli ittifakın himayesinde saklanmıştı. Ta ki 1947de Yahudilerin Filistine yerleşmesine kadar! Bu arada elbette ki bu üçlü emperyalist devletler rahat durmamışlar, dünya emperyalizmini sağlamak için iki büyük cihan savaşını meydana getirmişlerdir. Birinci dünya savaşı 1914te, ikinci dünya savaşı da 1945li yıllarda icra edildi. Bu her iki büyük savaş arasında yaşanan olaylar, siyasi kirlenmeler yüz binlerce insanın kanına ve canına mal olmuştur. Nice nice devletler, tarihe gömülmüş, inançlar kaybolmuş, insanlar figüre edilmiştir. Ta ki İslam ülkelerini bir bütünlükten çıkarıp değişik yöntemlerle çeşitli devletçikler haline getirinceye kadar. Bu kurulan devletçiklerin varlığı İslam dünyasına yarar yerine çok büyük zarar vermiştir. İslamcılık görüntüsü verilmişse de aslında o devletçiklerin başına konulan, kirli siyasetin birer temsilcileri durumunda olan taşeron ve birer piyon durumundaki, liderler olmuştur. Britanya denilen İngiltere ve Fransanın Amerikada Yahudi lobilerinin yararına deyim yerindeyse birer güç kaynağı olmuşlardır. Zira gerçekleşen bu oyunlar dinsiz, inançsız, kup kuru ırkçılığa dayalı bir yapı, meydana getirilmiştir. Yüzde doksan dokuzu Müslüman olanların başına daha nice devşirmeler getirilmiş ve büyük Ortadoğu projesini günümüze dek gerçekleştirmişler, yaymışlar ve daha da kim ne bilir ne zamana kadar yayacaklardır? Ama bunu da vurgulamadan geçmek istemiyorum! Bu kirli siyasetin, Siyonist oyunların ve arkasındaki gizli güçlerin planları her halükarda yavaş yavaş yıkılmaya yüz tutmaktadır. İslamın artık tarihe gömülmüş düşünceleri onları hayal kırıklığına uğratmıştır ve uğratmaya da devam ediyor. Onlar zannettiler ki; Mısır gibi köklü bir İslam devleti, hep Nasırların, Sedatların, Hüsnü Mübareklerin elinde kalacaktır? Tunusun, Libyanın, Yemenin Haçlıların birer sömürgesi halinde ajan pisliklerin elinde yönetilecektir. Osmanlının yıkılıp gitmesiyle Türkiyenin de hep laikçi, ittihatçı, masonik, Kemalist kafaların güdümünde kalacaktır. Hayır, hayır, hayır! Hiç de öyle değil. Budanmış ağaçların çürüyüp yok olmasına şahit olunmamıştır, daima budama neticesinde gençleşerek yeniden dallanarak gürlenmiş ve çok güzel meyve vermiştir. Bu da doğa kanununa yerleştirilmiş ilahi bir tabiat gerçeğidir. İslam dünyası da aynen böyledir. Gün gittikçe budanmış olan İslam ağacı filizlenmektedir. Ağacın içindeki kurtlar artık zehirlenerek ölüme doğru yüz tutmaktadır. Ağacı içten çürütemez duruma gelmiştir. Gençlik her Allahın günü yepyeni, tazelenmiş beyinlerle donatılmaktadır. Hazır vaziyette tabiri caizse tetikte bekleyen bir gençlik fonksiyonu söz konusudur. Türkiyede ve tüm İslam dünyasında, artık dinsiz bir dünyayı kimse istemiyor. Zira Hz. Alinin dediği gibi "La hayre fi dünyen bila dinin" "Dinsiz olan bir dünya hayırsızdır, bereketsizdir ve uğursuzdur" Kimse bu milleti kandırmaya, değişik ideolojilerle yanlış menfi ırkçılıkla yönlendirmeye çalışmasın. Kirli anlayışların, kirli siyasetlerin varlığına artık paydos denmelidir. Birileri birilerini bir yerlere getirmek için insanların, memleketlerin ve toplumların kanını kendilerine kurban olarak görmesinler. Allahın adaleti tarih boyunca buna izin vermemiştir. İnanıyoruz ki günümüzde de izin vermeyecektir. Velev ki toplumsal bir siyasi kirlenmeyle karşı karşıya olduğumuz halde. Bana göre bugünkü Türkiyede yaşanmakta olan ve ırkçılığa, kavmiyetçiliğe dayalı bir dayatma siyasetine son verilmelidir. Artık yozlaştırılmış beyinden yoksun bırakılmış bir millet olarak değil, şuurlu, inançlı, imanlı, Kuranın gölgesinde yaşayan ve yaşamaya devam eden teru taze bir gençlik ve bir toplum olmalıyız. Zira Üstad Bediüzzaman Hazretleri şöyle diyor: "Dünyada tedennimizin sebebi (gerilememizin ve düşüşümüzün) dinimize riayetsizliktendir hem de intizam-ı idareden ziyade ter temiz pisliklerden arındırılmış bir ahlaka muhtaçtır. O da arayıp İslam da bulunabilir" Yine o büyük Üstad diyor ki: "Şimdi bize lazım olan şudur ki: Silsile-i Nuraniyeyi (nurlu Kurana dayalı bir silsilenin) halkaları İslamın odak noktalarını birbirine raptetmiş, bağlamış durumdadır. Kardeşlik çekirdeğinde münderic olan sevgi ve dostluk ağacının oluşması kaçınılmazdır. İşte o zaman büyük ve gerçek ittihad-ı Muhammedi inanmış her bireyi kapsamına dahil eder" En derin sevgilerimle.