KANLI BİR MEDENİYETTE TOPLUMSAL HUZURUN YERİ! (II)
Eklenme: 10/8/2014 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bir önceki yazımı mutlaka tüm incelikleriyle mütalaa ederek okumuşsunuzdur.

Okumayanlar varsa, o yazıyı mutlaka okumalıdır.

KANLI BİR MEDENİYETTE TOPLUMSAL HUZURUN YERİ başlıklı yorumumun ikincisini bugün yazıyorum.

İslam dünyasının özellikle son günlerde nelerle karşı karşıya olduğu herkesin malumudur.

Kardeş, kardeşin kanını döküyor.

Türkiyede özellikle Diyarbakır ve Güneydoğu Anadoluda siyasi bir ayaklanma sürdürülmektedir.

Neyin nesidir, ne olmuş?

Nedenine hiç kimse olayın derinliğinden veyahut inceden inceye araştırmadan, net olarak cevap veremiyor.

Önce Kuzey Iraktan başlamak üzere Suriyeye sirayet eden IŞİD adlı bir örgütün onun gibi düşünmeyenlerle çatışmasıdır.

Bu çatışma, gerçekten büyük bir krize neden olmuş durumda.

Binlerce insan Suriyeden Türkiyeye iltica etmiş durumda.

çoluk çocuk, kadın, yaşlı, genç demeden nice evler yıkıldı, ocaklar söndürüldü.

Ama bunların Sebeb-i mucibesi zahiri olarak, yüzeysel bakımdan olaya bakıldığında; IŞİD, yıllardan beri Afganistanda, Pakistanda, Amerikaya karşı, kökü El-Kaide ve Taliban adlı örgütlere dayalı bir ayaklanma hareketidir.

Türkiyeyi büyük zorluklara sokmaya çalışan aynı gücün, aynı hareketin bir uzantısı olarak, isim değiştirerek, IŞİD adı altında savaşıyor.

Her nedense zahiri halde Amerikan ve diğer batılı emperyalist ülkelere karşı verilmek istenen bir mücadele ise de ama ne Esede karışıyor, ne de İsraile.

O da ayrı bir soru işareti.

Tüm gösterilen faaliyet ve savaş biçimi hudut boyu Kürtlerle savaşıyor.

Ve gittiği her yerde büyük bir savaş ustalığıyla her tarafı darmadağın ediyor.

Kan revan içinde bırakılan Suriye ve Iraktaki Kürt coğrafyası, büyük bir mezalim içerisinde görünüyor.

Her ne kadar ABD, bu IŞİDin mezalimine karşı olduğunu şekli olarak gösteriyorsa da ipte oynayan cambaz gibi hep ayak üzerine düşüyor.

Sırt üstü düşüp de herhangi bir tarafına bir şey olmuyor.

İslam dünyasını birbirine düşürmüş, kardeş kanı döküyor.

Emperyalizm bıyık altından gülüyor.

Türk hükümetini zorluyor.

İlla ki oraya gir, Kobaniyi kurtar diyor ise de pek de samimi olduğuna inanmak zor.

Madem öyleyse dört seneden beri Esed rejimi 3 milyon insanını telef etti.

Öldürme, soykırım, kendi memleketinde tehcir etme ve diğer dünya ülkelerine iltica etme mezalimi karşısında ABD ve diğer emperyalist ülkeler, kılını kıpırdatmadı.

Keza Mısırda yapılan darbenin katliamı ve İsrailin Filistinde yağdırdığı mezalim.

Batı dünyası ve ABD kılını kıpırdatmazken görmezlikten gelerek kulağına pamuk tıkamış gibi, "böyle bir şey yok" davranıyor.

Akla gelen şu.

Emperyalist ülkeler, başta Siyonist İsrail olmak üzere bu Suriyeli Araplarla düşmanlığı söz konusu mudur veya hudut boyu Kürtlerin özellikle Kobanideki Kürtlerin dostu mudur?

Hayır kesinlikle.

Ne Kürtlerin dostudur, ne de Arapların düşmanıdır?

Yani onlar nezdinde düşmanlıkta Kürt, Arap diye bir ayrım yok, olsa olsa onlar için bir ümmete mensup olan insanları birbirine düşürüp, yok etme planıdır.

Zuufe düşürmek ve coğrafyayı ele geçirip, başta petrol olmak üzere tüm zengin yeraltı kaynaklarını ele geçirmektir.

* * *

Bize göre onların bu hedefine ulaşmasına engel yegne ülke de Türkiyedir.

Gerek eski Başbakan, bugünkü Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan olsun, gerek Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu olsun.

Bu her iki devlet büyüğünün keskin dehası karşısında gittikçe yenik düşen ABD ve diğer emperyalist ülkeler, her ne oyunla olursa olsun onlar için, Türkiyeyi Suriye hududuna sokmak ve IŞİDle çarpıştırmaktır.

IŞİDin elindeki dehşet saçan silahlar ve savaş araçları, tümüyle olmasa dahi yüksek çapta ABDnindir, çinindir, Rusyanındır.

Suriye ile Türkiye arasında Hataydan ta Kuzey Iraka kadar uzanan Demiryolunun güneyine düşen bölgeye Kürtçe olarak Bin hat denilir.

Yani demiryolu altı coğrafyasına giren Türkiye, kesinlikle çok büyük zorluklarla karşı karşıya kalacaktır.

Zaten hedef de bu.

Bir yandan Esed rejimi diyecek ki Sen benim topraklarımı işgal ettin, vay sen misin gelen diyerek Türkiyeyle savaşır.

Öbür yandan emperyalist güçler uzaktan birbirine göz kırparak, Türkiyeyi yalnız bırakacak.

Türkiye, tüm güçlerini oraya münhasır kılmak zorunda kalacak..

El altından gerekirse ABD, IŞİDe güç de verir.

Ve Türkiye oraya düşerse başta CHP muhalefeti olmak üzere diğer muhalefet partilerinin bazı terör örgütlerine alkış tutarak, içten Türkiyeyi vurmak üzere bize göre hazırlanan bir projedir.

Türkiye de bunu çok iyi fark etmiş durumda.

Onun için ABDye diyor ki Sen gel Suriye rejimi dahil olmak üzere beraber Kobaniyi kurtaralım

IŞİDin askerlerine, cephanesine değil, büyük harp sanatına sahip IŞİDin mankenlerine vurmakla, Türkiyeyi kandıramazsınız.

Ey Amerika!

Gel önümüze düş, senin öncülüğünde biz de kara harektı yapalım

Tüm bunlara rağmen ABD, Türkiyeye de parmak atarak içten vurmaya, ülkeyi doğusuyla batısıyla, Türküyle Kürdüyle birbirine düşürme pozisyonuna girmiştir.

Allah sonumuzu hayreyleye.

* * *

Türkiyeyi içten vurmak için çok büyük bahaneler üretiliyor.

Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi, lütfen gelin aklımızı başımıza alalım, aramızdaki inandığımız ve bel bağladığımız yüce kitab-ı mübin olan Kuran-ı Kerime bağlanalım.

Onun hükümlerini kendimize düstur kılalım, onunla sosyal hayatımızı biçimlendirelim ki Enfal suresinin 46. ayetinin yüce mealine kulak verelim.

Irkçılık anlayışı; İslam birliği ve ittihadı için kötü bir anlayıştır.

Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)in yolu, bizim için bir ilke olmalıdır, bir düstur olmalıdır ki bu yoldan sapmamak için gayret gösterelim.

İşte o yüce ayet bize şöyle haykırıyor;

Allaha ve Rasulüne itaat ediniz, Kurnı ve sünneti uygulayınız, tebliğine, teşriine riayet ediniz.

Birbirinizle didişmeyiniz, çekişmeyiniz.

çekingen, korkak ve yılgın hale gelirsiniz. Manev gücünüz, kamuoyundaki etkiniz ve itibarınız kaybolur.

Maddi gücünüz, kuvvetiniz, devletiniz, liderliğiniz elden gider. Sabırla mücadeleye devam edin. Allah sabrederek mücadeleye devam edenlerle beraberdir

* * *

İşte bu yüce ayetin yüksek anlamı ışığında yürürsek, el ele vererek gücümüzü pekiştirirsek, bir ümmet olarak başta Siyonizm olmak üzere tüm emperyalist ülkelere meydan okuyan bir güç durumuna gireriz.

Aksi halde, iki günden beri Güneydoğu, başta Diyarbakır olmak üzere hayatı felç eden bazı siyasi partilerin kışkırtmalarıyla ayaklanan toplumun bir kesimi büyük tahribat yapmaktadır.

Mademki Müslümanız, yüce İslam dinine inanmışız.

Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle, aynı kıbleye dönmüşüz, huzur-i ilahiye yönelik olarak secdeye alnımızı koyduğumuz zaman, ne için birlikte ubudiyet görevini yapacağımızın anlayışıyla hareket edelim.

Kıble bir, kitap bir, inanç bir, Allah bir, Peygamber bir, tüm bu birleri bir araya getirirsek rakamsal olarak çok büyük bir mana gücü temsil eder.

Yoksa aksi takdirde Kürt milletini çeşitli bahanelerle, kışkırtarak, devlete karşı veyahut onlar gibi düşünmeyen insanlara karşı ayaklandırma, ortalığı yıkmak-yakmakla bir yere gidilmez.

60 yıl önce aynı manzara Irakta yaşanıyordu.

Hatırlayan varsa, Irakta aynı kargaşa yapılıyordu ve o kargaşanın ve ihtilalin başında Saddam Hüseyin vardı.

Ve nihayet, ülkesini Amerikaya peşkeş ettirdi ve kendisi de bir çırpıda yok olup, pisipisine gitti.

Rejiminin adı baas partisi idi.

Keza o karanlıklı baas Suriyede de yaşandı.

Suriyenin hava kuvvetlerinin başında olan Nusayri bir General olan Hafız Esed, bugünkü Beşşar Esedin babası.

Bu batıl ve karanlık rejimle baba-oğul kocaman Suriyeyi bu hale düşürdü.

Allah korusun, Türkiyenin de yüz yıldan beri CHPnin başını çektiği rejim, adı cumhuriyet ise de kesinlikle Kemalizm rejimidir, pisipisine putçuluktur, cumhurun arkasında bulunmadığı bir cumhuriyet şekli ise de o günden bugüne kadar, ülke iki yakasını bir araya getirememiş, hep kargaşa, kavga, kan ve soykırımlarla ta bugüne kadar getirdi Türkiyeyi.

Tekraren, tekraren, tekraren diyorum ki;

Milletçe; Doğusuyla Batısıyla, Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle, Lazıyla, çerkeziyle, yekvücut olarak İslama sarılalım.

Gençliğimizi İslam aşısıyla aşılayalım ki böyle huzursuzluklar oluşmasın ve oluşturulmasın.

En derin saygı ve sevgilerimle.