KAYGAN ZEMİN ÜZERİNE KURULAN DEVLET (!!?)
Eklenme: 9/22/2011 12:00:00 AM

Evet, değerli dostlar. Dünkü "CİDDİ BEYİN YIKAMASI ve KEMALİZM" başlıklı sohbetimiz yaklaşık 24 saat içerisinde yedi bine yakın internet üzerinden okunmuş bir yazı. Yazının içeriği gerçekten çok önemli. Çünkü; Ülkemizi can damarından vurmak isteyen hain, komplocu, gizli organizasyonların nereden nereye geldiğini kıssadan hisse olarak anlatıyor. Ve bu devletin, bu ülkenin nasıl ve kimler tarafından vurulmak istendiğini sergileyen bir yazı. Bugün de değişik bir başlıkla aynı paralelde önemli ve gerçek, bilimsel ve tarihsel olarak anlatan bir sohbet yazısını kaleme almak istedim. Başlık olarak kullandığımız ifade şu; "KAYGAN ZEMİN ÜZERİNE KURULAN DEVLET"

* * *

Gerçekten de öyle.. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek bu devlet kaygan zemin üzerinde kurulmuş olduğu gibi, hayat idame etmiştir. Neden mi? İşte hal-i âlem meydanda. Her gün biraz daha kana susayan terör; mağrur, her şeyden habersiz, kendi halinde yürüyen suçsuz insanların kanını dökmektedir. Ve Anadolu insanının gözyaşlarını dökmesinden zevk alan karanlık odaklar, ne yazık ki ülkeyi rahat bırakmıyorlar. Yine son günlerde zirvelere tırmanan terör hepimizin malumu.. Ama bu terör hiç de belli olmayan bir karanlık terör. Nerden, kimden geldiği tüm yönleriyle belirsiz!! Kana doymayan bir terör.. PKK mıdır, DHKP-C midir yoksa başka bir terör yapılanması mıdır? Aynı oluşumlar paralelinde alevi geçinen Allahı tanımayan batıl ve yanlış bir mezhebin direnişi midir? Meçhul..

* * *

Maneviyatsız; Dinden ve inançtan uzak olarak devletin bir yapılandırma halinden doğan bu hal gerçekten ülkemize her geçen gün çok ağır faturalar ödetiyor. Onun için bugünkü sohbetimize başlık olarak kullandığımız "KAYGAN ZEMİN ÜZERİNE KURULAN DEVLET" çok önemli bir ifade. Ülke olarak, Kendini bir türlü toparlamayan bir duruma geldik. H H H Bakınız, sevgili okurlar. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, Almanya ziyaretinde Humboldt Üniversitesine davet edilerek konuşmak isterken adeta rezaletlerle dopdolu skandallar yaşandı. Ama tabii ki; Sayın Gül, gençliğinden bugüne dek hayatı boyunca çok büyük siyasi deneyimlerden geldiği için bunu yutmadı ve "o tarihi" konuşmasına devam etti. Sözde bir bomba ihbarı nedeniyle üniversitedeki konuşmasının iptal edilmesi isteniyordu. Rezalet olarak nitelendirmek lazım. Nitekim; Cumhurbaşkanı Gül bu rezaleti, misafir olduğu Almanların yüzüne vurdu. Dedi ki; "Bir devlet başkanı geliyor buraya, devlet olarak sen tedbirini almıyorsan, o senin büyük ayıbındır.." Bir de ekledi; Almanlara ders-i ibret içeren konuşmasıyla ilgili, gayesini.. "Canım çok sıkıldı; ama söylediğim sözleri Almanlar hayat boyu hiç unutamazlar.."

* * *

Doğrusu bize göre bu olay "Dost görünüp, düşman muamelesi" yapan Batı dünyasına yakışır. Son bir hafta içerisinde daha çok tırmanan terör! Elbette ki, derinden aldıkları direktif ve mesajlar paralelinde hareket ediyor. Yalnız bugüne yönelik değil! Ama ne var ki iktidar, Başbakan ve Dışişleri Bakanı tüm hızıyla dosta düşmana karşı çok başarılı zeminlerde yürüyorlar. İnanıyoruz ki hükümet; yaklaşık yüz yıldan beri "Kaygan zemin üzerine kurulan bu devleti" daha güzel sağlam bir zemine oturtacaktır. Yeniden temeller atacaktır. Ve darbecilerin anayasasının dönemini kapatacaklar, yepyeni bir Türkiye ortaya çıkacaktır. Devlet mekanizmasını elinde tutanlar tüm iyi niyetiyle sağlam adım attığından hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

* * *

Bakınız, yazılı medyanın birinci sayfalarına! Büyük puntolarla manşetlere konulan haber tümüyle BBP lideri merhum Muhsin Yazıcıoğlunun hayatını kaybettiği şüpheli helikopter kazasıyla ilgili. Dosya devlet denetleme kurulu tarafından yeniden açıldı... Nitekim ortaya çıkan tespitleri; Sayın Cumhurbaşkanı Gül kamuoyuyla paylaştı. Ve ifade etti, kara kutunun vidalarını söken görevliler kim diye? "Helikopterin beyni yok, şimdi ortada. KEÇİLER SÖKÜP GÖTÜRMEDİ HERHALDE" diyen Gül, olayı derinden derine takip ediyor ve ortaya çıkarıyor.

* * *

Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Davutoğluyla beraber Amerikada. Obamanın Erdoğanı çok sevip Türkiyeyi bağrına bastığını ifade etmesi elbette ki Türkiye'nin bugün artık çok önemli yerlere geldiğinin göstergesidir. İşte, bu gelişme, büyüme ve istikrarlı halimiz, "düşmanı" korkutuyor. Her şeyden korkarak gittikçe ümitsizliğe düşen bu düşman derin odaklar, çareyi taşeron olarak kullandıkları terör  örgütlerinde buluyorlar. Türkiye, gerçekten "çok kirli kaygan zemin de" ama yavaş yavaş artık o kaygan zemin sertleşiyor yerini, sağlam bir temele bırakıyor. Şimdiye kadar olup bitenler, gerçekten "Tavşana kaç, tazıya tut" misali iktidarlar hep bıyık altından gülerek Türkiyeyi yönetiyorlardı. "Milli ruh" taşıyan iktidarları barındırmıyorlardı. Bugün yine aynı çaba içerisindeler. Karanlık odaklar, TSKyı çok kötü bir şekilde kullanmışlar. Yargıyı daha fazlasıyla kendi emellerine alet etmek istemişler. Geçici de olsa bir yerlere kadar gelmişler. Ama devlet son zamanlarda uyanışa geçti. Her gün artık günlük gazetelerin birinci sayfalarının sürmanşetten verilen TSKyı kullanan Ergenekon generalleriyle ilgili haberler "dehşet-engiz" bir tabloyu ortaya çıkarıyor.

* * *

Bakın; AK Partiyi kapatma gayretine giren "Google" savcılarına.. Ergenekon davasına bakan Hekimler "deşifre olan" savcıları bugün mahkemeye çağrıyor.. Demek  ki; Kim ne yaparsa yapsın artık yanına kâr kalmıyor! Türkiye bu zeminde yürüyor şimdi.

* * *

Büyüme rekorları kıran Türkiyenin ekonomik notu da gittikçe yükselmekte. Elbette ki "devleti kaygan zemin üzerine" kuran anlayış bunu hazmedemez. Ümit var olunuz. Gerçekten Türkiye artık "kaygan zemin üzerine" değil "sağlam temel üzerine" kurulmaktadır. başarılarını bu ülke insanlarını kandırmada, ırkçılık zehriyle aşılamakta bulmuşlardı. Yüz yıldan beri aynı düşünceyi güdüyorlar. Bu durumda kendilerince bir yerlere ulaşarak muratlarına ermiş gibi görünüyorsa da hiç de öyle değildir. Çünkü; artık kep düştü kel göründü misali..

* * *

Yani, "Görünen köy kılavuz istemez" misali maskeleri düşen bu zevat, her halükarda, dökülen masum insanların kanı içerisinde boğulacaklardır! Böyle düşünüyor ve inanıyoruz.. Zira "Zül-intikam" manası taşıyan yüce Allahın "El-Müntakim" ismine onlar inanmıyorlar ise de bu halk inanmıştır.

Yine bugünkü sohbetimizde de çağımızın o büyük İslam allamesi olan Bediüzzaman Hazretlerinin 29uncu mektubunun 7. kısmından bir iki paragraf size sunmak istiyorum. Daha sonra da yazımıza son vereceğiz. Üstad şöyle buyuruyor; "Ey sarhoş hamiyet füroşlar, bir asır evvel milliyetçilik ve kavmiyetçilik asrı olabilirdi; ama şu asır unsuriyet asrı değil. Bolşevizm, sosyalizm meseleleri her tarafı istila ediyor, toplumları soysuzlaştırmaya yönelik çalışıyor. Unsuriyet fikrini kırıyor ve ortadan kaldırıyor; Ama toplumların tarihini de kültürünü de inancıyla beraber götürüyor. Bu müstevli, Bolşevizm fikriyle mücadele ancak ve ancak İslamiyet düşüncesiyle olabilir.." Ve ekliyor Bediüzzaman Hazretleri; "Ebedi ve daimi olan İslam milleti zikzaklı ve çalkantılı unsuriyetle bağlanamaz ve aşılanamaz. Aşılamak olsa da İslam milletini bozgunculuğa uğrattığı gibi unsuriyet milliyetini de ihlas edemez, ipka edemez, süreklilik şansı verilemez"

* * *

"Evet, geçici aşılamakta bir zevk ve bir muvakkat güç görünüyor ise de fakat pek yakın bir süreçte akıbeti yani sonucu tehlikelidir. Bu hal devam ederse Türk kavmiyetçiliği arasında ebedi kabili iltiyam olmamak suretinde büyük bir inşikak çıkacaktır, yani artık ülke ve toplum öyle bir hal alacak ki birleşme şansını elde edemeyecek kadar inşikak ve bölünme söz konusu olacak. O vakit milletin gücü bir şıkkın gücünü kırdığı için hiçe inecek ve yok olup gidecek o toplum. Örnek mi istiyorsunuz? İki dağ birbirine karşı bir terazinin iki gözünde bulunsa bir batman güç, o iki güç ile oynayabilir; birisini yukarıya çeker diğerini aşağıya indirir" Evet, sevgili Söz okurları Bunca uzun yazının özetini birkaç kelimeyle ifade etmek istiyorum Birincisi; "Kaygan zemin üzerine" kurulan bir devletin hali ancak böyle olur. Yani "sözde laiklik ve demokrasi" gölgesinde "dinsizliği" aşılamak üzere devleti ele alıp yola çıkan anlayışların neticesi ülkeyi kan gölüne çevirmektir. İkincisi; "Milli Eğitim" camiasının "Tevhid-i Tedrisat Kanunu" adı altında yabancıların hurafelerle dolu batıl inançlarını bu milletin evlatlarına enjekte etmekle ülkeyi adeta batı dünyasının bir sürü kölesi durumuna sokmak demektir. Üçüncüsü; "Laisizm, Kemalizm" ve ırkçılığa dayalı "şovenizm" anlayışları devleti böylece "kaygan zemin üzerine" kurmuşlardır. İşte, anayasayı değiştirmekle bunların hepsi yok olmaya yüz tutacaktır, temennisindeyiz. En derin saygılarımla.