KESİLEN BAŞPARMAK KİMİN?!
Eklenme: 10/7/2010 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar. Dünkü yazımda da belirttiğim gibi; bugün de daha bir detayıyla bölgede olup biten kirlenmelerin baş temsilcilerini deşifre edeceğiz. Ve onlardan söz edeceğiz. Tabi bu kirli yapılanmaların hazinesi derin devlettir. Nitekim ülke insanının ve devletin derin devlet oyunlarından çok çile çektiğini artık resmi zevat dahi ifade etmektedir. Ki bu ifade geçmişin ne kadar "karanlıklarla" iç içe olduğunu kanıtlamaktadır. Bu ülke insanı Osmanlı geleneğini yaşatmayı sürdürmektedir. Yani devlet, millet el ele verip ülkenin bölünmez bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliğini sağlamak, tarihini ve kültürünü yaşatmak için 1000 yıllık geleneğini sürdürmek istiyor. Ama ne çare ki; karşılaştığı manzara hiç de öyle değil. Devletin bünyesindeki derin gladyonun tehlikesi her şeyi alt üst ediyor.

* * *

Meğerki halkın gördüğü rüyalar tümüyle sayıklamaymış. Hayalmiş. ..Ve karanlıkmış. Gerçek değilmiş. Zira bu halk milli geleneğine, göreneğine, inancına, kültürüne güvenerek devletine karşı çok iyi niyet beslemekte olup, gözünü kırpmadan büyük fedakârlıklar yapmıştır ve hala da yapmaya hazırdır. Ama ne çare ki karşısına çıkan karanlık tablo, kirlenmenin kara şalı toplumu gerçekten hayal kırıklığına uğratmaktadır. Bu millet, vergisiyle devlet bütçesini oluşturuyor. Bireyleriyle ordularını oluşturuyor. Akademisyenleriyle bürokrasiyi ve kamu hizmetlerini icra ediyor. Ama görünen odur ki; her şey hayal. Oyun ve senaryo. Bundan dolayı halkın yaşamak istediği günlük hayat akışlarından almak istediği netice bir türlü tatminkâr değil. Onun için bu köşede yıllar yılı kaleme almak istediğim ülke gerçeklerinin tümü belgelere dayanmaktadır.

* * *

Mesela! Güneydoğu Anadoluda 1990lı yıllardan 2000li yıllara kadar bu milletin, bu halkın, bu toplumun üzerine yıkılan enkazlar, derin devletin enkazlarıdır. Oluşturulan kirlenme, derin devletin bünyesindeki karanlık oluşumlardır. Gizli encümen-i danış denilen masonik kurullar ve onların başucunda görünen Ergenekon illeti. Ülke insanına gladyo, mafya, çetecilik gibi dayatılan korku imparatorluğu İşte halkın iktidarlardan bekledikleri milli irade gücünü kullanarak bu menfi ve mezalim oluşumları bir an evvel sildirmektir. Bakınız, bir haftadan beri ülkenin gündemini işgal eden Eskişehir eski Emniyet Müdürü ve yıllar öncesi Diyarbakırda Emniyet İstihbarat Şube Başkanlığını yürüten deneyimli bir polis Hanefi Avcı. Ülkenin gündemini işgal eden bu kişinin görünmeyen yüzü. Daha önceden de belirtmiştim, devletin bürokrasisini, devlete hizmet veren yetkili ve etkili kişilerin net bir biçimde kimliklerinin netleştirilmesi gerekir. Meçhul kimlikler, kimlik sahibi olan yamuk kişiliksiz insanların devletin önemli noktalarına getirilmemesi hep talebimiz olmuştur. Ama kime anlatıyorsun. Anlattıklarımızın ne derecede geçerli olduğu, o da belirsiz.

* * *

Bakınız; iki gün önce Hanefi Avcı Ergenekon savcısı tarafından çağrılıyor. Savcı soruyor; "Diyarbakır'da bulunduğun dönemde Hizbullah'ı PKK'ya karşı sen mi oluşturdun. PKK ile Hizbullah'ın çatışmasında derin devletin rolü ne kadar olmuştur." Avcı, Savcıdan gelen bu sorulara karşı tek bir kelime cevap vermemiştir. Ketum kaldığı gibi cevap verememiştir. Suskun kalmıştır. Keza, gerek görsel ve yazılı medyanın hemen hemen başlık olarak el attığı çok önemli hadiseler var. Ve kilit noktalara değiniyor. 9. Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özalın ölümü. Jandarma eski Genel Komutanı merhum Eşref Bitlisin badireli ve şaibeli uçak kazası Eşref Bitlis ile Maliye eski Bakanlarından merhum Adnan Kahveci'nin 12 gün arayla feci kaza süsü verilerek ölümlerinin tesadüfî ve bu ölümlerden 3 ay sonra yani zincirleme aynı yıl içerisinde Turgut Özalın ölümü 20 sene öncesine dayanan bu resmi sıfatların ölüm şaibeleri bugün hala da tazeliğini korumaktadır. 1993te Bahtiyar Aydının Licede askeri birliğin içerisinde Kanas kurşunuyla vurularak öldürülmesi ve Tunceli eski Alay Komutanı Albay Kazım Çillioğlunun odasında intihar şaibesi

* * *

Tüm bunlar bizce Türkiyenin ve devletin birer ayıbı olması gerekiyor. Neden? Çünkü bunlara hala da sağlıklı bir netice resmen elde edilmemiştir. Bakınız; İki günden buyana Ergenekon sanığı Albay Arif Doğan Savcı Zekeriya Öz'e ifade veriyor. Ki 15 saati buldu bu ifadeleri. Sanırım bu ifadelerinin odak noktası; Benim sürekli gündeme getirdiğim Güneydoğu'da olup-biten karanlıklarla ilgilidir. Bakalım önümüzdeki günlerde neleri söylediğini öğreneceğiz. Doğruları mı söylüyor, yoksa manipüle mi ediyor, ortaya çıkacak?

* * *

22 Haziran 1996 akşamındaki Altındağ Dinlenme Tesislerine karşı yapılan saldırı. Bir çırpıda 8 masum vatandaşın katledilmesi, 13 insanın yaralanması. Ne kadar feciyse bunların hala da faillerinin ve oluşum kaynağının devletçe tespit edilmemesi, şekli olarak yakalanan insanların da hala da bazılarının cezaevlerinde tutuklu, bazılarının da dışarıda olması ve bu iğrenç dosyanın neticeye vardırılmaması. Gariplikten öteye karanlık bir durum. Ki bu da derinin bir karanlık macerası olsa gerekir. 1998li yıllarda özellikle Diyarbakır Söz Gazetesi ailesine ve çocuklarımıza karşı kurulan tuzağın baş müsebbibi ve odak noktası o günün 7. Kolordu Komutanlığının bünyesindeki gladyo tipi çalışan yetkililerdir. Olup-bitenler onların eseri olsa gerek. Böylesi karanlık suçların ve vatandaşı mağdur duruma sokmanın devletin bir resmi kurumunun bünyesinde yapılması gerçekten vahimdir. Masum vatandaşlarına karşı devlet gücü olarak haince sahte vesika tanzim edip o günün DGM Cumhuriyet Başsavcısı olan kişi ile işbirliği yaparak ve aynı zamanda o günün Asayiş Bölge Komutanı olan Korgeneral Çetin Doğanın gizli direktifleriyle bize karşı komplo teorisinin hazırlanması. 1999da Eşref Hatipoğlunun ailemize karşı kin ve nefret kusarak yine bu bölgenin bazı sanal iş adamları ile işbirliği yaparak Jandarma Genel Komutanlığına yazdığı yalan tezviratla dolu yaftaları uydurarak gönderdiği fişleme yazısı. Aynı o dönemde MİT Bölge Başkanı Cemal Uzgören ile Jandarma İstihbarat Bölge Komutanı Cemal Temizöz ve Astsubay Ali Kaya gibi olaylarda başrol oynayarak bize karşı besledikleri kin ve kustukları nefret artık gün gibi aşikârdır. Cemal Temizöz ve Ali Kaya o günün Kolordu Komutanlığı Bünyesinde görevli olan iki tane Kurmay Albay ile DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakarın yaptıkları işbirliği başta bizim aile olmak üzere birçok bölge insanını mağdur etmişlerdir.

* * *

 

Şu kupürü görünen el yazısı, bir PKK itirafçısı tarafından bunların müşahedesi altında ve ittifaklarıyla yazılmıştır. Ve bu sahte yazıyı da kendileri yine resmileştirme çalışmışlardır. O PKK itirafçısı ise hala Muşun bir ilçesinde resmi bir dairede çalışmaktadır. Araştırdığımız, şikâyet ettiğimiz ve araştırıp elde ettiğimiz bilgi ve bulgular sonucunda resmi olarak karşımıza bu tablo çıkmıştır. Bu yazıyı PKK itirafçısı Nizamettin Özturan'a yazdıran "iyi çocuk(!)" Astsubay Ali Kaya'dır. Ki bunu resmi kriminaller ve savcılık tespit etmiştir. Ama ilginç olan; bu kişinin yazı yazan parmağının her nedense kesilmiş olması. Resmi Kriminalın tespitlerine göre bu parmak sonradan kesilmiştir. Suç unsurunu ortadan kaldırmak için çareyi o kişinin parmağının kesilmesinde görmüşlerdir. Bu teşebbüsü de yapan yine aynı devletin derin karanlığıdır.

* * *

İşte buyurun Ali Kayanın fotoğrafı. Dönemin 7. Kolordu Komutanı sonradan ikinci Genelkurmay Başkanı, sonradan Kara kuvvetleri Komutanı, daha sonradan Genelkurmay Başkanlığına kadar yükselen ve şimdi emekli olan Yaşar Büyükanıtın "O iyi çocuk" dediği kişi maalesef terör örgütlerinin önemli kişileriyle çok gizliden işbirliği içinde olması yine önemli itirafçı insanlar tarafından açıklanmaktadır. Genelkurmay eski Başkanı Org. Büyükanıtın "iyi çocuk" dediği Ali Kaya, hem nalına hem mıhına vuran bir kişi. Abdulkadir Aygana göre hem terör örgütüne girip Abdullah Öcalana kadar gitmiş ve onun hizmetinde bulunmuş ve sonra dönmüş Jandarmada kilit noktalara getirilmiş ve Yaşar Büyükanıtın "iyi çocuğu" olmuş. Sormazlar mı ya Rab bu ne yaman çelişki bu ne yaman karanlık bu ne dehşet gladyo Azad Ararad Nasname.com adlı sitede takma ismiyle yazılar kaleme alan ve bir dönem Abdullah Öcalana yakın olmuş bir kişi. Ararad, son yazısında Genelkurmay eski Başkanı Org. Yaşar Büyükanıtın "iyi çocuk" dediği Ali Kayanın geçmişte Abdullah Öcalana korumalık yaptığını iddia ediyor. Bunun tüm detayını bilgi, belge ve bulgularıyla birlikte önümüzdeki günlerde siz değerli okurlarımızla paylaşacağız. Aslında eski Genelkurmay Başkanı Büyükanıtın suçüstü yakalanıp "iyi çocuktur" dediği Ali Kaya o zaman ki Türkiye-Şam Büyükelçiliği görevlisi ve askeri ataşenin emrinde çalışıyordu. Keza Ali Kaya Özel Kuvvetler Komutanlığı bünyesinde yıllarca görev yapmış bir Kürt masası istihbarat şefiydi. Kürtlerle ilgili olup biten her şeyi biliyordu. Durum bundan ibaret; ama bu millet gerçekten izzetli ve şerefli bir millettir, hiçbirşeyi ne unutur ne de göz ardı eder. Çifte standart uygulayanları da hiç unutmaz. Ama ne çare ki bahtı kara, taşı kara, geleceği kara olmuştur. Karalar bataklığına saptırılmak istenmiş ve günü gelmiş yine Allah kurtarmıştır. Sakın yanlış anlamayın, terör odaklarından değil devletin derinliğinden En derin saygılarımla.