KİŞİSEL RANT ÜZERİNE DÖNEN SİYASET, CANAVARDIR!?
Eklenme: 1/14/2015 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.
Bugünkü sohbetimizin ana konusu; medeniyetçilik adı altında zulüm ön plana alındığı zaman, revaç bulduğu zaman, toplumların huzur bulamayacağı, o toplumlarda barış sağlanamayacağıdır.
Tabiatıyla, insanlığı birbirine bağlayan kardeşlik ve barış gücünü sağlayan ana gerçek; insanların kendi çıkarlarını değil, toplumsal bir çıkarın dağılımıyla olabilir.
Hakkın, hukukun ve hakkaniyetin galip olmadığı bir toplumda hiçbir zaman barış sağlanamaz.
Hele hele canavarlaşmış bir siyaset ve ilkesizleşmiş bir politika…
Kişisel rant ön plana alındıkça, o toplum kendine huzur arama şansını yakalayamaz.
Zira dilsiz, masum her bir hayvan cinsinin dahi kendi usul, kaide ve kanunları vardır.
O şekilde hareket etmekle, kendi içlerinde yaşam biçimi şekillendirirler, ilkelerini muhafaza ederler.
Bakınız, örnek getirecek olursak;
“Bir koyun sürüsü bile o ilkeler içerisinde üreme yapar, yaşamını sürdürür ve sahibine yarar sağlar.
İlkesizlik söz konusu olamaz.
Çobanın direktif ve hâkimiyeti altında yabana gider, akşam rahatlıkla kazasız, belasız evine döner ve sahibine huzur verir.
Sahibi ise o koyun topluluğunun yavrusundan, etinden, sütünden, tüyünden bile faydalanır”
Evet.
Eğer insanlar medeniyet adı altında zulme duçar olursa, inanç ve İslamiyet kılığında kandırıcı ve yanıltıcı bir pozisyona girerse, o toplumun kamu vicdanına halel gelir.
Kamu vicdanının rahat hareketlenmesine engel teşkil eder.
(Tıpkı günümüzde siyaset alanındaki İslamcı geçinen dönmeler gibi)
Zira hak kanunlar paralelinde tecelli etmezse, söz güçlü olan kimselere geçerse ve bu şekilde siyasetlerin kirli oyunlarıyla yolsuzluklar revaç bulursa, o toplumda mağdur ve güçsüz olan insanlara hakkı hayat tanınmaz bir hale gelir, o da hayat düsturuna, temel ilke ve adaplarına aykırıdır.
* * *
Bu itibarla o büyük Üstat Bediüzzaman Hazretleri bize şöyle bir hayat dersi veriyor.
Üstat şöyle diyor;
“Zulmün başına adalet külahı geçirilmiş, hıyanet (hainlik), hamiyet (koruyuculuk) libasına girmiş ve cihada (Allah yolunda çaba ve mücadele vermeye) saldırı ve saldırganlık adı takılmışsa, o zaman o toplumun geleceği badiredir ve uçurumdur.
Ve insanlar kadınlı erkekli gereken hürriyet ve temel özgürlük ilkelerini tersyüz edip, hürriyet adı altında esaret şekilleriyle biçimlendirilirse, toplumları yöneten iradeler de yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır”
Nitekim bugünkü dünyanın, çağdaş medeniyet seviyesine tırmanmak istenen dünyanın biçimlendirilmiş hali ortadadır.
Bu nedenledir ki Hazreti Bediüzzaman şöyle devam ediyor;
“Menfaat üzerine dönen siyaset, canavardır.
Karnı aç olan canavara karşı tahabbüb (sevgi), merhamet beslendikçe, o vahşi canavar iştihasını biraz daha fazla kabartır ve acımasızca saldırıya geçer.
Hem de bununla yetinmeyerek, döner diş ve tırnağının kirasını ister”
* * *
Sevgili okurlar.
Batı dünyanın diğer doğu toplumlarının, özellikle İslam ülkelerinin üzerine kurmuş olduğu çıkar ve rant hegemonyası, bundan ibarettir.
Üstadın anlattığı tarif, harfiyen bugün çağdaş geçinen batı ve haçlı emperyalist dünyasının olmazsa olmazıdır.
Üstadın dediği gibi;
“Zaman gösterdi ki cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil”
Demek ki cenneti kazanma hali ve yolu bellidir, cehenneme erken yuvarlanıp gitme hali ve nedeni de bellidir.
Kişisel rant ve siyasetlerin gölgesinde, iktidarların himayesi altında kazanılan para, elde edilen mal-mülk kesinlikle haramdır, yenilmez.
Zira tüyü bitmemiş yetimlerin ve fakirlerin hakkı var, hukuku var.
Böylece toplumları bozgunculuklara sürükleyen, bütün rezil ahlaki çöküntülere sürükleyen yegâne sebep; helâlı helal olarak tanımayıp harama girmeleridir.
Kişi de insanlık normlarına uygun olarak hayatını biçimlendirmediği takdirde, helal-haram demeden kişisel rant hareketine girdiği zaman, hak edeceği şamarı da bu şekilde yer.
Nereden geldiği de bilinmez.
Görünen odur ki bu dünyada İslam topluluklarının geri kalması, gittikçe karmaşalı tedenniye (alçalışa) düşmesinin yegâne sebebi; dinimizdeki lakaytlığımızdır, riayetsizliktendir.
Çünkü intizam idareden ziyade herşeyden evvel ahlakını temiz tutmaya muhtaçtır.
Mühezzib-i ahlak da dindir.
Ahlakı temiz tutan, ahlakı seçkin olarak koruyan da bu dinin himayesiyledir ve bu tam tersine olunca da dine riayetsizlik olur.
* * *
Dünya için din ihmal edilmez.
Allah korkusu unutulmaz.
Biz Müslümanlar olarak, vatanımızı, ülkemizi, coğrafyamızı din uğruna ve Harameyn-i Şerifeyn denilen Mekke ve Medine’deki İslam yüceliği için severiz.
Dünyayı seviyorsak, din uğruna severiz ve imar ederiz.
Zira bilinen bir gerçek var;
“La hayre fi dünyen bila dinin.
(Dini olmayan bir dünyada hiçbir zaman hayır beklenemez)”
Mademki II. Meşrutiyet’teki ana ilke ve temel prensip bu olması gerekir, mevcudiyeti kendi milletine göstermek lazımdır.
Milletimiz ise yalnız İslamiyet’tir.
Zira anasır-ı İslamiyenin rabıtaları, bağlantıları ve milliyetleri, İslamiyet’ten başka bir şey değildir.
Bu da Hazreti Nuh evlatlığı demektir.
Nasıl ki az bir ihmal ile tavaif-i mülük (devlet büyüklerinin çoğu) attıkları temelin altında kalır.
Onun için herşeyin başı gerçek İslam manasının taşınmasıdır, demokrasidir, adalettir ve hukukun üstünlüğüdür.
Hayırlı günler dileğiyle.
En derin saygı ve sevgilerimle.