KIZIL EJDER YUVAMIZA GİRMESİN!?
Eklenme: 1/16/2012 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bugün haftamızın birinci günü Pazartesi

Gözlerimizi dünkü veya bir önceki günlerde yayınlanan yazılı medyanın manşetlerine gezdirdik.

İnanın ki;

Medyamızın bu haftada bize verebilecek en önemli başlıklardan birisi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin efsanevi devlet başkanı Rauf Denktaşın ölümü.

Ölüm Allah'ın emri. Herkes hak ettiği yere gider. Ve gitmelidir de.

Ama medyanın, "herkesi" devleştirmesine, mana veremedim.

Zaten; başka da elle tutulur, gözle görülür bir şey yok.

Ancak Cumartesi günkü Zaman gazetesi manşet olarak şu önemli ve korkunç haberi kamuoyuna duyurmuş;

İKİ BÜYÜK ŞEHİRDE 13 KİLO BOMBA

Bir de İstanbul Emniyet Müdürü çapkının dehşetli ve önemli bir patlayıcı olarak nitelendirdiği İstanbulda yakalanan bombacı bir teröristin görüntüleri.

Bir de gazeteniz olan Diyarbakır Sözün 15 Ocak 2012 tarihinde CESET MADENİ haberini taşımış manşetine..

Gerçekten çok çarpıcı bir haber.

Güncelliğini koruyan birçok olay var; ancak bu iki olay üzerine bugünkü sohbetimize devam edeceğiz.

İki haber de uzun süre güncelliğini koruyacak türden.

Ve üzerinde çok konuşulacak mevzuuları içermektedir.

* * *

Zamanın manşetten verdiği haberin devamı şöyle;

Terör örgütü KCKya yönelik dün geniş çaplı operasyon düzenlenirken İstanbul ve İzmiri hedef alan bombalı saldırılar da hazırlık aşamasında önlendi.

İstanbulda yakalanan PKKlının verdiği ifade doğrultusunda Başakşehirde toplam 7 kilo patlayıcı çıkarıldı, İzmirde ise toplam 6 kilo patlayıcı otoyolun kenarında gömülü halde bulundu

* * *

Söz Gazetesinin haberi ise bize göre daha çok çarpıcı ve düşündürücü..

Gerçi bu tür olumsuzlukların tümü kamuoyunun dikkatini üzerine çekiyor ama CESET MADENİ başlıklı haber ile İKİ BÜYÜK ŞEHİRDE 13 KİLO BOMBA haberi arasında bir paralellik var.

Zira birisi PKKnın bir uzantısı olan KCKyı anlatıyor, diğeri de JİTEMin Türkiyeyi içten yıkmakla ilgili failiyetinin geride bıraktığı acıları anlatıyor.

JİTEMin eski kararghında çıkan kafatası sayısı 11e yükselirken, gözaltında kaybolanların yakınları İHDye başvurdu

Diyarbakır Özel Yetkili Savcısı, kemiklerin çıkarıldığı kazı bölgesindeki çalışmaları geniş güvenlik tedbirleri altında yoğunlaştırdı.

JİTEM Grup Komutanlığının 1990lı yıllarda sorgu ve işkence üssü olarak kullandığı bölgede 15 cesedin olduğu iddia edilmişti, şu ana kadar çıkan kafatası ve kemiklerin sayısında artış olması dikkatleri tekrar bölgeye yoğunlaştırdı.

Güneydoğudaki faili meçhuller sebebiyle isminden sıkça söz edilen Suriçindeki JİTEM merkezinin bulunduğu bölgede çıkan kemiklerin, faili meçhule kurban giden kişilere ait olabileceği ihtimali üzerinde duruluyor

İnsan Türkiyedeki bu tür kirlenmeyi, ihanet ve hıyanet oluşumları gördükçe gerçekten insan vicdanen derin ızdıraplar içerisinde kalıyor.

Bu ülke nereye gidiyor? diye sormaktan kendimizi alamıyoruz.

* * *

Ancak;

Söyleyebilinecek söz var sa..

O da istiklal marşımızın yazarı merhum Mehmet Akifin bu şiirindeki "cümleler" söylüyor..

Bu şiiri sizinle paylaşmakla kendimize teselli bulduk.

O, nuru gönder ilahi asırlar oldu yeter

Bunaldı milletin afakı artık bir sabah ister

Evet, gerçekten milletin afakı bunalmış durumda yepyeni aydınlıklar istiyor.

Bu da artık köhneleşmiş, bayatlamış yüz yıllık bir geçmişe dayalı ne idügü belli olmayan altı oklu rejimin iç yüzüne girip göz atmak lazım.

Ve derhal zaman kaybetmeden milli inanç ve vicdanlara dayalı sivil bir anayasanın yapılmasına geçmek lazım; ama bakıyoruz ki TBMM Anayasa Komisyonu Başkanlığı bu hususta çok yavaş yürüyor.

Sanmıyorum ki millet bu mezalime, bu kirlenmeye, bu dikta senaryolarına artık dayanabilsin.

Ki dayanmaz durumda.

Sevgili okurlar!

Böyle yazıları yazarken gerçekten geçmiş tarihimizi zenginleştiren çok büyük insanlarımızın hazine kültürlerinden geçerek onlardan ilham almakla önemli konuları kaleme alabiliriz.

Bakınız Üstat Bediüzzaman Hazretleri yaklaşık seksen yıl önce İstanbula üç aylığına sürgün olarak gönderiliyor.

Orada Sebilur-Reşat gazetesinin sahibi merhum Eşref Ediple tanışıyor..

Ve Eşref Edip Üstada bazı soruları yönelterek, cevap alıyor.

* * *

Ey Üstat!

Siz İstanbul seyahatinden herhangi bir rahatsızlık hissettiniz mi?

Üstat şöyle cevap veriyor;

Beni rahatsız eden olay bu değil, aslında bana ızdırap veren (sıkıntı veren) yalnız İslamın maruz kaldığı tehlikelerdir.

Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi.

Onun için onlara karşı mukavemet, direniş kolaydı, şimdi ise maalesef tehlike içerden geliyor.

Eğer kurt gövdenin içine girerse ki girmiştir, ona karşı artık mukavemet güçleşiyor.

Korkarım ki cemiyetin (toplumun) bünyesi buna dayanamaz durumda; çünkü düşmanını sezmez hale gelen bir toplum önünü göremez.

Can damarını koparan, kanını içen en büyük düşmanını dost zanneder, cemiyetin basiret gözü böylesine körleşirse iman kal'ası tehlikededir.

İşte benim ızdırabım, yegne ızdırabım budur.

Yoksa şahsımın maruz kaldığı zahmet, sıkıntı ve meşakkatleri düşünmeye bile vaktim yoktur.

Keşke bunun bin misli meşakkate maruz kalsam da iman kalası durumunda olan bu toplum istikbalini, geleceğini selamette bulmuş olsaydı.

Dünya büyük bir manevi buhran geçiriyor.

Ülkelerin ve İslam topluluklarının manevi temelleri sarsılan cemiyetimizin içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir taun felaketi gittikçe yeryüzüne ve ülke çapına dağılıyor.

Bu müthiş sarı illete karşı İslam toplulukları buna ne gibi çarelerle karşı koyacak?

Batının çürümüş, kokuşmuş, tefessuk etmiş batıl ve yanlış formüllerle mi bu iş çözülür, yoksa İslam topluluklarının ter taze iman esaslarıyla mı?

Büyük kafaları gaflet içerisinde görüyorum.

İman kalasını küfrün çürük direkleri tutamaz.

Onun için ben yalnız iman üzerine zamanımı, mesaimi, yoğunlaştırmış durumdayım

* * *

Evet, sevgili dostlar.

İşte gerçekten seksen sene evvel tespit edilen bu tür kirli maceralar gün gittikçe ülkenin bölünmesine, parçalanmasına, dinsizleştirilmesine yönelik yoğunluk kazanmıştır ve hala da o yoğunluk kesifleştirerek, çoğalarak devam etmektedir.

O büyük Üstadın dediği gibi, kurt içinden kemiriyor, kalayı içinden yıkıyor, kimse farkında bile değil.

Zira korkulan nokta da budur ki; artık toplum, devletiyle ülkesiyle tüm değer varlıklarıyla içten gelen bu tür hıyanet ve ihanetlere dayanmaz durumda.

Halkın tek isteği var; o da yıkılsın bu kirli tabular.

Bu nedenle değerli bir şairimiz şöyle diyor;

* * *

Kızıl ejder yuvamıza girmesin

Zehirli eli yakamıza irmesin

Karşı durup nurun fırsat vermesin

Ey Seyfi rahmeti lem Risale-i Nur

* * *

Kara duman üstümüzden dağılsın

Kızıl alev sönüp lem ayılsın

Bu zaferin haşre kadar anılsın

Ey Zülfikarı rahmeti lem Risale-i Nur

* * *

O soydandır nice canları yakanlar

O soydandır evler barklar yıkanlar

O soydandır sana kinle bakanlar

Ey hücceti rahmeti lem Risale-i Nur

* * *

Masumların kanlarını içerler

Ebu cehli, nemrutları geçerler

Ölümlerden ölümleri seçerler

Ey şimdi bir rahmeti lem Risale-i Nur

* * *

Bir mikrop ki ciğerleri dişliyor

Kanımızla kendisini besliyor

Temiz yurdumuzu termis edip pisliyor

Ey bir eczane-i rahmeti lem Risale-i Nur

* * *

Evet, sevgili can dostlarım.

Gerçekten bu işler zor, çok zor.

İçten yıkılıyoruz ve ne hazindir ki bizi yıkan, sülük gibi kanımızı emip, gövdemizi cansız bırakmak isteyenler hep bu süreç içerisinde kurtarıcı kahraman (!) olarak görüntü vermişlerdir.

Ergenekon generalleri peyderpey millet adına özel yargılamanın değerli hkim ve savcıları sorguluyor.

Ama diyoruz ki; ellerinizi biraz çabuk tutun.

Zira gerçek bir kaide var; geciken adalet, adalet değildir.

çetin Doğanlar, İlker Başbuğlar gibi küfrün, inadın ve hıyanetliğin temsilcileri her kim olursa olsun, yakalansın, millet adına sorgulansın ve hak ettikleri cezayı bulsunlar.

Ümit ediyoruz ki, birkaç gün içerisinde andıç davasında Büyükanıta da inceleme iddianamesi hazırlanacak.

Güzel bir hafta geçmesi dileğiyle, saygılarımı sunuyorum.