KOZMOPOLİT SİYASET?!!
Eklenme: 6/28/2012 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Devlet siyaseti tüm hızıyla Suriyeye odaklanmaktadır.

Başbakanın iki gün önce yaptığı konuşmada dünyaya seslenerek, tarihi bir uyarı yaptı.

Keza bu uyarı paralelinde Türk uçağını düşüren Suriyeye de sert tepki gösterdi.

Başbakan Erdoğan, Suriye sınırındaki ihlallere karşılık verileceğini ifade ederken Savaş çığırtkanlığı yapan çevrelerin de tuzağına düşmeyiz; ancak uçağımıza uluslararası hava sahasında yapılan saldırıya susacak, tepkisiz kalacak bir ülke de değiliz. Türkiye yerini, zamanını ve yöntemini kendisi tayin ederek, gereken adımları kararlılıkla atacaktır dedi.

Zaten ciddi bir devlet adamına da bu yakışır.

Diktatör Esed babasından miras alarak kendi vatandaşlarının kanlarından beslenerek, acımasızca kan döküyor.

Ve bu masum halkın kanı unutulmasın ki Müslüman kanıdır.

Müslüman kanını döken darul harpte olursa kendi gerçek yüzünü gösterir ve ben düşmanınızım, sizi yok etmeye geldim der.

Ama darul harpte olmayan bir İslam ülkesinde bir İslam topluluğu ile kavga eden hem de acımasızca çoluk çocuk demeden, yaşlı, genç, kadın demeden herkesi ama herkesi bir çırpıda yok etme cesaretini gösteren, kimliğini gizleyen bir hayin var.

Her nedense sözde çağdaş medeni dünya da bu diktatörü seyrediyor.

Buna bir şey diyen yok.

Bize göre olsa olsa bu adam yaklaşan kıyamet alametlerinden birisi olan hem de en dikkat çekicisi olan İslam deccalı olarak bilinen Süfyani bir kimliğe sahip!

Hadisçe sabittir ki İslam ülkesi içinden, özellikle Şamın içinden kalkıp İslam ümmetini vurmaya ve kanlarını dökmeye çalışan böylesi insan tarihi Şamdan çıkacak olan İslam deccalı olarak rivayet edilmektedir.

Ve bu meşhur diktatörün çizilen portresi bunu bize hatırlatıyor.

Ki bu insan, yüzde 90 İslam deccalı olan Süfyanın sıfatını taşımaktadır.

Acımasızca kan döken bu İslam deccalının da Şam diyarından çıkacağı hadisçe sabittir.

Başbakan Sayın Erdoğanı tebrik ediyoruz ve ona dua ediyoruz.

Allah uzun ömür eylesin, mevcut olan siyaset ve inanç, zek ve ferasetini daha bir artırsın diye dua ediyoruz.

Amma velkin şunu da dile getirmeden geçmek istemiyorum.

Sayın Başbakanımız AK Partinin başında olduğu sürece hiç kuşkusuz iyi portreler çiziyor ve iyi yollar kat ediyor diye düşünmekteysek de fakat son zamanlarda şehit cenazelerinin gelmesi nice nice ocakların sönmesi, ana-baba yüreğine kor ateşinin düşmesi hiç de hayra alamet değildir.

İnsan,

Kendi kendine "Beyler neler oluyor" sorusunu sormaktan alı koyamıyor.

Sanki devletin bünyesindeki haber alma merkezi denilen istihbaratlar yokmuş!

Kocaman bir devlet ve devleti ayakta tutan kocaman bir ordu her nedense yıllar yılı bir terör örgütüyle başa çıkamıyor.

Ve bu terör örgütünün de uzantısı kuşkusuz ki dış mihraklara dayanarak yapay Kürt Sorunu olarak lanse edilmesi de kuşku getirmeyen bir gerçektir.

Bu işin arkasında duran tarihi Ermeni olayının bir uzantısı olarak düşünmemek elde değil.

Peki, sormazlar mı?

Sevgili Başbakanım sen ne diyorsan de milleti ikna edemiyorsun?

Söylemlerle eylemler maalesef birbirini tutmuyor.

Bir terör örgütüyle başa çıkamayan bir devlet arkasını dev devletlere dayandıran Suriye ile nasıl başa çıkılabilir ki?

* * *

Bakınız, iki gün evvel sınırdaki Suriye karakollarına PKK bayrağını astı.

Bunu idrak etmeyen, anlam neyi taşıyor, ne çağrıştırıyor bilmeyen bir devlet siyaseti hiçbir zaman başarılı olamaz.

Ya bilmiyor veya bilmiyorsa da hasıraltı ediliyor.

O da gerek iktidar partisi olan AK Parti olsun ve gerek muhalefete olsun ve gerek ülkenin bütünlüğüne yönelik olsun, hiç de hayra alamet değildir.

Ancak tüm bu korkutan badirelere rağmen özellikle AK Partinin bu bölgemizde gittikçe ehliyetsizlik ve kimliksiz, kişisel rant ve çıkarını ön planda tutan il teşkilatlarına teslim edilmesi veya göz yumulması AK Parti için bize göre düşündüren harikalar silsilesidir.

Kimse kusura bakmasın.

Türkiye, özellikle AK Parti bu haliyle gittikçe puan kaybediyor.

Ne idügü belli olmayan bazı bakanlıklara bağlı olan çıkarcı grup ve kurumlar, çok kötü koku veriyor.

Diyarbakırdaki parti teşkilatı iktidarın muhafazakr vasfını çok geri plana atmış!

Adeta yepyeni bir ANAP veya DYP hortlamış ve yangından mal kaçırırcasına kötü pozisyonlar vermektedirler.

Maliye Bakanlığının çıkardığı son Türk Ticaret Kanunu ile vergilendirme kanunu adeta 1940-45li yıllardaki CHPnin şeflik dönemini andırıyor.

Hele hele trafik terörü apayrı.

Vatandaşların yolunu kesiyor ve istihdam çevrelerini torpilliyor gibi acımasız cezalar kesiliyor.

Bu olaylar doğrultusunda her gün bize aktarılan olaylar şahsen bana şeflik döneminde bu yörede yaşanan tarihi vakaları hatırlatıyor.

Örnek vermek gerekirse.

Tabii o dönemlerde yaş olarak bir hayli küçüktük.

Ancak büyüklerin ağzından çıkanı kulaklarımız duyuyordu.

CHPnin şeflik döneminde acımasız vergilendirme vardı.

Köylülerin merkeplerine, katır, at ve develerine kadar hayvan başı vergi alınıyordu.

Her sene baharın ilk aylarında vergi tahsildarları atlı olarak köy köy dolaşıyorlardı.

Vatandaş hayvan başına vergi veriyordu.

Vergi veremeyen vatandaşlar ise kısm-i olarak kayıt yaptırıyordu. Yani bir çok hayvan, kayıt dışı kalıyordu.

Tahsildarlar köylere geldiği zaman kayıt dışı kalan yani vergi kaçırmak isteyen vatandaşlar, kayıt dışı hayvanlarını derelerde, ormanlarda hatta kayalıklarda saklıyorlardı.

Güç yok, para yok, kıtlık var, işsizlik aşsızlığa rağmen şeflik dönemi halkı acımasızca vergilere maruz bırakıyordu.

Diyarbakırın Dicle ilçesine bağlı bir köyde vatandaşın birisi dağa gidip merkebine kışlık odun yüklemiş, tıpış tıpış yolda köye gelirken uzaktan görüyor ki, iki üç tane atlı (vergi denetleyicileri) geliyor.

Denetleyicilerin geldiğini görüyor ve hemen o yüklü olan merkebinin yulafını tutuyor, saklamak üzere dere kenarına çekiyor.

Tabii ki onlar geçince o yine yoluna devam edip, köye gider düşüncesiyle bir an için saklanmak istiyor.

Zira merkep kayıt dışıdır.

Merkep o an için tam atlıların yerlerine yaklaştığı an anırmaya başlar, zırlar.

Adam Eyvah! Beni yakalattın diye tepki gösterir.

Bir vuruyor eşeğe seni de İsmet Paşanı da. orda hem merkebini hem de İsmet Paşayı da ihmal etmiyor.

* * *

İşte bakınız, sevgili okurlar.

AK Parti bu halkın büyük teveccühüyle iktidara gelmiş, yüzde 50lere tırmanarak halkın oyunu almış bir parti.

Hele hele parti lideri olan Sevgili Başbakan Sayın Erdoğan ise milletin kalbinde taht kurmuş bir devlet adamı.

Tüm bunlara rağmen bu yörede bu coğrafyada partisine bağlı olan, derme çatma insanların yaptığı antidemokratik uygulamalar, çıkar, rant ve usulsüzlükler diz boyu.

Böyle olunca da halkın kalbi kırık ve boynu bükük olarak, Artık ben bir daha bu partiye oy versem namerdim diyenler her gün biraz daha çoğalmakta.

Her ne kadar Özel Mahkemelerin gerçekleştirdiği uygulamalar sayesinde ülke çapında devlet bir yerlere kadar gelmişse de, ama ne çare ki bu da yetmiyor.

***

Bazı günlük yazılı medyamızın sürmanşetleri tutuklanan YÖK eski başkanı Kemal Gürüzü gösteriyor ise de ve onun yaptığı tarihi kirlenme deşifre ediliyorsa da, öbür taraftan Genelkurmay eski Başkanı Karadayıyı da sürmanşete taşımış ise de, fakat bize göre bunlar içeriye alındıktan sonra yavaş yavaş gündemden düşebiliyor.

Oysaki Türkiyenin en büyük sorunu ve ülkeyi en çok işgal eden hem de olaylı olan gerek Gürüz olsun, gerek o günün paşaları veya maşaları olsun, bunlar da az öz değil.

Başbakan ve hükümet bunlarla çok mücadele etmiş, bundan dolayı da tebrik ediyoruz.

Amma velkin olup bitenlere karşı bunlar solda sıfır kalıyor.

Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bu kez iktidar partinin kurmayları birçok olayları görmezlikten geldiği gibi, bu usulsüzlükleri, bu yolsuzlukları görmezden gelmeleri onları suçüstü yakalatmaktadır.

Tek temennimiz, AK Parti bir önceki maceracı bazı partilerin yani ANAP ve DYPnin yoluna düşmemesidir.

Başbakan ne yaparsa yapsın, gerek parti teşkilatları olsun, gerek bakanlıklar olsun temiz tutması ve el çabukluğuyla büyük bir denemeye tabi tutulması gerekir.

En derin saygılarımla.