KÜFRÜN O SEFİL ELLERİ AYATINI SİLDİ?!!
Eklenme: 1/14/2013 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bir önceki yazımın ana çizgilerini, Mehmet Akif Ersoyun güzel dizelerinin ışığında dile getirerek, sizinle paylaşmıştım.

Ve yazımızın başında;

Yalan söyleyen tarih değil, gerçekleri anlatan tarihi okuyalım ve gençliğimizin ruhi derinliklerine enjekte edelim diye ifade etmiştim.

***

Gerçekten Akifin bir asır evvel kaleme almış olduğu gerçekler o gün neyse, bugün aynı o günkü küfrün melanetini ve iğrençliklerini yaşıyoruz.

O gün bize hakikatleri anlatan, Bediüzzamanlar, Akifler ve Necip Fazıllar vardı

Ne çare ki günümüzde karşımıza çıkan o günün karanlık uzantılarını bize anlatabilen, hakikatleri bildiren o büyük insanlarımızı bugün bulamıyoruz.

İlmi dehalarıyla, ilim, iman ve amelden çıkan o cesur yürekleri maalesef bugün toplumumuzda hatta tüm İslam dünyasında arayıp, bulamıyoruz.

Oysaki İslam dünyasının özellikle Türkiyenin karşı karşıya kaldığı zor günler yüz sene öncekinin sirayeti ve uzantısı olduğu gibi, olup-bitenlerin birkaç misli fazlasıyla yaşanmaktadır!

Her ne kadar devletler ve unsurlar değişmiş ise de, coğrafyalar aynıdır, karşı karşıya kalan milletler aynıdır.

Yüce İslam anlayışıyla, haçlı anlayışının karşı karşıya oldukları süreç devam etmektedir.

Hiç kimse deve kuşu misali başını kuma gömüp, kocaman gövdesini dışarıya bırakmakla kendine teselli vermesin, kendilerini de milletini de uyuşuk hale getirmesin.

Partilerimiz; iktidar olsun muhalefet olsun, siyasi çıkar uğruna yanlış yollara girmesin, gerçekleri de gözardı etmesin.

Yıllardan beri ülkemizin kaderini elinde tutan inkrcı, sosyalist, baasçı CHP mihraklı kanunlarla artık bu ülke yönetilemez.

* * *

Devlet otoritesini elinde tutan AK Parti iktidarı ne yapıp yapıp, elini çabuk tutarak bir an evvel bu anayasayı değiştirip, yepyeni ter taze bir uygulamayla millete yeni bir anayasayı gerçekleştirsinler.

Hal böyleyken muhalefetin de aynı inançla milleti zigzaglı yollara sürüklemeden iktidara yardımcı olup, siyasi rant anlayışını geri plana bırakıp, milli çıkar ve ülke menfaatlerini her şeyden önce ön plana almaları lazım.

Aksi takdirde bunu yapmayan muhalefete, korkarım ki bir gün gelir de bu millet gerçekleri görünce çok kötü isnatlarda bulunabilir.

O zaman başını kaldırıp da milletin yüzüne bakamayacak kadar utanacaklar.

Yıllar yılı bu milletin ekmeğiyle, işiyle, aşıyla, vergisiyle, alın teriyle oluşan, gelişen, büyüyen bu devlet TSK gibi çok önemli bir kurumun bünyesinde yetiştirilen darbeci Ergenekon generallerinin hedefleri yine bu milletin dini inançları olmuştur.

İttihatçılar döneminde bu yüce İslam dinine irtica yaftasını yakıştıran anlayış neyse, aynı o anlayışı bu darbeci cunta mensupları da idame etmişlerdir.

* * *

Evet, gerçekten bugünkü yazımıza başlık olarak kullandığımız, Akifin bir vecizesi olan KÜFRÜN O SEFİL ELLERİ AYATINI SİLDİ demek mecburiyetinde kalıyoruz.

Ve ona inanmamak da çok büyük saflıktır.

Bu millet artık kendine gelmelidir, iman meşaleleriyle birlikteliğini korumalıdır.

Zira Türkü, Kürtü, Arapı, Lazı, çerkezi, her ne ırktan, renkten olursu olsunlar, en büyük istinatghımız Kuran-ı Kerimdir ve onun getirdiği insani gerçeklerdir.

Onun için bugün yine merhum Akifin 1913lerdeki dizeler haline getirdiği tespitlerini bir iki mısrayla sizinle paylaşalım diyorum.

Bakın, Akif şöyle buyuruyor;

Üç buçuk soysuzun ardında zagarlık yapamam

Hele hak namına haksızlığa ölsem de tapamam

Doğduğumdan beridir aşıkım İstiklale (Hürriyete)

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale

Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum

Kesilir belki fakat çekmeye gelmez boynum

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Artık milletçe gerçekleri görmeliyiz.

Üç gün önce Fransanın başkenti Pariste katledilen üç PKK mensubu kadının akıbet-i meçhulesi, bize göre yalnız bugüne münhasır değildir.

Bunun uzantısı 1914lere hatta 1915lere, 1919lara kadar dayanmaktadır.

Bu meçhul katli gerçekleştiren karanlık odaklar, elbette ki hala inkişaf edilemedi ve edileceğine de pek ümitli değiliz.

Zira Fransa devleti 1778lere dayalı tarihi büyük ihtilalinin uzantısıdır.

Her ne kadar kilisenin papazlarının dayatmalarını devlet içinden kaldırmak için büyük bir devrim yapmışlar ise de kesinlikle hala da resmi mezhepleri Katolik mezhebine dayanmaktadır.

Getirdikleri laiklik-maiklik gibi bir dertleri yoktur.

Hedefleri o iğrenç uygulamalarını İslam dünyasına yutturmaktır.

1914lerde Türkiyeden tehcir edilip, Fransaya yerleşen ve o günden bugüne dek hala da aynı hicret uzantısı yer yer görülmektedir.

Fransanın yüz sene önceki Ermeni lobisini nasıl barındırmış ise bugün aynı o lobi Fransada büyük aktiflik içerisindedir.

Bu öldürülen üç tane PKKlı kadının kimler tarafından öldürülmüş olduğunu Fransa devleti çok iyi bilmektedir.

***

Eğer Fransanın istihbaratı bunları ortaya çıkarma acizliği içerisindeyse o zaman bilinmelidir ki, Fransa artık devlet olarak niteliğini yitirmiş demektir.

Gerçek demokratik bir hukuk devleti olma yerine terörize edilmiş ve bünyesinde terörizmi barındıran bir terör devleti olmaktan kendini kurtaramaz.

Zira yüz sene evvel Osmanlı bünyesindeki Ermeni lobisinin baş temsilcisi olan Bogos Nubar Paşa ve Osmanlı ordusunun bünyesinde paşalık unvanına kadar yükselmiş bir insanın o günlerde Kürdistan üzerine bir Ermeni lobisinin gerçekleştirilmesi için nasıl çabalamış, nasıl didinmiş, nasıl siyaset yapmış, onu Bediüzzaman Saidi Nursnin Asarı Bediyye isimli makaleler bölümünde anlatıyor.

Tabi tavsiyem,Asarı Bediyyedeki makaleler isimli yazılarına herkesin bakıp, okuması lazım.

***

Evet, Bogos Nubarla ilgili 7 Mart 1920de İkdam isimli gazetede 8273 sayısında Kürtler ve Osmanlılık başlıklı yazıda Bediüzzaman şunları yazmaktadır.

Evvelki günkü gazeteler Pariste Şerif Paşa ile Ermeni heyeti murahhası (lobisi) reisi Bogos Nubar Paşa arasında Kürdistan ve Ermenistan hakkında bir itilaf (anlaşma) akdedildiğini yazarak Kürt efkarı umumiyesinden izahatlarda bulunuyorlardı.

Oysaki 450 seneden beri İslam birliğinin fedakr ve cesur hizmetçi ve taraftarları olarak yaşamış ve dini ananesine sadakati gaye-i hayat olarak bilen Kürtler henüz beş yüz bine yakın şühedasının kanı kurumadan şişlere geçirilen yetimlerinin, gözleri oyulan ihtiyarlarının hatıralarını teessürlerle anarken İslamiyetin zararına olarak tarihi ve hayati düşmanlarıyla itilaf akdetmek (birleşme anlaşmasını yapmak) suretiyle salabeti diniyeleri hilafına (dinin ana kurallarının tersine) İftirak (bölünme) emelini gerçekleştiremezler.

Binaenaleyh, Kürt vicdanı milliyesinin bu tarz tahassisine muğayir hareket eden zevatı da tanımazlar.

(Tıpkı bugünkü gibi)

Ve yegne emelleri de vahdeti dini (Dini birlikteliğine) ve milliyetçiliğini muhafaza olduğundan keyfiyetin izahatına delalet buyrulmasını muhterem gazetenizden istirham ediyoruz.

Kürt ulemalarından Molla Said Kürd

***

Bakınız,

Aynı paralelde bu kez İkdam gazetesi değil, Sebilür-Reşad isimli 17 Mart 1920de sayı 461, Kürtler ve İslamiyet başlıklı makalesinde Üstat özetle şöyle yazıyor;

Bogos Nubar ile Şerif Paşa arasındaki mukaveleye en müskit ve beliğ cevap vilayatı şarkiyede Kürt aşiretlerinin reisleri tarafından çekilen telgraflardır.

Kürtler camia-ı İslamiyeden ayrılmağa asla tahammül edemezler.

Bunun aksini iddia edenler mutlaka makasıdı mahsusa (kasıtlı gayeler) altında hareket eden ve Kürtlük namına söz söylemeğe salahiyeti olmayan beş on kişiden ibarettir.

Zira Kürtler İslamiyet nam ve şerefini yüceltmek için beş yüz bin kişi tarih boyu feda etmişler ve Hilafeti İslamiyenin makamına sadakatlerini daima bildirmişlerdir

* * *

Evet, sevgili okurlar.

İslam ülkelerinin tarih boyu başını ağrıtan tarihi beş itilaf devletlerinin başını çeken Fransa, günümüzde dahi bölünmüş İslam ülkelerinin bazı devletçiklerinin başına musallat olmuş, piyon olarak kullanmakta olup, sömürgeciliğini devam etmekte olduğundan kimsenin şüphesi olmasın.

Gerçekten de yıllardan beri Ermeni lobisini bünyesinde barındıran ve Türkiyeyi oradan yönlendirmeye çalışan, çok kirli emeller peşinde olan bir devlettir.

Hükümetin özellikle Sayın Başbakanın MİT Müsteşarı Hakan Fidan vasıtasıyla Abdullah Öcalanla barış anlaşması yapmak hengamında böylesine yapılan suikastlar elbette ki bireysel olay değildir.

Bunun daha uzantısının devamı da bizce beklenebilir.

İşte gerek BDP olsun, gerek iktidar olsun, gerek TBMM olsun

Muhalefetiyle, iktidarıyla her ne yapıp yapsınlar bu büyük anlaşmayı bir an evvel gerçekleştirsinler.

Zira gün gelir bir daha böyle bir fırsat sağlayamaz durumuna düşürülebilir.

Evet, bu sürece kurşun sıkan karanlık odaklar bilinmelidir ki, Katolikçi Fransa ülkesinde gerçekleşiyorsa, hiçbir zaman Asalanın ve Ermeni lobinin gözden kaçırılmaması gerekir.

Bu karanlık oluşumların peşini bırakmayacağız, Güneydoğuda yani eski deyimiyle Kürdistanda yayın yapan medya grubumuz bunun takibindedir.

Zaman zaman bunu daha büyük verilerle siz değerli okurlarımızla paylaşmaya çalışacağız.

En derin saygılarımla.