Sevgili okurlar
Dünkü sohbetimizde Risale-i Nurdan Onüçüncü Sözün bir bölümünü sizlerle paylaşmıştık... Geriye kalanı da bugün aktaracağımızı ifade etmiştik çünkü bir bütünlük içerisinde, Onüçüncü Söz tüm müştemilatıyla, İslam ümmetini uyarmaktadır... Peki, Onüçüncü Sözün geriye kalan bölümünde, Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri neler söylüyor? Diyor ki;
***
Biz Peygambere şiir öğretmedik... bir sırrını bil.
Hem ...bu ona yakışmaz da yet-i sırrını da bununla anla ki: Şiirin şeni, küçük ve sönük hakikatleri, büyük ve parlak hayallerle süslendirip beğendirmek ister. Halbuki Kurnın hakikatleri o kadar büyük, li, parlak ve revnaktardır ki, en büyük ve parlak hayal, o hakikatlere nisbet edilse, gayet küçük ve sönük kalır. Mesel,
O gün semyı, kitap sahifelerini dürer gibi düreriz. Enbiy Sresi 104. Ayet
O, gündüzü, peşi sıra kovalayan gece ile örter. Arf Sresi 54. Ayet
Tek bir sesledir ki, onların hepsi birden toplanıp huzurumuza getirilirler. Ysin Sresi 53. Ayet gibi hadsiz hakikatleri buna şahittir.
Kurnın herbir yeti, birer necm-i skıp gibi, icaz ve hidayet nurunu neşirle küfrün zulümatını nasıl dağıttığını görmek, zevk etmek istersen, kendini o asr-ı cahiliyette ve o sahr-yı bedeviyette farz et ki, her şey zulmet-i cehil ve gaflet altında, perde-i cümud ve tabiata sarılmış olduğu bir anda, birden Kurnın lisan-ı ulvisinden
Göklerde ne var, yerde ne varsa, her şeyin hakik sahibi olan, her türlü noksandan münezzeh bulunan, kudreti her şeye galip olan ve hikmeti her şeyi kuşatan Allahı tesbih eder. Cuma Sresi 1. Ayet gibi yetleri işit, bak: O ölmüş veya yatmış mevcudat-ı lem, Yusebbihu sadasıyla, işitenlerin zihninde nasıl diriliyorlar, huşyar oluyorlar, kıyam edip zikrediyorlar. Hem o karanlık gökyüzünde birer camid ateşpare olan yıldızlar ve yerdeki perişan mahlkat Yedi gök ve yer ve onların içindekiler Onu (Allahı) tesbih eder. İsr Sresi, 17:44. sayhasıyla, işitenlerin nazarında gökyüzü bir ağız, bütün yıldızlar birer kelime-i hikmetnüm, birer nur-u hakikat-ed ve arz bir kafa, ber ve bahr birer lisan ve bütün hayvanat ve nebatat birer kelime-i tesbihfeşan suretinde arz-ı ddar eder. Yoksa, bu zamandan ta o zamana bakmakla mezkr zevkin dekaikını göremezsin.
Evet, o zamandan beri nurunu neşreden ve mürur-u zamanla ulm-u müterife hükmüne geçen ve sair neyyirt-ı İslmiye ile parlayan ve Kurnın güneşiyle gündüz rengini alan bir vaziyet ile yahut sath ve basit bir perde-i ülfet ile baksan, elbette her bir yetin ne kadar tatlı bir zemzeme-i icaz içinde ne çeşit zulümatı dağıttığını hakkıyla göremezsin ve birçok env-ı iczı içinde bu nevi iczını zevk edemezsin.
Kurn-ı Mucizül-Beyanın en yüksek bir derece-i iczına bakmak istersen, şu temsil dürbünüyle bak.
Şöyle ki:
Gayet yüksek ve garip ve gayetle yayılmış acip bir ağaç farz edelim ki, o ağaç bir perde-i gayb altında, bir tabaka-i mestriyet içinde saklanmış. Malmdur ki, bir ağacın, insanın zları gibi, onun dalları, meyveleri, yaprakları, çiçekleri gibi bütün uzuvları arasında bir münasebet, bir tenasüp, bir muvazenet lzımdır. Her bir cüzü, o ağacın mahiyetine göre bir şekil alır, bir suret verilir.
İşte, hiç görünmeyenve halen görünmüyoro ağaca dair, biri çıksa, bir perde üstünde onun her bir zsına mukabil birer resim çekse, birer hudut çizse, daldan meyveye, meyveden yaprağa, bir tenasüple bir suret tersim etse ve birbirinden nihayetsiz uzak mebde ve müntehsının ortasında uzuvlarının aynı şekil ve suretini gösterecek muvafık tersimatla doldursa, elbette şüphe kalmaz ki, o ressam o gayb ağacı gayb-şin nazarıyla görür, ihata eder, sonra tasvir eder.
Aynen onun gibi, Kurn-ı Mucizül-Beyanın dahi, hakikat-i mümkinata dairki o hakikat, dünyanın iptidasından tut, ta hiretin en nihayetine kadar uzanmış ve ferşten Arşa ve zerreden şemse kadar yayılmış olan şecere-i hilkatin hakikatine dairbeyanat-ı Furkaniyesi, o kadar tenasübü muhafaza etmiş ve her bir uzva ve meyveye lyık birer suret vermiştir ki, bütün muhakkikler, nihayet-i tahkikinde, Kurnın tasvirine Maşaallah, brekllah deyip, Tılsım-ı kinatı ve muamm-yı hilkati keşif ve fetheden yalnız sensin, ey Kurn-ı Hakm! demişler.
* * *
İşte sevgili okurlar Üstadın tefsirinde, hakikatler nasıl da fışkırıyor Kuran-ı Mucizül Beyan, Üstad Bediüzzamanın kalemiyle tarif edildiği zaman insan daha bir aşkla, Kuran-ı Kerimin büyük bir mucize-i ilahiye olduğunu, Hz. Muhammed (S.A.V)in kalbi üzerine vahiy olarak indiği inancıyla, İslama sarılıyor... Ve Kuran-ı Kerimin tüm beşeriyetin doğru yola girmeleri için büyük bir hidayet kaynağı ve düstur-u ilahi olduğunu sahih bir şekilde idrak edebiliyor
***
çok derin, bahr-ı umman gibi, ayetlerin dilinden çıkan çok büyük sırlara vakıf olabiliyor... Kuranı harfi harfine, cümlesi cümlesine, ayeti ayetine, suresi suresine tamamıyla büyük bir ilim kaynağı olduğunu, gayb olmayan bütün müzahirat-ı ilahi içinde olduğunu Kuran bizatihi haykırıyor
***
Bu itibarla beşeriyet ne yaparsa yapsın, illaki Kuranın hkimiyeti altında kendini konumlandırmalıdır Eğer beşeriyet Kurana yüzünü çevirirse başka cephelere yönlenirse, o beşeriyet insanlıktan çıkar, nasip alamaz!
***
Nitekim, Kuran-ı Kerim Maide suresinin 60. Ayetinde mealen aynen şöyle buyuruyor;
De ki: Allah katında cezası bundan daha kötü olanları size haber vereyim mi? Onlar, Allahın lnetlediği ve gazabına uğrattığı, içlerinden maymunlar ve domuzlar çıkardığı kimseler ile şeytanlara tapan kimselerdir. İşte bunların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır.
***
Maazallah. İnsan Allah yolunu unutursa, Allahı inkra kadar kendini saptırırsa aynı Kuranın buyurduğu gibi birer tane domuz ve maymun halini alır... Şeklen olmasa dahi karakteristik olarak birer domuz ve maymun gibi yaşarlar Allah muhafaza etsin. Allah korusun.
***
İnsan ancak tevhit inancıyla, Hz. Muhammed (S.A.V)e iman getirmekle, Kurana sarılmakla insanlığın yüce mertebesine ulaşabilir. Aksi takdirde ayette geçtiği gibi günümüz insanları, geçmişte nice kavimlerin maymunlaşarak ve domuzlaşarak ormana ve dağlara sürüklendikleri akıbeti yaşamaları kaçınılmazdır...
***
Şeklen ve fiziksel olarak da olabilir, karakter ve ahlak olarak da olabilir... Allah korusun.
Bugünkü insanlığın yaşam tarzı iman nokta-i nazarında hakikatlerden uzak! Onun için de fiziksel olmasa bile domuz ve maymun hali yaşamakta oldukları görülüyor. Zaten yaşam biçimleri onları ele veriyor Kuranın işaret ettiği açıkça ayetler bize ne söylüyorsa, öyledir. Onları tamamıyla can kulağıyla dinlememiz lazım, öğrenmemiz lazım, okumamız lazım ve hayatımıza adapte etmemiz lazım!
En derin saygı ve sevgilerimle.
Failed to load the video