KÜRESEL DÜNYADA ÇAĞDAŞ ZORBALIK VE FESAT!
Eklenme: 5/5/2014 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Malumunuz üzre Türkiyemizde son bir-iki ay içerisinde hızla vuku bulan bazı çocuk kaçırma, tecavüz etme ve sonunda öldürme gibi hadiseleri medyadan duyduk.

Sayın Başbakanımız da toplumda oluşan nefret ve tepki paralelinde, nefretini ilan ederek şöyle diyor.

Bence bu tür suçlar idam suçları olmalıdır. Ama Avrupa Birliğine girme koşulu ne çare ki bunu engelliyor?

Başbakanımız tabiatıyla siyasi görüşünü bir devlet adamı olma hesabıyla ifade etmiştir.

Ama kaygısını biliyoruz.

Ve bizde öyle inanıyoruz ki Sayın Başbakan da aynen bizim gibi düşünüyor.

Zira bizim düşüncemiz kamuoyunun düşüncesidir, milletimizin milli iradesidir.

Bir toplumun selameti için bir ülkenin bozguncu yapılardan kurtulması için ne gibi yasalar gerekiyorsa, o yasaların çıkarılıp gerçekleştirilmesi gerekir.

Ülkenin salahı için, selameti için, barışı için, fesat ve bozgunculuktan kurtulması için TBMMne, hem iktidara hem de muhalefete düşen görev "halkın beklentilerini" cevaplayan yasa ve kanunları çıkarmasıdır..

Elbette ki milletin ve ülkemizin menfaatleri üstün tutmalıdır.

Batı dünyasının köhneleşmiş medeniyetine ülkemizi Avrupa Birliğine giriyoruz diye sarf-ı nazar etmemek lazım.

Zira ülkenin ve devletin li menfaatleri ki bunların başında gelen de barıştır, bozgunculuktan ülkeyi kurtarmadır, her ne yöntemlerle olursa olsun, devlet bunu yapmalıdır, iktidarlar bunu hayata geçirmelidir.

Yapılmadığı takdirde bu halk, o devlete başka gözle bakmak zorunda kalır..

* * *

Dünkü yazılı medyanın manşetlerine bakıldığında, özellikle Yeni Şafak Gazetesinin göbekten verdiği 4 çocuk resmi.

Soldan sağa bakıldığında Gizem Akdeniz 6 Yaşında, Mert Aydın 9 Yaşında, İbrahim Aktaş 10 Yaşında, Ömer Deniz 7 Yaşında.

Gazetenin göbekten verdiği bu dört çocuğun görüntüleri, inanın sevgili okurlar yürek paralıyor.

Kişiyi, insani cevherinden çıkarıp canavarlaşma haline dönüştürür.

Evet, bu görüntüler vahşetin ülkemizde ne kadar revaçta olduğunu, insanlara gösteriyor.

Öldürülen bu dört masum çocuk, küçük yaşta olmakla beraber, Lut kavminin yaptığı suçların en alçak türü bugün ne yazık ki ülkemizde de yapılıyor.

Neden mi?

Zira yapılan suçun cinsinden ceza verilmediğinden dolayı.

Aslında insanoğlunun var olduğu müddetçe, yaşadığı hangi coğrafya olursa olsun, illaki fesat ve bozgunculukla ahlak dışı, çirkin olaylarla karşı karşıyadır.

Hep hakla batılın çarpışmasıdır, şiddetli fesat ile zulmün işleme tuğyanıdır.

Bu nedenle toplumlar ve milletler var olduğu müddetçe, yasalar ve kanunlar kifayetsiz kaldığı sürece bu tür derin badirelerden kendini kurtaramaz.

Bunun yegne çaresi de devletin "milli irade" paralelinde, işler yapması gerekir.

İnsan temel hak ve özgürlüğüyle, caydırıcı kanunlarıyla hareket etmelidir.

Aksi takdirde zulüm ve tuğyan = zulüm ve isyan!

Mevcut tağuti düzenlerin ve düzenbazlarının kaçınılmaz hareketleriyle şer ve fitne, ahlaksızlık sürekli palazlanır.

Ne yazık ki, şuan ülke olarak da, Avrupa Birliğine girme sevdasıyla bu kirli palazlanma gözardı ediliyor.

Aslında Avrupa Birliğine girme istek ve arzuları bize göre dayanaksız, sebatsız, gerçek olmayan siyasetlerin ürünüdür.

Zira milletleri yöneten, yönetimlerin ana esprileri ve temel varlıkları toplumlarda mevcut olan, var olabilen ne kadar fesat ve bozgunculuk varsa onu kökten yok edip, salah ve barışa dönüştürmesi lazım!

Bunun da yapılabilmesi için "ahlak dışı olan suçları ve suçluları bu tür cinayetlerden caydırmak için" mutlaka caydırıcı bir yasa çıkarılması gerekir.

Ama heyhat!

Ne yazık ki gelen giden hükümetler, ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar, bu tür yasaları hiçbir zaman "Avrupa Birliğine girmemizi engeller" korku ve gerekçeleriyle, gözardı ediyorlar.

Ama öyle değil..

Onun için bu tür fitne ve belalardan kurtulmamız için, mutlaka milli ruhu okuyan, topluma refah ve mutluluk kazandıran caydırıcı "ölümcül yasaların" çıkarılıp uygulanması gerekir.

Zira orta yerde görünen ve yaşanan vahim çirkinlikler var ki; "toplum" benliğini yitirmek üzere.

Toplumumuzu, ülkemizi sarsan ahlak dışı görüntüler söz konusudur.

Tüm bunlara rağmen ne yazık ki iktidar partisi olan AK Partinin özellikle Sayın Başbakanımızın şanssızlığı mı diyelim?

Bir türlü AK Partiye, milli iradeye layıkıyla bağlanan önemli Bakanlıkların başına getirilen bazı bakanlar, hiç de hoş olmayan, milletle ters düşen, alaycı kelimeleri topluma karşı kullanıp, beyanat vermeleri gerçekten düşündürücüdür.

Kime hizmet ediyorlar, demekten insan kendini alıkoyamıyor?

Örneğin; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığından sorumlu Bakan Sayın Ayşenur İslam Hanımefendi..

İki gün üst üste basına verdiği beyanatlar hakikatten insanı şoke edecek beyanatlardır.

Adeta milletle alay ediyor.

Akıl sır erdiremiyorum.

İlim okumuş, akademisyenlik kariyerine sahip veyahut milli inanç paralelinde düşünen biri nasıl bu konuşmayı yapar?

***

Bakınız..

Sayın İslam Hanımefendi, "tacize uğramaya" karşı şu tedbiri öneriyor..

Diyor ki;

Anne babaya düşen görev, çocuklarına çığlıkları öğretsinler

Yani yabancı biri çocuğun kolundan tutup götürüldüğü esnada, çocuk çığlık atmalı.

Yani anne babaya düşen görev bu!

Buna kargalar güler.

Bu sözlerin değil ki bir Bakanın ağzından çıkması, dağ başında çobanlık yapan biri dahi bu sözleri kullanmaz.

Toplumu böylesine canavar ruhlu insanlardan kurtarmak için, toplumun her kesimine Kuran ilmini öğretmeliyiz, ahlakı öğretmeliyiz.

Bozgunculuk ve fesat yerine barışı ve ahlakı getiren İslam hukukunu uygulamalıyız.

çocuklara çığlık öğretin demeleri yerine bu anılan sözleri ifade etmeliyiz, etmek gerekir..

Hele hele dünkü Aile ve Sosyal Politikalardan sorumlu Bakan Hanımefendiler, küçük yaşta kız çocuklarını evlendirip gelinlik giydirmelerine karşı uyarı yaparak, Türk Ceza Kanunu kapsamına alınan ensest ve çocuğa cinsel istismardan şikayet geri çekilse bile kamu davası açılacak bir düzenleme getirilmesi gerekir.

çocuk gelinlere de önlem getiriyor, 18 yaşından küçük gelinlere rıza olsa bile izin verilmeyecek.

Zorla evlilikte anne ve babanın üç yıldan aşağı olmamak kaydıyla yargılanması için kanun çıkarmak gerekir.

Mesela Başbakanın çocuk cinayetlerinin hakkı idamdır, açıklamasının ardından gözler Adalet Bakanlığı ve Aile Bakanlığının birlikte yürüttüğü cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlarda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun taslağına çevrilmesi ile iki Bakanlık tarafından tamamlanan taslak ilk Bakanlar Kurulu toplantısında gündeme gelecek şeklindeki haber güzel bir haber de, bize göre bu tür kanunların uygulanması hukuka uygun bir yasa olamaz.

Zira gerçek olan, İnsan haklarına ve özgürlüklerine uygun olan yasa bu tür yapılan toplumsal suçlarda "ölüme ölüm" olmalıdır.

Yani kıstasa kıstas!

Ama ne yazık ki Avrupa Birliği düşüncesi orta yerdeyken böylesine ölümcül yasaların çıkarılmasına cesaret edilemez.

Her nedense kendimizi Türkiyenin eski statükocu, seküler düşüncelerinden bir türlü arındıramıyoruz.

Velev ki AK Parti olsa bile.

Gazetenin manşetten verdiği haber şöyle;

TECAVÜZCÜYE AĞIR MÜEBBET

Haber şöyle devam ediyor;

çocuk istismarına yönelik yapılacak düzenlemeyle Türk Ceza Kanununda tecavüzün ölümle sonuçlanması sonucunda verilen ağırlaştırılmış müebbet cezası çocuk tecavüzleri için de uygulanacak.

Bu kişiler terör suçu işleyenlerle aynı şekilde cezalandırılacak

çocuğunu zorla evlendiren anne babaya da üç yıla kadar hapis cezası verilecek

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bu ifadeler, bu teklifler sizce güzel midir?

Bu tür yasalar ne derecede caydırıcı olabilecek?

Hele hele Aile ve Sosyal Politikalardan sorumlu Sayın Ayşenur İslam Hanımefendinin Bakanlığını ilgilendiren konular hakkında konuşurken, Anadolu örf adetlerine aykırı konuşmaları da bize göre yanlıştır.

Zira bir çocuk 18 yaşına geliyorsa Osmanlıdan tut bugüne kadar Anadolunun örfünde, adetlerinde, gelenek ve göreneklerinde erkek olsun, kız olsun evlendirilmesi gerekiyor.

Neden mi?

Zira çocuklar büyüdükçe gözleri harama alışmasın diye?

çocukları bu yaşlarda evlendire gelmiştir.

Bu Anadolu insanının örf, adet, gelenek ve görenekleridir.

Ve İslam hukukuna da aykırı değildir.

Zira gençlik saikasıyla ve özellikle toplumumuzda yaşanmakta olan ahlak dışı yaşantıya karşı, anne ve babaya düşen görev çocuğunu bu yaşlarda evlendirmesi gerekir.

çünkü çocuklar bu yaşlarda en çok ahlak dışı tehlikelerle yüz yüze geldikleri yaşlardır.

çocuğu evlendirip, ailevi sorumluluk altına alındığı zaman elbette ki topluma zarar değil, yarar veriyor.

Nitekim kız çocuklarının ergenlik hali kadın olma halidir.

Yani evlendirme zamanının gelmesi demektir.

Bırakın 18 yaşını bu zamanda 12 yaşında dahi ergenlik halini gören kız çocukları vardır.

Elbette ki fıkhi mezheplerin sahipleri dahi bu tür yaşlardaki yani 12-14 yaşlarındaki kız çocuklarına evlenme ruhsatını verdikleri halde ama kimse yine kız çocuklarını o yaşlarda evlendirmemelidir.

Ama şeri ve hukuki dayanaklara nisbeten 15 yaşını geçiren ve ergenlik halini gören her kız çocuğu çocuk değildir ve evlenme ruhsatı da söz konusudur.

Bu demek odur ki toplum arasından gençlerin gençlik haleti ruhiyesi paralelinde herhangi meşru şehvani arzulara düşmemesi için bu tür evlenmeler Anadoluda yaşana gelmiştir.

Eğer bu tür olaylar, kanunlarla önlenirse inanın sevgili okurlar bize göre buna çağdaş cahiliye devri denilir.

Başta ifade etmeye çalıştığım gibi tüm devletlerin temel amaçları, topluma zarar veren, fesat ve bozgunculuğu yok etmek, toplumsal yarar, menfaat ve barışı getirmek için çaba göstermeleri olmalıdır.

Bugünkü sohbetimizi burada sonlandırmak üzere siz değerli okurlarımızla yüce Kitabımız Kuran-ı Kerimin Fecr suresinin 11, 12 ve 13. ayetlerini mealen okuyalım.

(11-12)Bunlar şehirlerde azgınlık eden ve oralarda pek çok bozgunculuk çıkaran kimselerdi.

Bu yüzden Rabbin onların üzerine azap kamçısı yağdırdı

Bu üç ayetin yüce manasının okyanusundan çıkarılması gereken dersler var sevgili okurlar.

En derin saygı ve sevgilerimle.