KÜRTLER ve İSLAMİYET! (3)
Eklenme: 1/19/2012 12:00:00 AM

Evet, değerli okurlar.

Her zaman bu köşede sizlere sunmak istediğim güncel olaylar ve Türkiye gerçeklerini bugün aynı tarzda, daha önemli, çarpıcı analizle, kaleme almak istiyorum.

Zaten sürekli olarak çok önemli dile getirdiğimiz can alıcı, ülkenin sorunlar yumağı haline gelen olaylarını yazarken ne yazık ki, tüm yetkilileri, gerek iktidar olsun, gerek muhalefet olsun özellikle bölgemizin milletvekillerini, bakanlarını ilgilendirirken; ama bakıyoruz ki birileri devekuşu misali başını kuma sokmuş, gövdesi dışarıda, hile üstüne hile yapmakta.

Meğerki başını kuma sokarken, kimse beni görmez aldatmacasıyla kendine sahte teselli vermek istiyor ise de koskocaman gövdesi dışarıdadır, avcının o gövdeyi gördüğü gibi o yöne bakan herkes görüyor.

Tıpkı bölgenin siyasileri gibi ve özellikle gazeteci olarak geçinen kalemşorlar gibi; ama hiç de önemli değil zaten yıllardan beri hak uğruna bu mücadelemizi veriyoruz ve vermeye de devam ediyoruz.

Dilsiz şeytanın görevini üstlenmiyoruz ve bilerek o görevi de üstlenenleri kınıyoruz.

* * *

Bilindiği gibi dünkü yazımızın son bölümünde Kürtler ecnebilerin (yabancı) himayesinde herhangi bir muhtariyeti, serbestiyeti kabul etmektense ölümlerini tercih ediyorlar.

Eğer Kürtlerin serbestiyeti inkişafa düşünmek lazım gelirse bunu Boğos Nubar ile Şerif Paşa değil, Devleti liye düşünür.

Hulasa: Kürtler bu hususta kimsenin tavassut ve müdahalesine muhtaç değildirler demiştik.

Evet, değerli dostlar.

Gerçekten Kürtler tarihi salbeti diniyeden almış olduğu ciddi bir kültüre dayalı olarak başta büyük komutan Selahaddin-i Eyyub-i olmak üzere tüm İslam ordularının ön saflarında yer almış ve yüz binlerce şehit kanıyla bu İslam coğrafyasını sulandırırken, bugün ne oluyor da üç beş tane ne idügü belli olmayan, sapık mezheplerin ideolojileri doğrultusunda, altı oklu rejimin gölgesi altında, kirli Ergenekon terör örgütünün vesayeti altında bulunuyor.

Ve ne yazık ki;

Üç beş sapık bir mezhep, Yezidilik veya Ermeni himayesinde insanlarımızın midesini bulandırmaya çalışarak Marksist sosyalist, mezhepsiz bir Kürt halkının varlığını yutturmaya çalışıyorlar.

Bu nedenle yüz yıl evvel bu perişanlığa karşı alınması gereken tedbiri, Üstat Bediüzzaman Hazretleri o dönemde Osmanlı devletini uyarmıştır.

Kürtler hiçbir zaman ecnebilerin himayesine girmek istemiyorlar, girmektense ölümü tercih ediyorlar

Nitekim meşhur efsanevi Kürt siyasetinin birinci sırada ve en kadim bir sima olan muhterem Kemal Burkay dünkü yazılı ve görsel medyaya yansıyan mülakatında çok çarpıcı konuya değinmişti.

Bakınız, Sayın Burkay birkaç gün önce Meclis İnsan Hakları Komisyonunda neleri anlatmış?

Gerçekten çok çarpıcı açıklamalarda bulunmuş.

Burkay; PKKyı derin devletin kurduğunu, Öcalanın da Ergenekonla irtibatlı olduğunu söylüyor.

PKKnın 1977 yılında derin devlet tarafından kurulduğunu, 1980den sonra ise Suriyenin kontrolüne girdiğini belirten Burkay, Abdullah Öcalanın da yakalandıktan sonra Ergenekon üyesi komutanlar tarafından yönlendirildiğini ifade ediyor.

Evet, sevgili dostlar.

Ölümünden evvel, yaklaşık altı sene önce merhum Şeyh Said'in torunlarından Kürt Bilgini Melik Fırat Bey de bizatihi aynı paralelde bu gerçeği bana anlatmıştı.

Zaman zaman bu yörede deyim yerindeyse vuku bulan yöresel mahalle baskıları oluşmasın diye bunları dile getirmemiştim.

Ama zaman gösteriyor ki gerçekler hiç bir zaman saklı kalmaz. Elbette ki bir gün su yüzüne çıkacaktır, nitekim çıkmaktadır.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü Kalemin Dili adlı köşede Ömer Büyüktimurun tarihi İçkale denilen JİTEMin kararghında çıkan nice insanların kafatasları ve kemikleri hakkında yazdığı köşe yazısı şayanı dikkattir.

Zira başta anlattığım gibi böylesine memleket gerçeklerini görmezlikten gelenler ister siyaset dünyası olsun, ister medya olsun, ister halk kitlesi olsun, her kim olursa olsun infial göstermeyip meşru zeminde mazlumların hakkını aramakla direnişe geçmeyenler Allah nezdinde ve insanlar yanında kendilerini büyük sorumluluktan kurtaramazlar.

Bana göre Türkiyenin ve Kürtlerin sorunlar yumağı haline gelen bu tür Ergenekon terör örgütüne bağlı JİTEMin olsun ve diğer askeri kuruluşların olsun, darbeci, vesayetçi cuntacı hıyanet şebekelerine karşı bu halkın artık yeter demesi gerekir.

Evet, hıyanet diyoruz.

Bu tür kirli faili meçhul caniler yalnız bununla kalmamış, kocaman şerefli TSKnın kutsal üniformalarına kasıtlı kara leke sürercesine hep İslam dinine karşı inanan milletimize karşı kin, nefret hatta dalalet ve hıyanetliklerle zaman zaman sözlü olsun, yazılı olsun gizli emirlerle saldırıya geçmişlerdir.

Bakınız, dünkü Zaman Gazetesinin birinci sayfasında sol alt köşede şöyle bir haber var.

Haberin başlığını aynen size sunuyoruz;

DARBECİLER KOĞUŞTA NAMAZ KILARKEN ÜZERİMİZE KÖPEK SALDILAR

Mahkemenin 12 Eylül iddianamesini kabulü, darbe döneminde yaşanan acıları yeniden gündeme getirdi.

Cuntanın idam ettiği ülkücü Mustafa Pehlivanoğlunu konuştuğu için yedi yıl cezaevinde tutulan Timur Küdür genç yaşta gördüğü işkenceleri unutamıyor.

Mamak cezaevinde namaz kılmanın yasaklandığını anlatan Küdür, bir ikindi vakti namaz kılıyorduk, askerler koğuşa girip köpekleri üzerimize saldı, bizi coplarla dövdüler, insanlığımdan utandım diyor.

Küdür davaya müdahil olmak istediğini belirtirken, o gün kendilerine vahşice saldıranlardan hesap soracağını söylüyor.

Evet, sevgili Söz okurları

Türkiye yıllar yılı hep beslediği kargalar tarafından "gözü oyulmuştur."

Hani diyorlar ya Besle kargayı oysun gözünü

Suyuyla, ekmeğiyle, insanıyla, vergisiyle beslenen bir kurumun ne kadar tehlikeli insanlarla karşı karşıya geldiğini söylemesi bize göre malumu ilam demektir.

Hindistandaki sağır sultan bile bu hıyanetleri artık hissetmektedir.

* * *

Evet, KÜRTLER VE İSLAMİYET başlıklı yazımızın bugün üçüncüsünü, sizlerle paylaşacağız.

Bakınız, yine tarihi Üstat Bediüzzaman Hazretlerinin Osmanlının son döneminde o günkü matbuata vermiş olduğu beyanatlarından burada kısaltarak sizinle paylaşmakla yazımıza son veriyoruz.

14. makale olarak Volkan, Serbesti ve Mizan adlı üç gazeteye vermiş olduğu yazısının özeti.

17 Nisan 1909 ile 15 Nisan 1909 tarihinde KAHRAMAN ASKERLERİMİZE başlıklı yazında şöyle diyor:

Ey şanlı, asakiri muvahhidin (Ey tevhit inancına inanmış bağlı olan şanlı asker) ve ey bu milleti mazlumeyi (mazlum milleti) ve mukaddes İslamiyeti iki büyük tehlikeden kurtaran muhteşem kahramanlar!

Cemal ve kemaliniz (güzellik ve mükemmeliyetiniz) intizam ve inzibattınız (disiplininiz).

Bunu da hakkıyla en karışık bir zamanda gösterdiniz ve hayatınız (yaşamınız), gücünüz itaattir.

Bu meziyeti mukaddeseyi (üstün seviyenizi) en ufak amirinize karşı bile göstermekten çekinmediniz.

30 milyon Osmanlı, 300 milyon İslamın namusu (O günkü İslam dünyasının yeknu söylüyor aslında bugün bir buçuk milyar nüfusu bulmuştur) artık sizin itaatinize bağlıdır.

Sancak, tevhidi ilahi, sizin cesurkarane elinizdedir.

Sizin o mübarek elinizin kuvveti de itaattir.

Sizin komutanlarınız Kuran, Hadis, hikmet ve tecrübe ile sabittir ki elbette ki Kurana bağlı olarak amirlere itaat edilir

Ve yine devamla Üstat şöyle diyor:

Ey tevhit inancına bağlı asker!

Fahri lem Hz. Muhammed (s.a.v)in fermanını size tebliğ ediyorum.

Kuranın hükümlerine uyan amirlere ve devlet büyüklerine itaat farzdır

Evet, bakınız sevgili okurlar.

Üstat Hazretleri Osmanlının son dönemlerindeki ittihatçıların birer fitne unsuru olarak ortaya attıkları tıpkı bugünkü fitne gibi askerin bünyesindeki cuntacılar askeri ayaklandırmak istemişler ve Sultan Abdülhamiti nihayet devirebilmişlerdir.

Ondan sonra devlet yok olup gitmiştir.

Tıpkı bugünkü Ergenekon generallerinin yaptıkları gibi; ama artık devlet ve millet el ele, bu halk uyanmıştır.

Kem gözlü insanlara elbette ki kem gözle bakmak zorundadır bu millet.

O zamanki ordu askerlerinin tümünü tevhit inancına bağlı askerler olduğunu tespit ediyor Üstat.

Günümüzde tam tersine ordumuzu işgal eden darbeci cunta hiçbir zaman tevhit inancına bağlı değil, bağlı olmamakla beraber bilakis inkrcıdır ve İslam karşıtıdır.

Hangisi onlarda ölürse camiye götürülmez, namazı da kılınmaz.

Gelsinler.

Bu fetvayı ben vereyim, diyanet değil.

En derin saygılarımla.