MALAZGİRT MEYDAN MUHAREBESİ GERÇEK BİR ZAFER OLAYIDIR..!
Eklenme: 8/27/2019 12:00:00 AM

Evet sevgili okurlar!

Düşünüyoruz ve herkesi de düşünmeye davet ediyoruz.

Buna tefekkür hürriyeti denir.

Türkiyede her şeyin özgürlüğü var.

Hatta kişinin özel hayat özgürlüğü bile var!?

Kişi ne halt işliyorsa işlesin, kime ne hükmü var?

Ama böylesi özgürlüğün altında çok büyük pislikler söz konusudur...

Ne hazin ki, İslamın yasakladığı her münkerat ve menhiyat varlık göstermektedir

Eğer ki, buna da kişisel özel hayat deniyorsa vay o milletin haline..?
çünkü, toplumu derin uçurumlara yuvarlayan bir fitne unsuru olmaktan başka bir şey değildir.

Zina var, fuhuş var, kumar var, vs. vs.

İslamın yasakladığı her şey var da var..

Amma velakin tek bir şey yok, o da mahremiyet?...

İslamca yaşamak...
İslamca düşünmek...

Sahteciliği ve sahtekarlığı deşifre etmek...
Tarihi kültürümüzü yozlaştıranları eleştirmek, Malazgirt Zaferinin gerçek bir zafer olduğunu söyleyebilmek...

Bundan başka Cumhuriyet Döneminde vuku bulan zaferlerin bir çoğunun kağıt üzerinde makyajlı zaferler olduğunu düşünmek, bize göre özel hayat düşüncesi gibi düşünülemeyebilir.

Birileri buna da itiraz edebilir.

Ama gerçek de budur.

Hani demişler ya gerçekleri söyleyen dokuz köyden kovulurmuş.

İnanın ister onuncu köyden kovulalım, ister yirminci köyden kovulalım, biz doğruları söylemeye devam edeceğiz.

Biz söylüyoruz ve düşünüyoruz...

Düşüncemizi de yalnız kendimizle paylaşmıyoruz, tüm kamuoyuyla paylaşıyoruz ve siz değerli okurlarımıza, izleyicilerimize, köşemizin müdavimlerine aktarıyoruz..

Ve diyoruz ki; Doğu Roma İmparatorluğu ile yani Bizansla savaşan Selçuklu Devletini meydana getiren Sultan Alpaslanın 1071de Malazgirt Meydan Muharebesindeki zaferinin ana çizgisi iman gücü ve ümmet bilinciydi.

Bakarsak...

Temel ilkeleri neydi?

Hedefleri ve gayeleri neydi?

Ve sırtını nereye ve kime dayandırmıştı?
Ki; çok büyük bir azınlık içerisinde, hem de ordunun fakir olduğu bir dönemde, azınlık içerisinde bir asker olmasına rağmen 200 bin kişiden ibaret Bizansın süvari ordularını mağlup etti..

Başkumandanı olan Romen Diyojeni teslim alan Sultan Alpaslanın gerçek zaferi neydi diye sorgulandı mı??

Gerçekten bunu düşünmek çok önemlidir.

İrdelemek daha çok önemlidir.

Ona inanmak ve onunla yaşamak daha daha çok önemlidir.

Bakınız sevgili dostlar!

Malazgirt Zaferinin 948nci yıldönümünü milletçe kutluyoruz.

Cumhurbaşkanı, tüm Bakanlarla birlikte Malazgirtteydi.

O zaferin temel esaslarını bir şiirle kamuoyuyla paylaştı.

Ne güzel bir şiir...

Ama Cumhurbaşkanı gerçek ve somutlaştırılmış bir zaferin tarihi gerçeğini dile getiriyordu.

Ondan sonraki zaferler silsilesi Osman Gaziden başlamak üzere torunları durumunda olan Fatihlere geldi.

Hatta tanzimattan önceki Devlet-i Aliyeyi Osmaniyenin yeryüzündeki tüm emperyalist haçlılara ve Siyonist dünyasına meydan okuması...

Bunların hepsi ama hepsi tümüyle hiçbir ırkçılığa dayanmıyordu.

Herhangi bir Türkçülüğe, Kürtçülüğe, Arapçılığa değil, sadece İla-i Kelimetullah olan tevhid inancını üstün tutma uğruna yapılmıştı.

Yalnız topraktan ibaret bir vatan sevgisinden ibaret değildi.

Keza bayrak sevgisi de kırmızıya boyanmış bir bez parçasından ibaret değildi.

Bunlar bayrağın kudsiyetinin cihad ruhundan meydana geldiğine inanmış büyük devlet adamlarıydı.

Kuranla yaşayıp, Kuranla kalkıp oturuyorlardı?...

Devlet ile milletin el ele vererek Kuran gölgesinde Allah-u Ekber nidalarıyla ülkeden ülkeye fütuhatlar kazanıyordu.

İslam gerçeğini insanlara götürüyordu.

Zaferleri sadece kağıt üzerinde gösterip, makyajlı nutuklarla bir şeyleri anlatmaktan ibaret değildi.

Toplumun yüksek ahlakını, kültürünü, tarihinden alıyorlardı.

Devlet büyüklerinin hiçbirisinin alnı secdeden kalkmıyordu.

Bayrak kudsiyetini I. Muradın gece savaşındaki şehit düşen şehitlerin kanına yansıyan Ay Yıldızın cihad ruhuna inanan insanlardı.

Onun için sadece günümüzdeki slogan haline gelmiş Kanı yerde kalmaz, ondan sonra makyajlı nutuklarla insanları kandırmaktan ibaret değildi o zaferler

O zaferler ilk Müslüman mümin olan Hz. Muhammede bağlılığının zaferiydi.

İkrayı insanlığa götüren o yüce peygamberin (s.a.v) ümmetinin zaferleriydi.

Ama heyhat!

Bu necip milletin alın terinden ibaret olan vergilerden oluşan bunca bütçelerin harcamasına rağmen gözle görülen elle tutulan bir zafer yoktur..
Kimse de kusura bakmasın.

Üzülüyoruz gerçekten!

Görsel medyanın ekranlarına baktığımızda her Allahın günü mutlaka karşımıza bir aile faciası çıkacaktır.

Gün geçmiyor ki aile çöküşünü anlatan olaylar yaşanmasın...

Gün geçmiyor ki adam eşini bıçaklayıp öldürmesin.

Nitekim dün dahi Diyarbakırın Şehitlik semtinde meydana gelen fuhuş operasyonunda 14 yaşındaki gencecik bir kız çocuğu kendini 4. kattan aşağıya atıyor ve ölümüne sebebiyet veriyor.

Sebebi araştırıldığında randevu evi dedikleri günübirlik kiralanan evlerde fuhuşa zorlanıyor?

Fuhuşa zorlanıyor ve kendini kurtarmak adına balkondan aşağı atlıyor ve ne yazık ki ölüyor!


Bundan gayrimeşru para kazanılıyor?
Devlette bunlarla başa çıkamıyor.

Müesses nizam denilen mevcut sistem ve Cumhuriyet Halk Partinin altı oklu rejimi bunları toplumun genel dokusuna çağdaşlık adına enjekte edendir..

Ki toplum bir türlü kendini bundan arındıramıyor..
Gelen giden iktidarlar, mücadele etse de, gayretler hep nafile sonuç doğurmaktadır...

El mi yaman bey mi yaman misaliyle yola çıkarsak burada elin yamanlığı ortaya çıkıyor.

Hani, inancımıza göre, tarihi kültürümüzün ortaya koymuş olduğu bir slogan vardı:

bir gerçek var!

İyilikleri yaşat, kötülükleri de yasakla

Oysa ki tam tersine kötülükler yaşatılıyor, iyilikler yasaklanıyor

En derin saygı ve sevgilerimle