MEVCUT DÜZENDE FİTNE UNSURLARININ VARLIĞI! (II)
Eklenme: 9/8/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Her zaman bu köşede ifade etmeye çalıştığımız hakikat, memleket meseleleri ve buna çözmek için çare aramak…

Çünkü, sorunlar adeta kangrenleşmiş bir noktada…

Kan ve irinle dopdolu…

Patlamak üzere olan bir yara haline gelmiş…

Ki bunun içini temizlemek için neşter vurmak gerekir..

İşte bu minvalde meseleleri kaleme alıp, siz değerli okurlarımızla paylaşıyoruz.

Maalesef, kangrenleşen sorunları birileri çözmek için, oluşan yarayı deşmek için çaba gösteriyor ise de ne yazık ki tam manasıyla o illet teşhis edilemediğinden dolayı, hep çözümsüzlük ikmale geliyor.

Zira yüz yıldan beri kurulan bu sistem, devletimizin, milletimizin onayladığı bir sistem olmadığı içindir ki; "milli meselelerimiz" çözümlenemiyor..

Çünkü, dış mihrakların vesayeti altında zoraki, dayatma, ceberuti ve tağuti zorbalıklarla bu millete tanıtılmış, mal edilmiş, tabiri caizse yutturulmuş bir devlet yönetimi söz konusudur..

Bunu tedavi etmek için de, "hekim-i lokman" lazım.

Bu hekim-i lokman da ne yazık ki bugün artık yeryüzünde bulmak zor...

Yapay siyasi ve politik hekimler tarafından uğraş veriliyor ise de maalesef bir türlü inandırıcı ve tedavi edici olunmuyor.

Maalesef çözümsüzlük ve sorunların derinliği karşısında ülke insanımız, çırpındıkça batıyor, oldukça ümitsizleşiyor, aydınlık ararken karanlıklarla boğuluyor.

Her zaman ifade ettiğimiz gibi..

Bir kez daha diyoruz ki, "hastalığı teşhis etmek" gerekir..

Ki üst üste yığılan ve sorunlar yumağına dönen ülkenin hal-i vaziyetine manevi neşter vurup, pislikleri içinden akıtmak istiyorsak, bunu ancak ve ancak İslam ahlakıyla gerçekleştirebiliriz.

Tek çare, İslam ve İslam ahlakıdır..

Kur’an kültürüyle, ümmetin İslam’a intisabıyla, yola çıkılmadığı müddetçe karanlıklar içerisinde boğulup gitmeye her daim mahkumuz!?..

Kimse de bu tehlikeden bizi kurtulmaz.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Biz "teşhise ve tedaviye" dair bunları sizlerle paylaşırken, dayanaksız olarak konuşmuyoruz.

Delil var, mesnet var, gerçek kaynak var.

İşte, Hz. Lokman'ın (A.S), oğluna verdiği nasihat..

Hz. Lokman şöyle diyor;

“Ey evlatcığım, ey çocuğum!

Yeryüzünde dünya hayatını yaşarken, sakın Allah’ın varlığına şirk koşma.

Zira şirk, kesinlikle en büyük zulümdür."

Yani, hiç kimse kendine zulüm yapmak istemiyorum diyorsa, bu anlayışın içerisinde olması lazım..

Lokman suresinin 13. Ayetinin yüce meali aynen şöyledir;

“Hani Lokmân, oğluna öğüt vererek şöyle demişti:

“Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.”

İşte bu ayetin yüce meali, meşhur Lokman-ı Hekim denilen bir insan ki Peygamber olma veya veli olma vasfını taşıyan büyük bir zat..

Oğluna nasihat verirken, "Allah’ın varlığına birliğine karşı ortak koşma" diye uyarıyor..

Zira Allah’a karşı ortak koşmak en büyük zulümdür.

Bu demektir ki ister şah, ister geda, ister padişah, ister çoban…

Her ne olursan ol…

İllaki Allah’ın birliğine, vahdaniyetine inanıp, o paralelde insanlara bir şeyler verilirse, işte o şekilde yönetim amacına ulaşır ve hakikat yerini bulur.

Ayetin mefhumu muhalifi şirkle, zulümle karşı karşıya bırakılan rejimler, düzenler ve insanları baskıcı uygulamalarıyla dinsizleştirmeye çalışan inançsız bir kesim ne yazık ki entrikalı yollarla bu ülkeyi bu hale getirmiştir..

Şimdi Recep Tayyip Erdoğan gibi çok değerli bir devlet adamının bunlarla başa çıkmaması gerçekten insanı üzüyor.

Ülke arapsaçına dönüştürülmüş vaziyette..

Her gün biraz daha dıştan olsun, içten olsun, ülke tehlikeli badirelere sürüklenmeye çalışılıyor.

***

Bakınız, anılan ayet-i celilenin paralelinde, Osman Gazinin oğlu Orhan Gaziye yaptığı tavsiyeler ve nasihatlerin, ne kadar üzerinde düşünülürse, o kadar insanın ufku açılır.

Derinden ve kapsamlı olarak bu üç-dört nasihat, bize göre herhangi bir İslam devletini yönetmek için yeter de artar bile.

Evet.

Osman Gazi, oğlu Orhan Gazi’ye nasihatte bulunuyor.

Bunda ayet yok, fakat ayetle paralellik var.

Bu da oldukça önemlidir.

Ancak anlayana.

***

Bakınız, sevgili dostlar.

Gerçekten Lokman-ı Hekim ile Osman Gazinin çocuklarına yapmış olduğu nasihatta büyük çapta insanları hayrete düşüren bir paralellik var.

Bu her iki adamda hedeflerine ulaşmışlar…

Arkalarında bırakmış oldukları nesil de aynı o yörüngede yürüdüğü sürece hedefine ulaşmıştır.

O yörüngeden çıkıp pusulasını şaşıran her kim olursa olsun, yolu şaşırmıştır..

Bu hal, tıpkı buzlu zemin üzerinde yürümeye benzer.

O buzlu zemin ne kadar güçlü olursa olsun, elbette ki bir gün eriyip gidecektir.

Bakınız.

Osman Gazi oğlu Orhan Gazi’ye şöyle diyor;

“Ey evlatçığım!

Sakın zinhar ola ki!

Allah’ın emretmediği bir şeyle sen meşgul olma.

İlla ki Allah’ın emrettiği şeyle sen meşgul ol.

Sen devleti yönetirken, herhangi bir zorlukla karşılaştığın zaman illa ki din ulemalarıyla meşveret et.

İslam’a gönül vermiş ve İslam’ı kendine maişet ve rant aleti durumuna getirmediği müddetçe o âlim herkesin ve her yerin sertacıdır.

Bu itibarla sen herhangi bir devlet işinde bir zorlukla, problemle karşılaştığın zaman illa ki gerçek İslam ulemalarıyla meşverete gir ve onlardan fikir al.

Sen yolunu şaşırmamış olursun.

Ulemasız bir iş yapma”

***

İkinci nasihat ise;

“Ey evlatçığım!

Sana bağlı olan topluma hakaret değil, daima üstün seviyede tut ve İslam’a inanan ordu donatımını da hafife alma!

Daima devlet imkânlarıyla onları güçlendir.

Sen, devlet bünyesinde etrafında gördüğün ordu donatımının gücünü oluşturduğun zaman, o güce de aldanma!

Şeytan, seni o güçle aldatmasın.

Ne askere güven, ne de mal mülke güven!

Sakın, zinhar ola ki!

Şeriata inanan şeriat ehlinden uzak durma!”

***

3. vasiyeti ise;

“Sen ne ile uğraşırsan uğraş, devletini nasıl yönetirsen yönet, senin en büyük şerefin rıza-i ilahi olsun.

Allah’ın razı olmadığı hiçbir şeye yanaşma.

Allah, cihadı emrediyor.

Yüce İslam dini, bütün dünya çevresini cihad ruhuyla nurlandırıyor”

***

4. vasiyeti ise;

“Ey evladım!

Hiçbir zaman kendi istek, arzu ve riyakarlık cihetinde toplumu savaşlara sokma!

Biz İslam’la ihya oluruz ve İslam’la ölmeliyiz”

***

Bakınız, sevgili okurlar.

İşte devletleri devlet yapan devlet adamları mutlaka tarih boyu İslam ehliyle gerçek Müslüman ulemalarıyla diyalog içinde işlerini yürütmüşlerdir.

Fıkıh, hadis, ayet, onların yegâne parolaları olmuştur.

Bunun mefhumu muhalifi şudur ki;

Bu parolayı kendine şahit tutmayan devletler ve o yönetimler, ülkelerini bir yere götüremez.

Bizim bildiklerimiz bundan ibarettir ve tarih de buna şahittir.

En derin saygı ve sevgileri