Sevgili okurlar
Ülke ve millet olarak, yeni bir yüz yıla yelken açmış durumdayız! Geleceğe dair planlar, stratejiler, yapılması gerekenler konuşulup, tartışılıyor... Ki ter-ü taze sivil bir Anayasanın hazırlığından söz ediliyor Elbette ki tüm bu gelişmeler sevindirici ve umut vaat edici. Amma velakin, geçen yüz yılın sorgulaması yapılmadan, yaşanan ve yaşatılanlardan dersler çıkarılmadan, yeni bir yol seyrine girmek, pek de sağlıklı olacağını düşünmüyorum! çünkü özü itibariyle mevcut düzen ve rejim bu milletin ne milli iradesine ne medeniyetine ne kültürüne ve ne de tarihine hitap etmiyor Bilakis, vesayet üretici şekilde, zıttı istikamette, kendini konumlandırmaktadır?
***
İşte, Laiklik denilen kavram! Günlerdir, aylardır, hatta bu köşede sizinle sohbet icra ettiğimiz 30 yılı aşkın zaman dilimi içerisinde, vurgulaya gelmişimdir... Mevcut düzenin kaynağı ne hazindir ki dinsizliktir? çünkü laiklik özü ve uygulanış biçiminde eşittir dinsizlik Ve bu laiklik denilen kavram, yerli ve milli değil... Fransadan içimize, dönemin jakoben anlayışına sahip zevat tarafından ithal edilerek, Anayasanın ruhuna enjekte edilmiştir...
***
Ve bu operasyonel enjeksiyon, insanların beyninde, zihninde ve hatta devlet büyüklerinin kafasında öylesine bir yer edinmiş ki; laiklik kelimesi zikredildiğinde sanırsınız ki, kırmızı çizgiye basmış gibi, karşı refleksler geliştiriyorlar... Nitekim kimi dönemlerde meydanlara çıkanların Türkiye laiktir, laik kalacaktır? sloganları attığını gördük... En vahimi de Laikliği, milli iradeden teşekkül olan Cumhuriyetten bile üstün görme gaflet ve dalaletinde olanlar var
***
Demem o ki, Türkiye bir İslam ülkesidir... Ve bugün mevcut haline rağmen, İslam dünyasının umut olarak gördüğü, göz bebeğimiz diye üstüne titrediği ülke olması münasebetiyle, yeni yüz yıl için, tarihine odaklanması gerekir... Aba ecdadın kendisine miras bıraktığı kültürle, medeniyetle, bin yıllık inanç kudretiyle kendini, Selçuklular, Osmanlılar gibi yeniden yeşertmesi lazım... Bunu da Kuran-ı Kerimin ışığı altında ve hükümleriyle, gerçekleştirmesi gerekir
***
Peki bu mümkün mü? Elbette ki Yeter ki ihlaslı ve samimi olmamız lazım Bakınız, Kuran-ı Kerim orta yerde, tüm mevcudiyetiyle nazır... Okuyoruz, ama onunla amel etmiyoruz... Hükümlerini tozlu raflara kaldırmışız Emir ve yasaklarına uymuyoruz... Yüz yıldır milletin bağrına bastığı Kuran, sadece lafızda kalmaktadır Emir ve yasakları, kimsenin umurunda değil
***
Bakınız, geçmişte köylerde, kasabalarda, mahallelerde, ilçelerde ve şehirlerde, herkes kendi imknlarıyla hocalar tutup, çocuklarına Kuran-ı Kerimi öğretiyordu Hocalar da büyük bir ihlasla onlara hem Kuran-ı Kerimi öğretiyordu, hem de onları eğitiyorlardı... Hafızlar yetiştiriyordu. Bazıları da medreseye giderek lim olarak yetişiyordu
***
Ne zaman ki milletin gözünü bağlamak için İmam Hatipler ortaya çıktı, Kuran Kursları oluştu... İslam tüm müştemilatıyla bir anda sistemin vesayetine girdi Bağımsız ve hür irade elinden alındı Ortaya çıkan tablo bugüne özgü değil bunlardan ne köy olur, ne kasaba
***
Buradan yetişenlerin hepsini söylemiyorum ama çoğunlukla sadece şekli olarak Kuran okuyorlar Amel deseniz zerresi yok... Namaz kılmıyor, oruç tutmuyor. Amma velkin Kuran okumuştur (!) deniliyor Maalesef ihlas yok.
***
Bu itibarla biz de diyoruz ki toplumumuzun yüzde 99u Müslümandır. Bu Müslümanlığımız Kuranın bayraktarlığıyla kmil olabilir. Kuranın bayraktarlığını yücelerde tutmamız gerekir. Milletin bu ihlasını, bu isteğini kimsenin boşa çıkarmaya hakkı olmadığı gibi haddi de yoktur.
***
Kuran bu milletin imanıdır, inancıdır, rengidir ve manevi libasıdır. Kuran, milletin dünya ve ahiret kitabıdır. Ülke ve toplum bir bütünlük içerisinde ona sarılmalıyız. Sarılmadığımız takdirde bilelim ki Kuran bizi bırakır... Ki Kuran bizi bıraktığı zaman, Allah da bizi bırakır ve o zaman halimiz perişan olur Allah korusun diyorum!
***
Kuran, Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V)in ahlakıdır. Annemiz Hz. Ayşeden soruyorlar diyorlar ki Resulullahın ahlakı neydi? Diyor ki; Onun ahlakı, Kuran ahlakıdır.
Onun için Kuran, Peygamberimizin ahlakıdır ve bizim de olmazsa olmazımızdır. Onun için Kurana sımsıkı sarılmamız gerekir. Emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından da uzak durmak lazım, çekilmek lazım
***
Her ailede kaç kişi varsa en azından iki üç kişinin Kuran-ı Kerimi hatmetmesi gerekir, hatmettikten sonra da Medreseye giderse büyük bir lim olarak çıkar. Ne mutlu o insanlara! Tabi bunu ifade ederken, diyorum ki hkimi de savcısı da polisi de askeri de işçisi de memuru da doktoru da mühendisi de aynı iman şuuruyla Kuran ilmiyle donanmalıdır...
***
Millet, toplum, devletten bunu bekliyor. Devletin himayesiyle yardımıyla olsun.
Yalnızca İmam Hatipler bize göre kfi gelmez, İlahiyat Fakülteleri de kfi gelmez.
Bu itibarla Kuranın yerini doldurabilmek için, lafız ve manasını okuyabilmek için Medreseler önemlidir. Mevcut medreselere herkes gençlerini, çocuklarını kaydetmeleri gerekir. Ki medreseden çıkan her talebe en azından ulum-i Arabiyeye hkim olur. Fıkıh ve tefsire hkim olur.
***
Yalnız aldatmacalarla Kuran Kursuna gittim hafız oldum demek de yetmez. Veyahut İmam Hatipte okudum Kuranı okudum demek de yetmez. Kuranı okumak, öğrenmek, onunla amel etmek ve Kuranla yaşamak önemlidir Kuranla yaşamayan, onunla amel etmeyen ne hoca olur ne lim olur ne olursa olsun beyhudedir
***
Özü itibariyle demem o ki aklımızı başımıza alalım, millet olarak Kurana sımsıkı sarılalım. Ve yeni yüz yılı, Kuran-ı Kerimin ve İslamın Bayrağının en güçlü sedası İslamın sedasıdır, şiarıyla donatmamız gerekir
***
Kuran okuyalım, okutalım, ezberleyelim, Kuranın tefsirini okuyalım öğrenelim. Kuran bizim her şeyden evvel önderimizdir, mürşidimizdir ve Kuranın sahibi Hz. Muhammed (S.A.V) de önderimizdir.
Bu olmazsa kandırmacalar bizi bir yere götüremez ve amacımıza da ulaştıramaz.
Onun için acizane tavsiyemiz bundan ibarettir.
En derin saygı ve sevgilerimle.
Failed to load the video