MEVCUT SİSTEM BİR FİTNE UNSURU MU?! (V)
Eklenme: 6/18/2015 12:00:00 AM

Sevgili okurlar...
Sözüm ona çağdaş, medeni, hür bir dünyadayız!.
İnsan temel hak ve özgürlüğünü koruma altına alan bir dünya (!) uluslar arası af örgütünün bulunduğu bir hukuk dünyasında (!) yaşıyor muşuz?
Hür ve muasır medeniyet seviyesine uzanan bu dünya; ne yazık ki tamamıyla makyaj ve yalandan ibarettir.
Balondur, şişirmedir.
Her konuşulan; ‘zuhruf-ul kavl’dir.
Yani güzel ama içi boş kavram ve ibarelerle dolu bir dünya.
***
İnanın, sevgili okurlar.
Eğer insan temel hak ve özgürlüğünden bahsediyorsa, hukukun üstünlüğünden dem vuruyorsa, bilinmelidir ki tümüyle bu kavramlar Haçlı ve Siyonist toplumlara yönelik kavramlardır.
İslam dünyası bu kavramların dışındadır.
İslam dünyasındaki insanlar için bu kavramların hiçbiri geçerli değildir.
Ne insan temel hak ve özgürlüğü, ne konuşma ve inanç hürriyeti, ne hukukun üstünlüğü, ne de yurtta barış, ne de dünyada barış gibi hiçbir kavram İslam dünyasına yönelik değildir ve içine de almıyor.
Bu ancak “Kendin pişir, kendin ye” örneğiyle olabilir.
Hiç kuşkusuz ki; Küfür dünyası, zalim, ceberuti dayatmalarıyla 150 seneden beri İslam dünyasını yok etme planlarını icra etmektedir.
Hedefine ulaşmak üzere her gün biraz daha farklı planlar uygulayarak ilerliyor, aşama kaydediyor ve yaptıklarından da pişmanlık duymuyor.
Kan emdikçe de şişiyor.
***
Ama unutmayalım ki mazlum insanların kanını emmekle şişen tüm rejimler eninde sonunda patlar, çatlar ve yok olmaya mahkûm olur.
Mısır, Kuzey Afrika’nın bin seneden beri İslam bayrağını omzunda taşıyan ve Cami’ül Ezher Üniversitesini bünyesine yerleştiren, yüce Kur’an-ı Kerim’i en değerli hafızlarının güzel sedalarıyla yeryüzüne yansıtan bir İslam ülkesiydi.
Ne var ki; bu İslam ülkesi, Osmanlının yıkılışından sonra İngilizlerin, Fransızların, İtalyanların, daha doğrusu tüm itilaf devletlerinin ittifakıyla, işgal edildi.
İtilaf devletlerinin oraya yerleştirdikleri orduları, ne yazık ki o İslam ülkesini kendi karargahı durumuna çevirdi.
Haçlı ve Siyonist emperyalizminin dayatmasıyla onlar da Türkiye gibi her şeyi değiştirdiler.
Bu yamyam emperyalizm itleri nereye gittilerse, orada ürünleri çürüten bazı zararlı haşereler gibi bakteriler bıraktılar, yavrular bıraktılar, Müslümanların içine ajanlar yerleştirdiler, beslediler, büyütüp söz sahibi ettiler.
Parayla, viski şişeleriyle, kumarla, kadınla ajanları yetiştirip kendilerinin himayesine alarak; kendilerini temsilen gizliden gizliye devletin tepesine yerleştirdiler.
Bunları yaparken, elbette ki o ülkelerin, o devletlerin içinde gizliden gizliye mason localarını da peş peşe kurdular.
Bu mason localarının hareketi, İslam dünyasının önemli başkentlerine yayıldı.
Ve onlar için bir karargah konumuna geldi.
***
Bu kuruluşların ana hedefi; gençliği ele geçirmek..
Kirli yanlış bir eğitim sistemiyle o gençliği donatıp yönetebilmek için de; eğitim müfretadını dahi hep kendileri dizayn etti.
Onları dinlemeyenleri de özellikle ulema kesimini, aydın kişileri, okumuş insanları yok etme girişimine girdiler ve ne yazık ki bunu başardılar.
Ve her gün biraz daha başarmaya devam etmektedirler.
Peki Allah aşkına sormazlar mı?
İslam dünyası daha ne zamana kadar gafletin derin uykusunda kalacak?
Yani, "ölümden korkmak" insanlara ne uzun ömür verir, ne de hayat garantisini sağlar..
Bilakis zalimden korkmak, zalimin huzurunda eğilmek, fazlasıyla insanların ruhuna işkence verir ve insanı oldukça küçültür.
Bundandır ki bir Hadis-i Şerif’te varit olmuştur;
"İbadetlerin en üstünü zalim, ceberuti otoritelere karşı çıkmaktır.
Zalim bir sistemin karşısında hak kelimeyi konuşan, Allah’ın en sevgili kuludur."
Evet, Mısır’da darbeci İngiliz ve Siyonist ajanı bir asker tarafından meşru demokratik sistemle yüzde 52 oy potansiyeliyle Cumhurbaşkanı seçilen İhvan-ı Müslim teşkilatının üstün ulemalarından birisi olan Muhammed Mursi, diğer arkadaşlarıyla beraber, alaşağı edilip iki seneden beri Mısır zindanlarında beklerken, işkence hayatını geçiriyor.
Kiralık katil devşirme Sisi bıyık altından gülüyor, arkasında duran Haçlı ve Siyonist hain güçlerin beslemesiyle şişiyor.
Popüler ediliyor.
Ne yazık ki medeni dünya da bu vahşete karşı suskun kalıyor.
***
Evet, çok üzücü bir hadise.
I. Dünya savaşından sonra Türkiye’de olsun, Suriye’de olsun, Mısır’da olsun, Afganistan’da, Pakistan’da olsun, nerede olursa olsun…
Seçkin ulema kesimleri, devletleri parmağıyla yönetebilecek ilmi derin kariyere sahip insanlar, ayıklanıp idam ediliyordu, sürülüyordu, yok olup gidiyordu.
Başsız, babası-anası ölmüş yetim çocuklar gibi, ulemasız kalan bir İslam dünyası daha ne zamana kadar bu zulme karşı suskunluğunu devam ettirecek?
Başta dedik ya; "zalimden korkmak, zalimin cesaretini artırmak" demektir.
Aslında Allah’tan korkmayıp da insanlardan korkan kimseler varsa o da yeryüzündeki zalim firavun’lardır, tağuti Nemrut’lardır ve düzenleridir.
Ama ne çare ki İslam dünyası bir türlü performans gösteremedi, gösteremiyor da.
I. Dünya Savaşı’ndan sonra her şey olup bittiye getirildi.
I. Dünya Savaşı’nı oluşturan Osmanlının son dönemindeki hain ittihatperver bir partinin üyeleri hayatta olmasalar dahi rejimleri yaşıyor ve zulümlerine devam ediyor.
***
Tüm dünya kamuoyu önünde diyoruz ki;
Kahrolsun Sisi.
Kahrolsun Emperyalizm.
Kahrolsun ceberuti darbeci cuntalar.
Kahrolsun İsrail’in ve Haçlıların köleleri.
Ama burada tüm kamuoyuna seslenmek istiyorum.
Bu işler kınamakla, kahrolsun demekle, içimizi yemekle bir yere varılamaz.
Madem ki Hz. Muhammed (s.a.v)’e intisap etmiş bir ümmetiz.
Ümmetçilik anlayışıyla yaşamak istiyorsak, o yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’e 7’den 70’e kadar sarılmak lazım, yapışmak lazım, etrafında kenetlenmemiz lazım.
Manasını, lafzını toplumun her bireyine götürmemiz gerekir.
Aksi takdirde esaret, rezalet ve onursuzlukla ne zamana kadar bu İslam dünyası kendine ömür biçecek.
* * *
Evet, sevgili okurlar.
Bilindiği gibi Türkiye’nin ve laik rejimin 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel dün gece saat 02.00 sıralarında 91 yaşında hayata veda etti, aramızdan ayrıldı.
Laik rejimin kurucularından ve askeri darbelerle, baskılarla 7 defa gidip 6 defa gelen bir siyasetciydi.
Ben Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in siyasi hayatının olup bitenlerini biliyorum.
Çünkü o dönemin çocuklarıyız.
Şahsen benim içimden Allah rahmet etsin duası gelmiyor.
Ancak toprağı bol olsun diyoruz.
Yaptığı iyilikler varsa zaten amel defterinde yazılıdır.
Ama maazallah kötülükler galebe çalmışsa hak ettiği yere de gitmelidir.
Demirel’in devleti nasıl yönettiğine dair yarınki sohbetimizde daha detaylı, daha kapsamlı bir şekilde sizlerle paylaşmak üzere iyi günler diliyorum.
Ramazan-ı Şerif'iniz mübarek olsun.
En derin saygı ve sevgilerimle.