MEVCUT SİSTEM BİR FİTNE UNSURU MU?! (VI)
Eklenme: 6/19/2015 12:00:00 AM

Evet, sevgili can dostlar, değerli Söz okurları.
Dünkü sohbetimizin son bölümüne doğru müteveffa 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in "hayatına, yaşam tarzına" birkaç cümle ile değinmiştim.
Ve geri kalanını daha kapsamlı, daha anlaşılır bir biçimde, Demirel hakkındaki olup bitenleri sizinle paylaşmayı bugüne bırakmıştım.
Bildiğiniz gibi müteveffa Demirel, neredeyse Türkiye’yi 40 yıla yakın idare eden siyasi otoritesini elinde tutan ve siyaseti çok iyi bilen bir devlet adamıydı.
Devlet adamlarının tarih boyu çok büyük vazifeleri olduğu gibi, çok da ağır vebal taşımakta veya da büyük sevaplar kazanmaktadırlar.
Bu itibarla rasgele devlet adamlarının hepsine “Allah rahmet etsin, şöyle iyiydi, böyle iyi yaptı, böyle güzel yaptı veyahut şu şekilde kötülük yaptı” gibi sloganlar ölümlerinden sonra toplumun her kesiminin dilinde kısa bir süreç dolaşıp durmaktadır.
Fakat buna dikkat edilmelidir ki devlet büyükleri, özellikle uzun süreç devletin içinde siyaset yapan otorite temsilcilerinin, mutlak suretle omuzlarına yüklenen emanetleri ciddiyetle, sadakatle, dürüstlükle taşımaları gerekir.
***
Milletin gözünde ne kadar küçük görülürse de aslında o insan çok büyüktür.
Zira onun yaptığı iş, toplumun sağlıklı yaşamı için hep meşru yasaları, hukukun üstünlüğünü, hür ve özgür bir ülkenin yaşam biçimini kendine hedef yaparak yola çıkmaları ile büyürler.
Böylece üç gün evvel söylediğim gibi “Nisa” suresinin 58. ayetindeki geçen kavramın yüce anlamını kendine şiar edinen bir devlet adamı; gerçek manada o devletin, o milletin, o toplumun, o ülkenin sevgisine mazhar olduğu gibi dualarına da müstahaktır, fatihalarına da müstahaktır.
Çünkü yaptığı her şeyi kandırmacasız yapmış ve Allah rızası için yapmıştır.
İkiyüzlülük yapmamıştır, çifte standart davranmamıştır.
Bu nedenle; Allah rızasını kazanan bir devlet adamı kesinlikle şüheda ve ulema mertebesine yükselen bir devlet büyüğüdür.
Aksi takdirde toplumun tarihi kültürünü, inancını, edebiyatını, ahlakını, yüce kitabı olan Kur’anı Kerim'in hükümlerini arka plana atarak, batı ve Siyonist dünyanın hegemonyasına girmiş anlayışa sahip biri ise; maazallah!…
Ve hep yanıltıcı politikalarla 40–50 yıllık bir siyaset atmosferinde toplumu terörden, kargaşadan, kavgadan kurtaramamışsa…
Hele ki, kan gövdeyi götürmüşse..
O toplumun maarif denilen bozuk bir Milli Eğitimin sistemiyle yetiştirilmiş gençliği varsa..
Ve gençliğin yüzde 60’ı-70’ı yozlaştırılmış bir ahlakla karşı karşıya bırakılmışsa..
Uyuşturucudan tutun da satanist anlayışa kadar donatılmış bir gençlik söz konusu ise..
İntihar..
Cinayet..
Hırsızlık..
Gasp gibi suçların "ağında" cebelleşip duruyorsa.
Velhasıl; anne-baba sevgisinden, şefkatinden ve aile bağlarından oldukça uzak kalan bir gençlik orta yerde duruyorsa.
Ve bu gençlik de "bu tür" siyasilerin dönemlerinde yetişmişse..
O zaman böylesi devlet büyüklerine ne demeli?
Defter-i amellerinde huzur-i ilahide, bu milletin kaçta kaçı ondan davacı olacak?
Bilinmez..
Ama millet hal-i hazırda böylesi siyasiler için; "iki elim" yakasında diyecek noktada ise sizce, o devlet adamlarının arkasından ne demeli?
* * *
Gerçekten, bizim yüce İslam dini inancımıza göre, ilke olarak Efendimiz (s.a.v) çok kutsal sözlerinden birinde şöyle buyuruyor;
“Ölülerinizi daima hayırla anmanız gerekir”
Bir toplum, ölmüş insanların arkasından iyilikle yad edip dua ederse, gerçekten ufak tefek kusur ve hataları olsa dahi Allah diyor ki “Madem şu kadar kullarım bu insandan razı, ben de razı olayım, bunların dua ve rızasının hatırına verdim”
Evet, “Ey Ömer Sen bugün Allah rızası için ne yaptın” anlayışına sahip bir devlet büyüğünün makamının yüce olmasından kimsenin kuşkusu olmasın.
Amma velâkin, inandığımız ve bağlı bulunduğumuz yüce kitap, emaneti halkın emaneti olarak, siyaset emaneti olarak tanımlamakla ve insanın hür düşünce, hür inanç ve hür yaşam şekliyle, o emaneti omzuna alan ve aynı o paralelde adaleti de bu şekilde sağlayan bir devlet adamının adı Allah ve Peygamber’den sonra gelen bir kavramdır ki anılan surenin 59. ayeti de bize bunu hatırlatıyor.
Yani “Ulul emir” olarak vasıflandırıyor.
Sizden olan devletin büyüğü ve Allah’ın gerçek kulu olarak bunu tanımlarken, bakıyoruz ki hiç de öyle değil.
***
“Dün dündü, bugün bugündür” diyen Demirel değil miydi?
Hür yaşamakta olan bir insan topluluğu söz konusuysa, bu toplumun istek ve arzuları paralelinde devlet yürümesi lazım, inanması lazım ve bu şekilde kendine çekidüzen vermesi lazım…
Lakin, iyilikleri emredip kötülükleri yasaklaması lazımken, tam tersine kötülükleri yaptırıp iyilikleri yasaklayan bir devlet anlayışını taşıyan insana ne demeliyiz?
Adaletli olmayan, Allah ve Resulü’nün emirleri paralelinde toplumu yönetemeyen, gençliğini ahlaklı olarak yetiştiremeyen Milli Eğitim camiasını batı emperyalizminin Kemalist ve sekülarist anlayışına mahkum eden, milletin bütçesini harcayarak, millete zorla kabul ettiren ve beyinlerine enjekte ettiren böylesine devlet büyüğüne nasıl rahmet okunur ve nasıl Allah razı olsun denilir?
***
Bakınız, yüce Kur’an-ı Kerim’in “Tövbe” suresinin 80. ayetinde Hz. Muhammed (s.a.v)’e hitap ederken, bir nevi uyarırcasına şöyle buyuruyor;
“Ey Muhammed sen o münafık tinetli insanlara Allah’tan ne kadar af istesen de istemesen de velev ki günde yetmiş defa onları bağışlaması için Allah’a yalvarsan dahi Allah onları affetmez. Sen de boşuna onlar için Allah’tan af ve mağfiret dileme”
Keza aynı paralelde Kur’an-ı Kerim’in “Munâfikûn” suresinin 6. ayeti de aynı o biçimde paralellik arz eder.
Ve ayet mealen şöyle der;
“Onlar için, bağışlanma dilesen de dilemesen de birdir; Allah onları bağışlamayacaktır. Doğrusu Allah, yoldan çıkmış milleti doğru yola eriştirmez”
Bu ayetten önceki ayet, yani 5. ayetin yüce meali zaten okuduğumuz 6. ayetin mealini doğuruyor.
Zira 5. ayet aynen mealen şöyle diyor;
“Onlara: 'Gelin de Allah'ın Peygamberi sizin için mağfiret dilesin' dendiği zaman, başlarını çevirirler; büyüklük taslayarak yüz çevirdiklerini görürsün”
* * *
Sevgili okurlar!
Dikkat edilirse, devletimizi yıllardan beri yönetenlerin ve hep anılan emperyalist anlayışın paralelinde ülkemizin menfaatlerini gözetmeyerek, ikiyüzlülük yapan, çifte standart oynayan, bu rejimin bir numaralı temsilcileri olarak ömür geçiren ve bu milleti de yıllardan beri inim inim inleten, ağlatan, gözyaşı döktürten, bir türlü rahat nefes aldırmayan her kim olursa olsun, rahmet okuyamayacağız.
Ancak diyeceğiz ki toprağı bol olsun.
Zira devlet büyüklerinin yegâne görevi; Hz. Ömer’in (r.a) hilafeti gibi “Ey Ömer, unutma ki Dicle'nin, Fıratın kenarında aksayan bir koyunun aksamasından da sorumlusun”
Yine Hz. Ömer şöyle buyuruyor;
“Ey Ömer, Sen bugün Allah için ne yaptın”
Bakınız, sevgili dostlar.
İşte devlet büyükleri böyle olmalıdır.
Onlar büyüdükçe ülke de büyüyor.
Onlar küçüldükçe ülke de küçülüyor.
En derin saygı ve sevgilerimle.
Hayırlı Cumalar…