MİLLİ AHLAK BÜTÜNLÜĞÜ İÇERİSİNDE GERÇEK YAŞAM! (II)
Eklenme: 4/12/2017 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Dün, yine bu köşede sizinle yapmış olduğumuz sohbet paralelinde, güncelliğini koruyan önemli bazı meseleleri sizinle paylaşmaya devam edeceğiz…

Her zaman bu sohbet köşemizde kaleme almak istediğimiz memleketin temel meseleleri ve ana stratejisi, nerdeyse yüz yıldan beri arkadan hançerlenerek vurulmuş bir ülke haline geldiğimizi ortaya koymaktır…

Tek parti şeflik ve dipçik döneminde, yüzde 99’u Müslüman olan bir toplumu; dininden, imanından, kitabından, tarihinden, kültüründen, medeniyetinden uzaklaştırarak, düşmanca bir muameleyle, hem de çağ dışı “mimsiz” bir medeniyetle bu toplum karşı karşıya bırakılmıştır.

Topluma özgürlük denilmiş, ama tam tersine esaret yaşatılmıştır.

Kardeşlik denilmiş, ama tam tersine düşmanlık uygulanmıştır.

Eşitlik denilmiş, ama tam tersine zıtlaşmıştır…

Bireyler ve toplumlar arasındaki eşitsizliğin zirvesini; ülkeye ve millete yaşatmıştır.

Medeniyet ve çağdaşlık demiş, ama tam tersine medeniyeti “mimsizleştererek” çağdışı bir vahşeti yaşatmıştır.

Ülkeyi; doğusuyla, batısıyla, türküyle, kürdüyle, arabıyla, acemiyle, yekvücut olarak tümüyle yüce İslam dininden uzaklaştırma maksadıyla, ne kadar ulema kesimi varsa, onlarla devletin eliyle düşmanlık yapmış, kavga etmiş, asmış, kesmiş ve sürgüne tabi tutmuştur.

Böylece yüce İslam dinini, ayet ve hadisleri, tümüyle ortadan kaldırarak milleti İslam dışı bir ahlaksızlık denceresine sıkıştırmıştır.

Bugün artık millet; geriye dönüp bakarak, gördükleri tablonun çok çirkin bir tablo olduğunu fark etmiştir.

Onun için millet, yeniden özgürlüğün gerçek yüzünü görmek istiyor.

Kardeşliğin ruhunu aralarında yaşatmak istiyor.

Müsavat denilen eşitliğin gerçek esaslarını tatmak istiyor.

O da 16 Nisan’daki sandıktan “EVET”in çıkmasıyla, hem de yüksek bir potansiyelle gerçekleştirilmesiyle olabilir.

Ama heyhat!

Bir bakıyorsun ki toplum, oldukça tüm bu varlık değerlerinden uzaklaştırılmış bir toplum haline getirilmiştir.

Mevcut olan “Milli Eğitim Sistemi”, milleti ruh cevherinden uzaklaştırmış, kötülüklerle körpe dimağlı gençleri yetiştirmiştir.

Ve aileleri dahi o gençlerle başa çıkamayacak kadar ahlak çöküntü içerisine girilmiştir.

Akla ziyan bir gençlikle karşı karşıya kaldığını gören bu millet, artık nefretini dile getiriyor.

Ve Kemalist, laikçi, darbeci, vesayetçi CHP’nin yıllardan beri mevcudiyetinden nefret ediyor ve etmeye de devam edecektir.

Deyim yerindeyse CHP tarafından Atatürkçülük, Kemalizm, laikçilik dedikleri kavramları nefretle algılıyor, bakıyor ve gerekli anda aynı o kavramların yüzüne tükürüyor.

Bu cihetle biz de diyoruz ki bu millet artık kendine gelmelidir, uyanmalıdır.

Allahû Teâlâ’nın Kur’ana koymuş olduğu “Âli İmrân” suresinin 103. Ayetini tatbik etmelidir ve böylece ümmet-i İslamiye tek bir ümmettir diye inanmalıdır.

Zira her zaman ifade etmeye çalıştığımız ana gerçek; Âli İmrân suresinin 103. Ayetinin yüce meali aynen şöyledir;

“Hep birlikte Allah'ın ipine (İslam'a/Kur'an'a) sımsıkı tutunun (hayatınızı ona göre düzenleyin) ve (İslam'la çelişen davranışlarınızla gruplara ayrılarak) birbirinizden kopmayın!

Allah'ın üzerinizdeki (İslâm) nimetini düşünün ki, cahiliyet devrinde birbirinize düşmanlar iken o, sizin kalpleriniz arasında ülfet (yakınlık) meydana getirdi de onun nimeti sayesinde din kardeşleri oldunuz.

Hem siz ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da oraya düşmekten sizi (İslam ile) O kurtardı.

İşte Allah size âyetlerini böylece açıklıyor ki, doğru yola eresiniz.”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bakınız, yüce Rabbimiz bize neleri emrediyor?

Kurtuluş projelerimizi önümüze koyuyor ve İslam ümmeti tek bir ümmettir diyor…

Nerede olursa olsun, hangi coğrafyada bulunursa bulunsun, hangi dilde hangi renkte olursa olsun, millet-i vahide dediğimiz tek bir millet, tek bir devlet, tek bir coğrafya, tek bir ümmet olma şeklini bize ifade ediyor.

Şu halde; bu ayet-i celilenin yüce ve derin mealinden anlaşılan budur ki yüce İslam dini insanları birliğe, vahdete, teavün denilen yardımlaşmaya, tefrikadan uzak durmaya davet ediyor, çağırıyor ve emrediyor.

İster şarkta ol, ister garpta, tüm Müslümanlar için toplanma yeri yerküremizdir, Mekke mihrabımız, Medine minberimizdir.

İster Afrikalı ol, ister Asyalı ol, ister Avrupalı ol, ister Amerikalı…

Yeter ki yüce İslam dininin gerçeğine inan, kendini bağla, şuurunu topla, dağılma.

Çağımızdaki berrak, parlak, makyajlı görüntülere kanma.

İşte İslam dini bize bunları emrediyor.

Şu halde, yıllardan beri aramıza kasten sokulmak istenen inkârcı bir anayasanın vesayetinden kurtuluş çaremiz, yüce İslam dininin ruhuna sımsıkı sarılmamızla gerçekleşebilir.

Yoksa hiçbir zaman kendimizi badirelerden, kötülüklerden, soykırım denilen katliamlardan kurtaramayız.

* * *

Bakınız…

4 Nisan’da Suriye’nin İdlib şehrinde zehirli gazın atılmasıyla, yüzden fazla insanın katline girildi..

Ve bunu yapan, onları yöneten, hem de onların vergileriyle yöneten bir kiralık ajan durumundaki Esed’dir.

Suriye’deki muhafazakar millet ne yaparsa yapsın, onlarla başa çıkamaz.

Zira arkasında Rus ayısının mevcudiyeti vardır ve tehdit savuruyor.

Keza o paralelde hain İran anlayışı vardır.

İslam dünyası öyle bir duruma düştü ki tıpkı asrısaadetten önceki ortaçağ vahşeti yaşamaktadır.

Ortaçağ vahşetinin medeniyet saydığı en kirli, iğrenç olay; masum kız çocuklarını diri diri toprağa gömerek, öldürmeleridir.

İşte o gencecik ve küçücük mev’ude denilen bu günahsız, gencecik kızlardan soruluyor.

Bu kızlar hangi günahla, hangi suçla katledildi?

Tabii ki buna cevap veren bulunamaz.

Zira diri diri toprağın dibine gömülen mev’ude kavramının sahibi o gencecik kızlardı.

Aynı o suçun, bugün İslam dünyasında özellikle komşumuz olan Irak’ta, Suriye’de de yaşanıyor olması düşündürücüdür.

Bu durumda CHP’nin tarihi efsanevi parlak sahteci nutuklarına millet aldanmamalıdır.

Onlara 16 Nisan’da gereken dersi vermelidir.

“EVET” kavramıyla, büyük bir ittifak hareketi içinde olmalıdır.

Ki “Zararın neresinden dönersen kardır” gerçeğiyle, yüzyıllık bir geçmişimizi yeniden milletimizin başına kâbus olarak geri çağırmayalım.

En derin saygı ve sevgilerimle...