MUASIR CAHİLİYE DEVRİ VE TOPLUM!? (II)
Eklenme: 2/19/2015 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Özgecan Aslan olayı, bir haftadan buyana tüm toplumu derinden sarsmaktadır.

Zira işlenen olay iğrenç bir olaydır?

İnsanlık dışıdır

Haydutlaşmanın da ta kendisidir!

Nitekim, dünkü sohbetimizde Cehaleti ve cahiliye dönemini tanıyıp ondan kurtulmak için, önce Allahı bilmek lazım.

İslamiyeti tanıyamayan kişi veya kişiler, cahiliyeyi tanıyamaz ifadeleriyle siz değerli okurlarımın dikkatini çekmiştim.

Çünkü gerçek hukuk anlayışı, yani hukukun üstünlüğüne inanan, insan temel hak ve özgürlüğünü kendine şiar edinen devletlerin yönetim biçimi, "toplumun inanç ve duyguları paralelinde" yasaları uygulama gereği duymalıdır.

Rasgele Avrupaya uyum yasalarını, her an her yerde uygulamaya kalkışmamalıdır.

Bakınız dün de Yargıtayın yeni Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Yüksek Yargı muhabirleriyle Yargıtay Evinde bir araya gelerek bazı değerlendirmelerde bulunmuş.

Ve Özgecan Aslan cinayeti'yle alakalı soruyu da yanıtlamış..

Vahşi cinayet sonrasında kamuoyundaki idam cezası tartışmalarının gazeteciler tarafından kendisine hatırlatılması üzerine Cirit, Bu cinayetin trajik, toplumu derinden sarsan bir olay olduğunu söylüyor.

Artık çok davalı bir toplum olunduğunu, toplumun genlerini düzeltmek gerektiğini" ifade eden Cirit şöyle diyor;

"Sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü, empatiyi geliştirmemiz gerekir.

Her konuda bunu geliştirmemiz gerekir.

Özgecan olayı trajik bir olay, her olayın sosyal, ekonomik boyutları vardır, her şeyden önce eğitim boyutu vardır.

Eğitimimizin topluma yararlı bireyler yetiştirmesi, karşılıklı sevgiyi, saygıyı, empatiyi öğretmesi gerekir..

***

Elbette ki öyle..

Bizim de bu köşede her zaman değindiğimiz kilit nokta; eğitim düzeninin biçimlendirilme şekliyle ilgilidir.

Çünkü yıllardan beri "Türk eğitim sisteminin" yanlış, laikçi, darbeci, cuntacı bir anlayıştan ibaret olduğu vurgulanmaktadır.

***

Yüz yıl öncesine dayalı İttihat ve Terakki cemiyetinin uzantısından ibaret olan bir anayasa, yani 1924 anayasası hala Türkiyeyi yöneten bir anayasa konumundadır..

Toplum, ülke, bu anayasanın önemli maddelerinden yarar yerine hep "zarar görüyor."

Bu anayasa, gerçekten büyük toplumsal sıkıntıların yaşanmasına neden oluyor.

Oysaki Sayın Ciritin de değindiği kilit noktalar vardır ve kendisi de gerçekten bir hukuk adamı olarak buna dikkat çekiyor.

Türkiyede en ufak uyuşmazlıkta, bir trafik uyuşmazlığında bile silahların çekildiğini, insanların nedensiz öldürüldüğünü belirten Cirit, Bu, toplum açısından çok sağlıklı bir olay değil, bunu sağlıklı hale getirmek lazım, olayın farklı boyutları var.

Eğitimi iyi geliştirmemiz lazım.

Okul eğitimi var, sokağın getirdiği eğitim var, her şeyden önce görsel medyanın toplumu derinden etkilediğini görmekteyiz.

Herkesin otokontrol sistemini kurması lazım diye serzenişte bulunuyor.

Cirit; Biz Avrupa uyum süreci içinde 4771 sayılı yasa ile idam olayını kaldırdık.

Avrupa komisyonunda bu konuda imzamız olduğu için idamı kaldıracağımıza söz verdik ve idamı kaldırdık.

Ama Özgecan olayından sonra, toplumda basit bir anket yapılsa, herhalde % 80 bu idamın geri gelmesini ister diye düşünüyorum

* * *

Geniş bir beyanda bulunan Sayın Cirit bir hukuk adamı olarak, omzunda taşıdığı resmiyet sorumluluğuna rağmen, mertçe ve dobra dobra birçok gerçeğe değinmiştir.

Ama ne yazık ki bizdeki toplumsal duygu ve isteklerin hâkimiyeti olması yerine, hukuk ve adalet devleti olması gerekirken, bir türlü kendimizi kanun devleti olmaktan kurtaramıyoruz.

Oysaki kanun başka, hukuk ve adalet başka

Aslına bakılırsa, milli irade hâkimiyeti, olayların duygusal görüntüleri, adil olmayan, hukuki olmayan kanunlardan ön planda gelmesi gerekir.

Ne var ki kanun devleti olmaktan çıkıp bir hukuk devleti olma mecrasına bir türlü giremedik.

Biz her şeyden önce Yüzde 99u İslam inancına bağlı olan bir ülkedeyiz.

Avrupaya hukuk uyumu yerine milli iradenin uyum hukukuna uymalıyız ve uygulamalıyız.

Milli irade hâkimiyeti, toplumsal bir öğretidir, bir dirayettir ve manevi bir eğitim biçimidir.

Toplumun temayülü ne yönde hareket ediyorsa, devlet onu uygulamak zorundadır.

Zira İslam hukuku bize şunu öğretiyor.

Hukukun, hâkimlerin ve resmiyetin hegemonyasında olmaması gerekir.

Gerçek hukuk literatürü, halkın genel temayülüne göre uygulanmalıdır.

Nitekim yüce İslam Peygamberi Efendimiz (s.a.v)den sonra gelen 4 büyük Halifenin uygulaması da her zaman halkın temayülüne yönelik gerçekleştirilmiştir.

Şûra (Danışma) usulü uygulanmıştır.

Bugünkü yargılama usulleri, zaman zaman insan temel hak ve özgürlüğüne uygun olmadığı halde, birçok yönüyle yargıçlar değişik ve çelişkili kararlar veriyor.

Bu da gösteriyor ki hukuk paralelinde uygulanmıyor, kanun paralelinde uygulanıyor.

Kanunlar her zaman, her yerde acaba ne derecede milli iradeye paralel olabilir?

Gün gelmiş bu toplum 28 Şubat darbesinden bile kendini kurtaramamıştır?

Brifingci birçok hakim hukuku bırakmış, cuntanın keyfiyetine göre hareket etmek zorunda kalmıştır.

Oysaki devletin içinde uygulanan 28 Şubatın, bırakın hukuka uygun olmasını, çağdaş medeni bir dünyanın semtinden bile geçmemiştir.

Çağdışı bir zorbalığa, askeri cuntanın keyfine dayalı bir uygulama olmuştur ki hala da ülke o anayasayla, o uygulamalarla yaşıyor.

Keyfe ma yeşa.

Anayasanın, kanunların uygulamaları dahi yeri geliyor çifte standart uygulamalarla yönetiliyor.

Gerçek hukuk uygulamasında Türkiye bir arpa boyu ilerlemediği için; bunca suç ve suçlular ortaya çıkmaktadır.

Her gün zincirleme olarak?

Ahlak dışı, hukuk dışı, insanlık dışı vahşet uygulamalarının ardı arkası kesilmiyorsa, biraz iyi düşünmemiz gerekir.

Bu soruya nasıl cevap vereceğiz?

* * *

Gerçekten Sayın Yargıtay Başkanının da değindiği gibi, başımızı ellerimizin arasına alıp düşünmemiz gerekiyor.

Hala da Türkiyede ardı arkası kesilmeyen canavarlaşmaya yönelik suçların çoğalmasına rağmen, Avrupaya uyum süreci içinde 4771 sayılı yasayla idam olayını kaldırmış durumdayız

Ve o idam kaldırma yasasını hala uyguluyoruz ve ibret almıyoruz.

Gerçekten Sayın Başkanın değindiği çok önemli noktalar var.

TBMMnden tut, devletin diğer erklerine kadar büyük bir ittifakla bu yasanın artık kaldırılıp, idamın geri getirilmesi gerekir.

Gerçi idamın tüm olayların bitmesine çare olmasa bile, caydırıcı bir unsur olacağı da unutulmamalıdır.

Aslında bu canavarlaşmayı, bu ülke insanının arasından söküp atılmasının yegâne çaresi eğitimdir ve eğitimin uygulanma biçimidir.

Bu tezimizi toplumun hangi kesimine sorarsanız sorun, inanıyoruz ki toplumun % 80i bunu onaylayacaktır.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Başta anlatmaya çalıştığım gerçek, her şeyden evvel bu ülke insanının yüzde 99unun Müslüman olduğunu unutmamalıyız.

Gerçek bir hukuk uygulamasından çıkan yasalar, bu toplumun inancı paralelinde olmalıdır.

Zira toplumun her bireyi Müslüman olduğunu hissediyor.

İslamın ona getirdiği vicdan muhakemesi, herkesin kalbinde bir yasakçı unsur olmalıdır.

Toplumun her bireyi eğer helalini helal olarak, haramını da haram olarak inanıp uygulamıyorsa, o birey dinden çıkmış demektir.

Helalini helal olarak, haramını da haram olarak anlayıp da bu sorumluluğu taşıyorsa, 7den 70e kadar peşinen hedefine ulaşmış demektir.

Aksi taktirde toplum başıboş, kendi kendine sallanıp duran, felç geçiren vücudun bir organına benzer.

En derin saygı ve sevgilerimle.