MUHALEFET BİR FİTNE UNSURU MU?
Eklenme: 9/3/2010 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre Türkiye artık referandum oylama atmosferine girmiş bulunmaktadır.

Bugün Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan referanduma yönelik İstasyon Meydanında halka hitap edecektir.

Başbakanımızın büyük bir halk kitlesi karşısına çıkıp referandumda EVET demek için istekte bulunacaktır.

Yani anayasanın çok önemli 26 maddeden ibaret olan "değişiklik Paketi" için EVET' isteyecek.

Bu değişim TBMMden onaylanıp çıkmış ise de her zaman olduğu gibi günümüzde de daima bir fitne unsuru olarak görev üstlenen CHP tarafından bu maddelerin değişmemesi için anayasa mahkemesine başvurmuş ise de yüce mahkeme bu fitne unsuru durumunda olan muhalefetin talebini reddetmiştir.

Bu paralelde meclisin değişim isteği halkın oyuna sunulmuştur.

Halk bu maddeler değişsin mi değişmesin mi, görüşünü sandıkta EVET veya HAYIR ile belirleyecektir.

Bu paralelde Başbakanımız bugün Diyarbakırdadır.

Ve Diyarbakır halkı tüm yanlış yönlendirmelere rağmen, tüm gizli karanlık oluşumlara rağmen Başbakanı büyük bir halk potansiyeli ile karşılayacak, bağrına basacağı inancındayız.

Öyle inanıyoruz ki;

Diyarbakır halkı bu jakoben, faşizan, putçu anayasanın bazı maddelerinin değişmesine EVET diyecektir.

Bundan da hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Biz de halkımızın bu istek ve arzusu paralelinde yüz bin canımız dahi olsa her gün o candan yükselen ses EVET sesi olacaktır.

Zira yakın tarihimiz boyunca jakoben darbelerin, cuntacı Ergenekon generallerin, kirli ve yanlış bir mezhebe bağı olan anlayışların yıllar yılı bu devletin bünyesine yerleşmiş, yerleştirilmiş ve istedikleri şekilde at koşturmaktadırlar.

Bu müstevli birer fitne unsurları durumunda olan anlayış maalesef birer arka bahçesi olarak alıp kullandıkları siyasi muhalefet partileriyle işbirliği içindedir.

Görünümde her ne kadar birbiriyle düşman kardeş olarak görünüyor ise de aslında ranta dayalı ideolojik ve inançsız bir anlayışla günü geldiğinde kaçırmadan bir arada noktalamaktadırlar, tıpkı bugünkü gibi

1908li yıllardaki ihtilalden günümüzedek devleti eline geçiren bu fesat ve fitne unsurları o gün ne yapmışlar ise bugün maalesef yaşanmakta olan karanlıklar o günün birer uzantısıdır.

Basının kiralık kalemlerinden tut, bazı muhalefet partilerine, hatta ekonomiksel alanlarına kadar, kültürel ve eğitim merkezlerine kadar.

Herkes ama herkes ülkenin gelişmemesi için..

Milletinin birlikteliğini zedelemek için...

Ellerinden geleni ardlarına koymamışlardır ve aynen devam etmişlerdir.

Devlet ve millet bütünlüğünü tarumar etmeye çalışan bu bazı fitne unsurları her ne kadar zaman zaman siyasi platformlarda makyajlı kelam ve cümleleri kullanıyorlar ise de aslında tümü boş dayanaksız ve köksüzdür.

Ve geçicidir.

Günü gelince onu kullanır, görülen lüzum üzerine aynı o sloganları kaldırır başka slogan kullanır.

Günlük medyamıza baktığımızda yıllardan beri devleti bu şekilde biçimlendirmek isteyen bu tür anlayışlar tümüyle dışa bağımlı olup ülkenin iç siyasi atmosferiyle oynayıp birer fitne unsuru durumundan kendilerini kurtaramamışlardır.

Deyim yerindeyse bu kirli ve bulanık siyaset hep onlara bir güç haline gelmiştir.

Günü gelir kendilerini o dumanlı havada saklarlar, sureti haktan gösterirler, kurtarıcı olarak kendilerini millete lanse ederler.

Hâlbuki tümüyle içi boş bir ceviz kabuğuna benzerler.

Bu siyaset, bu plan ülke yararına değil, arka planda duran İngiliz siyasetidir.

Bu İngiliz siyaseti Osmanlıyı yıkabilmiştir.

İstanbulu istila etmiştir ve edebilmiştir.

Ve zalim müstevli bir tavırla İstanbulu ele geçirmiştir ve zehirli haşere üreten bir batak yuvası durumunda görülmüştür.

O zehirli ve bulaşıcı hastalık yayanlar adeta insan kılığına bürünmüş, insan iskeletinden ibaret olup ama "el hannas" denilen şeytan ruhunu taşıyan bir inançsızlıktır, küfür bataklığıdır ve simgesidir.

Söyledikleri hiçbir zaman eylemlerine uymamıştır.

Tam tersine karargâhlarında oturdukları gibi ülke çapında zehirli böcekler yaymıştır.

Ve o zehirli böcekler milli birlik ve beraberliği yıkmak için İngiliz ve İsrail politikaları namına çalışmışlar, parti kurmuşlar, dernekleri kurmuşlar, kulüp ve locaları kurmuşlardır.

Faaliyetlerini bu kulüp ve localarda gizliden gizliye yürütmüşlerdir.

İngiliz politikacıları ve devlet adamları deyim yerindeyse bunlara adeta öğretici üstad-ı muazzamları olmuşlardır.

Tıpkı bugünkü ABD ordularının yıllardan beri Irakı işgal etmesi gibi

Ortadoğu devletçiklerinin başına musallat oldukları gibi

Yıllardan beri Türkiyemizi de kandırarak, adeta birer "el hannas" şeytan rolünü oynamışlardır.

Onun için inandığımız ve bağlı bulunduğumuz yüce kitap Kuran-ı Kerim, şu Ayet-i Kerimeyle bizi uyarıyor ve diyor ki;

"Vela tettebi-u hutuvatişeytani"

Şeytanın planlarına uymayın diye buyuruyor.

Bu Ayet-i Kerimeye yorum getiren çağımızın en büyük allamesi olan Bediüzzaman Said-i Nursi hazretleri şöyle açıklık getiriyor:

Üstadın uzun uzadıya yer alan bu açıklamasını ancak özetleyerek burada sizlere sunmak istiyoruz.

Üstad yorumunu şöyle açıklıyor ve diyor ki:

"Her bir zamanın insi bir şeytanı vardır.

Şimdi beşerde insanoğlunda insan suretinde görünen şeytanın vekili olan ruhi habis, gaddar, zalim bir ruh, fitnekarane siyasetiyle dünyanın her tarafında "fitne" saçmıştır.

Bu kundaklamayı yapan da "el hannas" denilen insi şeytandır (insan-i bir şeytanıdır)

Bu şeytanın altı planları İslam dünyasını ifsat için insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis kaynakları ve tabiatlarındaki muzur madenleri fiili propaganda ile işlettirilmektedir.

İnsanların zayıf damarlarını buluyor ve kandırabiliyor.

Kimilerinin hırsi intikamını, kimilerinin hırsi cahini, yani bir yerlere gelme hırsı, kimilerinin tabiatını, kimilerinin ahmaklığını, kimilerin dinsizliğini, hatta en garibi kiminin de taassubunu işletip siyasetine birer alet olarak kullanmaktadır.

Ve Hedefine ulaşıyor maalesef.

O insan-i şeytan o habis ruha sahip olan şeytanın birinci planı şöyledir:

"Siz kendinize dersiniz ki, musibete müstahak olduk onun için bu bela başımıza geldi, şu halde kader zalim değil, adalet bunu ister.

Öyleyse size karşı yaptığım işlemlere razı olunuz.

Yani sizin başınıza gelenlere kader deyin geçin.

Diye aldatmaya çalışıyor.

Biz de bunun bu aldatıcı görüşüne yani vesvesesine karşı demeliyiz ki, kaderi ilahi isyanımız için, günahlarımız için musibet verir.

Ona rıza göstermek, o günahtan tövbe demektir.

Ya sen, ey lanetli şeytan günahımız için değil İslamiyetimiz için bize zulüm ettin.

Ona gönül rızasıyla boyun eğmek Allah korusun, İslamiyetten nedamet ve yüz çevirmek demektir."

İkinci planında şeytan diyor ki:

"Siz her zaman kâfirlere yani inanmayanlara dost olduğunuz gibi bana da dost ve taraftar olunuz.

Benden neden çekiniyorsunuz" gibi soru soruyor.

Biz de bunun bu sorusuna karşı deriz ki:

"Biz hiçbir dünyanın gayrimüslim devletlerinin yardımlarını kabul etmedik.

Etsek bile düşmana yardım eli uzatmak başkadır, düşmanın elini zillet içinde öpmek başkadır.

Biz ancak dünya siyasetimizi devletler arasında anlaşmaları düşünüyoruz.

Başka düşmana teslim olmak değil."

Şeytanın üçüncü planı ise aynen şöyledir:

"Şimdiye kadar sizi idare eden devlet adamlarınız size dostane hareket etmemişler, fenalık etmişler, kötülük yapmışlar siz farkında olmamışsınız" diye bu şekilde tezini ileri sürüyor.

Biz de bu aldatıcı şeytana deriz ki:

"Ey el hannas şeytan bizim devlet adamlarımız tarafından bize fenalıklar getirilmiş ise de asıl bu fenalıkların sebebi mucibeleri yine sensin.

Dünyayı onlara darlaştıran, can damarını kesen İngiliz gavurusun.

Evladı nameşruini o devlet yöneticilerimize karıştırdın.

Ne idügü belli olmayan nesli kanı karışık olan gayri meşru piyonları aramıza soktun.

Dinsizliğe sevk ederek bizden dinimizi rüşvet olarak istedin.

Onlara bedel seni kabul etmek bu şekilde sana el uzatıp kabul etmek neye benzer biliyor musunuz?

Necasete pisliğe batırılmış bir elbisenin giydirilmesine benzer.

O pis elbiseyi temiz suyla yıkamak yerine domuzun idrarıyla, sidiğiyle yıkamak o elbiseyi temiz etmek yerine fazlasıyla kirletmiş olursun.

Senin getirmiş olduğun kurtarıcılık zihniyeti ve yıllardan beri başımıza musallat edilen anlayış devletimiz bünyesine ve en kritik kurum ve kurulların dibine temeline sızdırmışsın.

Böylece bizi kandırarak kurtarıcı rolüne bürünmüş ve kendini bu şekilde kurtarmaya çalışıyorsun.

İnsanca bize yakışır olan İslami yaşam tarzımızı elimizden almışsın ve hatta o hayatı öldürmüşsün.  Biz ise hem insancasına hem de Müslümanca yaşamak istiyoruz sana rağmen yaşayacağız da.

Senin ileriye sürdüğün tez ve maksatların başkadır.

Aslında bu milleti bir an evvel kirli planlarınla dinden imandan uzaklaştırarak İslamiyeti kalplerden silmeye çalışıyorsun."

Evet, sevgili dostlar.

Diyoruz ki, devletimizin bünyesine sızdırılmış ve temelinde saklanmış bu tür kirlenmeler ve piyonlar öylesine çalışmışlar ki, "ey lanetli şeytan daha sana yer kalmadı daha senin varlığına lüzum yok, onlar zaten senin görevinin dik alasını yapmaktadırlar."

Artık milletimize düşen yegâne görev senin yüzüne tükürmek yerine o hain ihanet şebekelerinin yüzüne tükürmektir.

Ve elinin tersiyle yok çekmektir.

Onların "HAYIR" dedikleri şeye milletimiz "EVET" diyecektir.

Millet yüzlerine tükürdüğü gibi, yüzlerine gözlerine de manevi tokatı atacaktır.

O zaman bu milletin gerçekten kalbi de ruhu da sağ kalır ve yeniden direnmeye, dirilir ve dirilişe geçer.

Ölse dahi, şehit olur.

Zira bu ülkenin insanı, inancı gereği dayandığı nokta İslam inancıdır.

Bunu tahkire ve hakarete küçültmeye hiçbir zaman razı olmaz, rıza göstermez

İslamiyetin izzetine karşı istihza alay edilemez.

Hiçbir zaman bu millet İslam inancı gereğince siz fitne unsurlarıyla barışamaz, tıpkı Hazreti Cebrail olan melek ile şeytan arasındaki barışmazlık gibi

Yıllar yılı sözüm ona çağdaş ve yabancı bir kültürle yola çıkanlar, netice itibarıyla toplumumuzun arasında nesebi belirsiz kanı kirli anlayışları yerleştirmişler.

Bu millet hiçbir zaman ne idügü belli olmayan gayri meşru çocukların varlığını kabul etmemiştir ve bundan böyle de edemez.

Bakınız sevgili dostlar.

Günlük medyanın manşetteki başlıklarına göz atıldığında yeni yeni birçok şeyler önümüze çıkıyor.

Antidemokratik hukuk dışılık, yalan dolandan ibaret büyük sahtekârlıklar, hem de büyükbaş yaratıklar tarafından oluşturuluyor.

Bakınız dünkü Taraf gazetesi manşetinde şöyle yazıyor:

"İYİ DİNLE GENELKURMAY"

"Dinleme cihazlarını yasal yollardan alındığını açıklayan Genelkurmay hem anayasayı hem de 2005 tarihli TİB kanunu çiğnedi, üstelik o cihazların sınır dışı kapasitesi yok."

Burada Genelkurmay usulsüz ve yasa dışı İsrailden dinleme cihazları hem de bu milletin parasıyla ithal etmiş, bunlarla milleti dinlemiş ve fişlemiştir.

Yeni Şafak gazetesi şöyle diyor:

"CÜBBENİZİ İADE EDİN BEYLER"

Meclis Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya "Hiç kimsenin cübbe giyerek toplum mühendisliğine soyunma hakkı yoktur.

Cübbelerini iade etsinler" dedi.

Hamdi Yaver Aktanın Yargıtay üyeleriyle yaptığı telefon görüşmesinde şimdi Öcalana ihtiyacımız var sözleri büyük tepki topladı.

Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım bakınız, fotoğrafta göründüğü gibi her iki eli cebinde diyor ki, "Emirleri Eruygur vermiş bize"

Adı faili meçhullerle anılan Yeşilin sağ kolu Yusuf Tek ile ilgili bir ihbar mektubu emekli Koramiral Kıyatın "Cinayetler devlet politikası idi" tespitini doğruluyor.

Elazığ Emniyetine 7 yıl önce gönderilen ihbar mektubunda Tekin Ergenekon sanıkları emekli Orgeneral Eruygur, Tolon ve Orgeneral Berk ile eski Genelkurmay Başkanı Güreşten emir aldıkları ileri sürüldü.

Tekin Cem Ersever, Behçet Cantürk, Şehmus Daş ve Savaş Buldan cinayetlerinde parmağı olduğu iddia edildi."

Evet, sevgili can dostlarımız.

İşte bugün sayın Başbakanımız Diyarbakırda.

Halktan anayasa maddelerinin değişimi için "EVET" isteyecek.

Öyle düşünüyoruz ki halk da büyük bir potansiyelle Başbakanın bu çağrısına icabet edecektir.

Zira yüzyıldan beri bolşevizmin, faşizmin, ahlaksızlığın, edepsizliğin, cehaletin, cenderesine sıkıştırılmış bir toplum artık böylesine bir günü bekliyor.

12 Eylül günü millet için gerçekten bir manevi zaferdir, bir kurtuluş bayramıdır.

Ancak Başbakanımıza âcizane teklifimiz, daha doğrusu kamuoyunun arzuları şöyledir:

Bu zafer ele geçirildikten sonra bu tarihi bir fırsattır.

Bu fırsatı yakalayan bu toplumun iktidardan istek ve arzuları derhal el çabukluğuyla, hiç zaman kaybetmeden tabulu, putçu bir batıl zihniyete dayanan bir anayasanın kökten değiştirilerek yep yeni bir sivil anayasanın yerine koyulması, yep yeni demokratik, hukukun üstünlüğünü koruyan, insana değer veren teru taze insanlık hukukuna yakışır bir tipte bir anayasanın meydana getirilmesidir.

Aksi takdirde öyle inanıyoruz ki, gün gelir ki mevcut bu fitne unsurlarının işbirliğiyle hükümetin dayanma noktası kalmayacak ve yenik düşecek, bugünkü niteliğini ve gücünü kaybedecek.

Kaybedilmesi kaçınılmaz olur.

En derin saygılarımla.