MÜSLÜMANLAR TERÖRÜN ANA MAĞDURLARIDIR! (III)
Eklenme: 11/23/2015 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bundan önceki sohbet köşemizde sizinle paylaşmak istediğimiz dersimizin ana konusu ve temel stratejisi; "İslam dünyasının" bugün içine düşmüş olduğu badirelere ilişkindi.

İslam dünyasının karşı karşıya kalmakta olduğu emperyalist zulmün de bir türlü son bulmayacağı üzüntüsü içerisindeyiz.

Her şeyden evvel, ümit Allah’tan kesilmez.

Bizim önderimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’dir.

Onun yolundayız.

Rehberimiz yüce Kur’an-ı Kerim'dir.

O'nun bütün ilmi düstur ve ilkeleriyle bizi yalnız bırakmayacağı ümidiyle yaşamak istiyoruz.

Sadi Şirazî’nin dediği gibi;

“Hiçbir sarsıntıyla yıkılmayan duvarın ustası ve dayanak noktası Hz. Muhammed(S.A.V) ise bir geminin de kaptanı Hz. Nuh ise hiçbir zaman o duvar yıkılmaz ve o gemi de batmaz”

İşte o inançla yaşıyoruz, sabrediyoruz ve birlikteliğimizi ve yegâne dayanak noktamız ümmetin birlikteliğidir diyoruz.

Hiçbir sarsıntıyla yıkılmayan bir duvar ve batmayan bir gemi durumunda olan ümmet, küfrün, zulmün, emperyalizmin yeryüzündeki batıl ve tağuti sistemlerin karşısında ölsek de diriyiz, diri olduğumuz halde de ölmeyecek durumda kendimizi o inançla yaşatmaya çalışıyoruz.

Şu halde bugünkü yeryüzünde küfür sistemlerinin ittifak ettiği olay; İslam ümmetini yok etme operasyonudur.

Hangi entrikayla, oyunla, hileyle olursa olsun, bunun için çabalayan sözüm ona medeni dünya, medeniyet dediği tek dişi kalmış canavar onun başını yiyecektir inşallah.

İster Rus emperyalizmi olsun, ister haçlı ABD veya BM’nin putperestlik gibi inatla batıla ve zulme dayandığı duvar temelsizdir, zira küfür duvarıdır, inançsızlık duvarıdır.

Er ya da geç; yıkılacaktır!

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Durup dururken, Rus emperyalizminin lideri Putin bundan 20 sene evvel Çeçenistan’a göz dikti ve o inançlı toplumu topuyla tüfeğiyle ve Rus ordusunun çizmesi altında inim inim inletti…

Ve Çeçenistan’ı neredeyse yok etti.

Tümüyle yok edilmese de en azından güçsüz ve kendisine zarar verebilecek tehlikeden düşürdü.

Yıllar yılı bu Rus emperyalizmi Afganistan’la oynadı, ama Afganistan kahramanları onu ters teptirdi.

Ne yazık ki bu kez Amerika oraya el attı.

Suriye’de apayrı garabet içerisinde beş yıldan beri Müslümanları ezen, dehşet saçan Esed, sırtını Rusya’ya, Fransa’ya dolaylı yollarla tüm haçlı küfür dünyasına dayamıştır…

Hain bir ajan olarak Esed kendi milletiyle kavga ederek ülkesini emperyalizme satarken, tabiatıyla kendi milletini de yok etmiş oluyor.

Ama hiç unutmayalım ki tarih boyunca nice Neron’lar, Mussolin’ler, Stalin, Lenin ve Marks’lar gibi yeryüzünün katil adamlar türemiştir…

Ancak, yaptıkları yanlarına kar kalmamıştır.. Ve tarih sayfalarına birer lanetli olarak, yazılıp yok olup gitmişlerdir.

Şerefle, haysiyetle, büyüklükle tarih onları yad etmiyor.

Katil olarak, kanlı olarak, zalim olarak tarih sayfalarına kaydedilmiş birer saldırgan canavardırlar.

* * *

Sevgili okurlar!

Başta söylediğim gibi en büyük önderimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’dir.

En büyük rehberimiz Kur’andır.

Onun için merhum Akif diyor ki;

“Doğrudan doğruya Kur’andan alır ilhamı

Asrın idrakine anlatmalıyız İslam’ı”

Evet, Bediüzzaman Hazretleri de;

“Elimde Kur’an gibi bir mucize-i bahire varken, dinsizleri susturmak için gönlüme sıklet mi gelir” diyor..

Bu zat, elbette ki çağımızın, asrımızın, özellikle Türkiye’mizin fikir ve düşüncelerimizin dayanak noktası olmalıdır.

Bu nedenle diyoruz ki her Müslüman yüce kitabımız olan Kur’an-ı Azim Şan’ın ana kural ve kaidelerine sımsıkı sarılarak, İslam’ı toplumsal bir düstur ve hüküm düzeni olarak algılamalıdır.

Eğer yüce Kur’an, toplumumuzun, hatta ümmetin yekvücut olarak yegâne bir düstur ve ilke olarak tanımadığı müddetçe hiç kuşku yok ki o ümmet ümmet olamadığı gibi tarih boyunca başarılı da olamaz.

Zira geçmişimize baktığımız zaman yüce İslam ümmeti tarih boyunca nerede ve ne kadar başarılı olmuşsa, hep Kur’ana sahip çıkmakla olmuştur.

Kur’ansız bir toplum hiçbir zaman ümmet olamaz.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Yüce kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’in “Hadid” suresinin 25. ayeti bize neleri emrediyor?

O yüce ferman-ı ilahi bize diyor ki;

“Biz, açıklayıcı delillerle melaikeleri gönderdik. Onlarla beraber kitap gönderdik, (yani semavi kitapları gönderdik) o kitaplarla beraber sağlam olarak tartı ve ölçüyü de gönderdik. Ta ki insanlar bununla aralarında adaleti sağlasınlar.

Bundan sonra da biz insanlara yarar sağlasın diye demiri yarattık.

Ta ki Allah’ı tanısınlar, Allah’ın ve Peygamberlerinin görmedikleri halde yardımlarını sağlasınlar.

Allah hem güçlüdür, hem de azizdir.

Bu ayeti celilenin içinde geçen üç ana faktör olan kitap, mizan (sağlam ölçü) ve adalet kavramıyla, demirin yararlı ve güçlü bir yaşam unsuru olduğunu da bize anlatan bu ayetin demek istediği güçlü ve yararlı olan demirin yaratılması, yegâne küfür ve inançsız dünyaya karşı İslam’ın ayakta durabilmesi için sanat, teknolojinin geliştirilmesiyle kültürel ve adaleti elimizde tutmamız gerekir.

Evet, İslam’ı ayakta tutan ve güçlü kılan, günümüzde küfür mezalimine cevap veren yegâne unsur; sanayidir, teknolojidir, adil olmaktır ve hayat unsurlarımızı dürüstlüğe dayandırmaktır.

Bunlar olmadığı müddetçe hiçbir zaman başarılı olma şansını yakalayamayız?

Eğer bunda başarı beklersek eşyanın tabiatıyla ters düşmüş oluruz.

* * *

Gerçekten, sevgili okurlar.

Yaşamımızdaki başarıyı beklemek için Efendimiz (S.A.V)’in Mekke ve Medine hayatını gözümüzün önüne getirmemiz lazım.

O Resul-i Ekrem (S.A.V), 13 yıl gibi kısa bir süreci Mekke’de geçirdi.

Mekke’deki geçirdiği hayat şekli, birer müşrik ve putperest durumunda olan Kureyşlilerin akidelerini, ahlaklarını düzeltmekle uğraşmaktı..

Şirkle, putperestlikle mücadele veriyordu.

Tüm bunlarla uğraşırken, her şeyden evvel insanları tevhit inancına yönlendiriyordu ve açık net Peygamberlik gerçeğini onlara enjekte etmeye çalışıyordu.

Bu devri tamamladıktan sonra Allah’tan izin alarak hicret icazetini aldı…

Ve Medine’ye hicret etti.

Ama oturarak, istirahat ederek değil, tam tersine insanlar hakkı kabul edinceye kadar, zulümler bitinceye kadar Allah’tan onlarla savaşma emrini aldı ve Müslümanların izzet ve şereflerini ayakta tutma icazetini sağladı.

Aynı zamanda Kur’anın kefaleti altında.

Evet, o yüce İslam Peygamberi şöyle diyordu;

“Kıyametin her iki eli arasında ben silahla gönderildim. Hatta ki Allah’a şirk koşan anlayışları ortadan kaldırıncaya kadar, İnsanlar Allah’a kulluk görevini gerçekleştirinceye kadar ben kılıcımın gölgesinde yaşadım”

İşte, sevgili okurlar.

Bunlar o yüce İslam Peygamberi’nin bu tür çok önemli direktifleri altında yaşamalıyız, gevşememeliyiz, elimizi Kur’an gerçeğinden çekmemeliyiz.

* * *

Sevgili okurlar.

Türkiye’mizin geleceği için, devletimizin, hükümetimizin sağlam bir zemine oturtulması için, bu halk AK Partiye yüzde 49’dan fazla güçlü bir oy verdi.

Nitekim 13 seneden beri yapılan birkaç seçimde hep yüzde 49’lar, 50, 52’ler arasında bu halk AK Parti iktidarına teveccüh göstermiştir, referandum seçimleri de buna dâhildir.

Elbette ki bunu yapan millettir…

Ülkenin geleceğinin sağlam ve istikrarlı olabilmesi için; hükümeti seçmiştir.

Yani 1 Kasım’da da aynı inançla sandığa gitti, yüzde 49,5 gibi salt çoğunluğu sağladı.

Yine tek başına iktidarı AK Parti’ye tevdi etti.

Bu millet iktidardan, Başbakandan ve Cumhurbaşkanından şunu istiyor;

Bakanlar Kurulunun oluşumunda çok sağlam, çok dürüst, çok başarılı insanları önemli bakanlıklara getirin.

Sakın zinhar ola!

Şaibelerden kendini kurtaramamış bazı eski Bakanları ve özellikle Doğu ve Güneydoğu ile ilgili bazı bakanları ve yakın çevrelerini de tekrar o kutsal göreve almamanızı tavsiye ediyoruz.

Bu söylediklerimiz, halkın içinden çıkan bir sestir, bizim değil.

Hani demişler ya; “Şüyuu vukuundan beterdir”

Evet, bu söz atasözüdür ve gerçektir.

Temennimiz; Bakanlıkları süresince devlet ihalelerini birer rant unsuru olarak kullanmak isteyen çevrelerden iktidarı uzak tutun ve hükümet üyelerini pırıl pırıl değerli insanlardan oluşturun.

Yani kamuoyu şunu diyor;

“Ciğeri kedinin boynuna takmayın”

En derin saygı ve sevgilerimle.