NASYONAL LENİNİZM VE KEMALİZM YAPISI!?
Eklenme: 12/3/2015 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bölgemiz ve coğrafyamızda ne yazık ki "tozlu, dumanlı ve kanlı bir hava" yaşanmaktadır.

Deyim yerindeyse, daha başka bir ifadeyle açıklamak gerekiyorsa, bu coğrafyadaki "halka ve nice ailelere feleğini şaşırtan kirli, katil bir yaşam şekli" reva görülüyor.

Halk; devletten, iktidardan, hatta tüm parlamentodan beslediği umudu bir türlü yakalayamıyor.

Sözde demokratik parlamenter sistemi adını kendine taktıran nasyonal bir sistem; ülkede ne kadar "antidemokratik hukuksuzluk, komünizm, ahlaki çöküntüler" gibi olayları, bünyesine taşıyarak hepsini meşrulaştırmaya çalışıyor.

Terörle mücadele versiyonunu yanlışlıklar içerisinde yürütürken, stratejik hareketini değiştirmeye yönelik de ne yazık ki, yanlış kapıları çalıyor.

Bölgemizdeki mevcut olan hal, bunu gösteriyor.

* * *

İnanın, sevgili okurlar.

Tarih boyunca emsali görülmemiş bir müsamaha veya vurdumduymazlık her ne ise devlet bünyesinde yaşanmaktadır.

Büyük bir şaşkınlık içerisinde terörle mücadele şekli tam hedefine ulaşmıyor, olaylar nerdeyse ehliyetsizlikler içerisinde "naehil yöneticilere" bırakılıyor.

Bu nedenle her gün coğrafyamız, özellikle Diyarbakır’ımız sapkın ve kanlı uygulamaların çok daha kaba sabası ve şiddettiyle karşı karşıya kalmaktadır.

Bu sonuç nereye gidecek sorusuna da ne yazık ki cevap bulunamıyor?

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Sosyalist Kürt hareketi...

Aslında bu cümlenin içine Kürt kelimesinin eklenmesi bize göre olayın tersyüz edilme kurnazlığıdır.

Zira Kürtler tarih boyunca Müslüman olarak yaşamışlardır.

Namuslu, şerefli, izzetli, dindar bir kavim olarak daima İslam uğruna gerektiği yerde şehit vermişler, hem de beş yüz binlere yakın.

Ama hiçbir zaman bu millet, Bolşevizm’e, Nasyonalizm’e, Kemalizm’e, Komünizm’e ve Laisizm’e “Evet” dememiştir, diyememiştir, demez de.

Kandırmaca yollarla, parlak nutuklarla, bazı kendini bilmeyen sözde din adamı olarak kendini tanımlamaya çalışan bu bölgenin ne idüğü belirsiz bazı "Ermeni, Yezidi veya Süryani dönmelerinin" geçici olarak bir hidayet kisvesine, yani din adamlığı kisvesinde kendini göstermişler ise de tamamıyla olayın tersyüzüdür.

Gerçek yüzü değildir.

Asya’da önce Sosyalist Sovyetler Birliği Lenin’in diktatörlüğünde kurularak devam ede gelen, sonra da Türkiye’de laik, ulusçu cumhuriyet gibi isimler kullanılmış.

Ama heyhat!

Ne yazık ki 1923’teki Lozan Anlaşması sonucunda her şeyden evvel, önce bu milletin dini olan yüce İslam dinini, imanını, mukaddesatını, hatta coğrafyasını bile rüşvet olarak İngilizlere peşkeş ettirilmişti.

Bunun da dayanak noktası faşizan ırkçılıktır.

Yani II. Meşrutiyet günlerinde Yahudilerle, hain Naimlerle, Doktor Hertz’lerle birlikte hareket ederek Osmanlıya bağlı olup aslında Selanik dönmeleriyle işbirliği yaparak bu işin başlangıcı "İttihatçı jon Türkler" olmuştur.

Bu itibarla bu ırkçılık ve bölgecilik taassubu süre gelmiş ve nihayet 1917’lerde Rusya’daki Bolşevizm’in gerçekleştirilmesiyle Türkiye’ye de baş göstermiştir.

Hatta 1919’da da Mısır’da aynı emperyalist haçlıların uygulamaları doğrultusunda adımlar atılmış, darbeler yapılmış ve yüce İslam dinini ortadan kaldırmak üzere gerek Mısır olsun, gerek Türkiye olsun bu "hain ırkçılık" rüzgarına yakalanmıştır.…

Her şeyden evvel din gerçekleri rüşvet olarak verilmiştir.

Tüm bu ihanet ve sahtekârlıklara rağmen, kendilerine kurtarıcı, kahraman gibi, vs. vs. isimler taktırılmış ve milletimize bunlar yutturulmuştur.

Günümüzde çoğunun adlarını bile hatırlayamadığımız tarihin sisli koridorlarında yitip gitmiş bazı önemli diktatörlerin halklarını özgürleştirme iddiasındaki bu sapkın ve kanlı uygulamaların çok daha kaba, saba ve şiddet sindirme üzerine kurulu bir versiyonun; mazlum, Müslüman ve aynı zamanda yiğit, kahraman Kürt halkının üzerinde uygulanmaya çalışıldığını ibretle müşahede etmekteyiz.

Zira Diyarbakır’ımızın içine sızdırılmış, adeta işgalci bir hegemonya, hem de silahlı eşkıyalık hegemonyasıyla Diyarbakır’ın göbeğine yerleştirilmiş olunmasının, izah edilecek tarafı yoktur.

Kültürleştirilen liderlik etrafında efsunlu bir dünya yaratan Kürt Nasyonal Sosyalizmi…

Kendilerine ne ad takarlarsa taksınlar, boşunadır. Kürt milleti buna inanmaz..

Bugün Kürt halkı üzerinde 17 ve 18. yüzyıldan kalma, batılı sömürgecilerin Afrika ve Asya’da yürüttüklerinden hiç de farklı olmayan bir asimilasyon ve dejenerasyon dayatılmaktadır.

Dilde, kültürde, dinde, her çeşit yaşam biçiminde ve ailede Kemalizm dinsizliğinin başaramadığı bir köksüzleştirme hareketi, ne yazık ki Diyarbakır’ımıza, bölgemize yutturulmak istenilmektedir.

Geçenlerde aynı konuya değinmiştik.

Bölgedeki yaşanmakta olan "Türk solu ve Kürt solunun" sekreteryası versiyonlarından ırkçı, Türkçü, ulusçuluğuna gay-lezbiyen hakları gibi en marjinal hareketlerden pers yayılmacılığı ajanlarına kadar, ülkenin hemen en uçuk, en sorumsuz gruplarını bir araya toplayarak oluşturulan bu hareketlerin din düşmanlığını anlamak için birden çok nedenimiz var.

Yani tek kelimeyle bu yapılanma, din düşmanlığıdır.

Ve dinden uzaklaştırma planıdır.

Ancak Kürt halkı gibi mütedeyyin, dindar, dil, kültür ve geleneği ile dünyanın en orijinal haklarından birini bu marjinalliğe vagon yapmak, onların mazlumluğundan, kanlarından, evlatlarından, ölümlerinden bu şerir ve alçak harekete güç taşımak gerçekten aklın alamayacağı şeytani bir projedir.

Ama bu proje bugün değil, nerdeyse iki yüz yıldan beri başlaya gelmiştir…

Değişik versiyon, değişik unvan, değişik pozisyon ve değişik adlarla, kandırmaca yollarla bugüne gelinmiştir.

Bugün bu coğrafyada aynen hız kesmeden devam ettiriliyor.

Ne yazık ki sistem Kemalist bir sistem olduğu için, halkın istediği can alıcı bir mücadele mevcut olmadığı için, halk oldukça tedirgindir ve üzgündür.

Halk rahatlatıcı bir hareket, hem iktidardan hem de muhalefetten istiyor.

Fakat ne yazık ki aradığını bulamıyor.

Yasalar, laikçi Kemalist rejim, bizatihi halkın vermek istediği mücadeleye nerdeyse engel koyuyor.

Oysaki işi halka bıraksalar, halk bu işin daha güzel bir şekilde üstesinden geleceğinden kimsenin kuşkusu olmamalıdır.

Ama heyhat!

Devlet, ne yazık ki halkın çalışma azmini kırıyor ve kendi eliyle mücadelesini verme hakkını elinden alıyor.

Bize göre bu da antidemokratik bir uygulamadır.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü sohbetimizde yakın tarihimizin utanç verici bazı olaylarını, resmi belgeler ışığında, sizinle paylaşacağımıza dair söz vermiştik.

İşte Lozan’la ilgili bir belge...

O vesikayı küpürüyle birlikte, açıklamasıyla size sunuyoruz.

“Nihai Vesika”

“Lozan muahedesinden (sözleşmesi) sonra İngiltere avam kamarasında Türklerin istiklalini ne için tanıdınız?

Diye yükselen itirazlar ve sorular karşısında Lord Gürzon’un verdiği cevap aynen şöyledir;

İşte bundan sonraki Türkler, bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır.

Zira biz onları maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.

Yani Mustafa Kemal ve İsmet’in verdikleri karar, Türk milletini İslamiyet ve din cihetinden öldürme kararıdır.

Artık bunun üzerine her şey apaçık anlaşılıyor değil mi?

Gizli anlaşmanın entrikası

Türkler dinlerini ve din temsilcilerini feda ettirmek şartıyla, suni (yapay) istiklal işinde gizli anlaşmanın baş müessiri ve sebebi tek kelimeyle Yahudiliktir.

Buna memur muşahhas kimse de şimdi Mısır hahambaşı bulunan hain Naumdur.

Bu hain Naum bu korkunç teşebbüse evvela Amerika’da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizm şeflerine Türk’ün maddi olarak serbest bırakmaları buna mukabil ruhunu ta içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır”

En derin saygı ve sevgilerimle.