OSMANLIYI SÜKÛTA DÜŞÜREN FAKTÖR NEDİR? (III)
Eklenme: 4/11/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzere Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, zaman zaman Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde toplumun belirli kesimlerini ağırlayarak, hitap ediyor.

Özellikle muhtarlarla ve diğer önemli gördüğü bazı sivil toplum kuruluşlarıyla istişarelerde bulunuyor.

Gerçekten de Sayın Cumhurbaşkanımızın konuşma kabiliyeti, kullandıkları ifadeler doyurucudur, ikna edicidir ve her şeyden önce dayanıklı konuşmalar olduğu gibi "istişareye" dayalı, karar alıcılığı da büyük önem arz etmektedir.

Keza Başbakan da öyle.

Özellikle Sayın Başbakanın ‘’KUTLU DOĞUM HAFTASI’’ münasebetiyle önceki akşam Diyanet İşleri Başkanlığının tertiplediği panelde yaptığı konuşma, çok güzel ve tarihi bir konuşmaydı.

Konuşması, İslami, tarihi ve milli gerçeklerle dop dolu idi…

Anlaşılan budur ki; Sayın Başbakanımız da, Cumhurbaşkanımız gibi gençliğinden beri bu davaya inanmış idealist bir siyaset adamıdır.

78 milyon nüfuslu Türkiye, eğer günümüzde böyle seçkin iki zevatla yönetiliyorsa bilinmelidir ki, ülkemiz için çok büyük bir şanstır.

Zira Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar, şu geçen 14 yıl hariç, geçmişe yönelik Türkiye insanı, yani milletimiz ne böylesi Başbakanları gördü, ne de böylesi ideal Cumhurbaşkanları gördü?

Devleti yöneten bu iki zat sadece göstermelik değil, sadece makyajlı değil, büyük bir ihlas ve büyük bir samimiyetle milli iradeyi inanarak omuzlarında taşıdıklarından kimsenin kuşkusu olmasın.

***

Yalnız bunu da ifade etmeden geçemiyoruz.

Tüm bu güzelliklere rağmen Ak Parti, özellikle Güneydoğu Anadolu Coğrafyasında, özellikle Diyarbakır’da, riyakar, münafık ve hilebaz yalaka insanlardan kendini bir türlü kurtaramamış durumda.

Rantiyeci, kimliksiz, ne idüğü belirsiz, devşirme insanlar, tıpkı Sultan Abdülhamit dönemindeki Yıldız Sarayı’na sızan ihanet erbapları gibi, Ak Parti’nin de içine sızdırılmış bakteriyel unsurlar olarak faaliyet göstermektedirler..

Yıllardan beri Diyarbakır’ın ve Güneydoğu Anadolu’nun il ve ilçelerinin kaderi ile oynayan ama herşeyden önce kişisel rantlarını ön planda tutarak ihale peşine düşen; bu bakteriyel ruhlu, münafık, sahtekar paralelcilere, siyaset alanında olsun, sosyal alanda olsun, halkla ilişkilerle alakalı olsun, zerre kadar bir kıymeti harbiyesi yoktur.

Bilakis, bunları partinin ön saflarında gördükleri zaman, ya da resmi bürokratlarla yan yana oturduklarını ve bunlarla dolaştıklarını gördükleri zaman, halkın gerçekten morali bozuluyor.

Tepki gösteriyor..

Ne yazık ki herşey ulu orta yerde seyrederken, Ak Parti’nin halen de böyle sahtekâr, rantiyeci, üçkagıtçı insanlarla kalkıp oturması gerçekten düşündürücüdür.

Bu virüsler, gerek bürokraside olsun, gerek sivil toplum kuruluşlarında olsun nerede olursa olsun, halkın Ak Parti hakkındaki düşündüklerine gölge düşürmeye neden oluyorlar.

Bir türlü nedenini bilemiyoruz.

***

Gerek 13 yıllık Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı dönemi olsun ve gerekse 1,5 yıllık Sayın Davutoğlu’nun Başbakanlığı dönemi olsun her nedense Ak Parti bir türlü kendi içini temizleyerek böylesine yalaka, rantiyeci insanlardan arındırılmaması gerçekten manidardır.

İster Cumhurbaşkanımız olsun, ister Başbakanımız olsun, bu her iki zat çok büyük siyasi tecrübelere sahip oldukları halde tabiri caizse kitap gibi insanları alnından okuyabilecek zekaya sahip olmalarına rağmen, partiyi bir türlü bu yanlış, şaibeli, bakteriyel unsurlardan kurtaramadıklarına doğrusu bir türlü anlam verilemiyor.

Ama bu da bir gerçektir ki;

Bugün bölgede eğer halen PKK olsun, onun arka bahçesi durumunda olan HDP olsun yada diğer bazı siyasi yapılanmalar olsun, direnişe geçerek güvenlik güçlerine karşı savaşabiliyorlarsa ve iki de bir güvenlik güçlerine şehit verdiriyorlarsa bilinmelidir ki İçişleri Bakanlığı bünyesinde çok büyük bir zafiyet söz konusudur.

İçişleri Bakanlığının bu olayları, yani bu her Allahın günü verilen şehit sayılarına karşı sanki umursar gibi görüntü veriliyorsa da, vaziyet ayrı bir düşünce üretiyor.

Evet, bölge üzerinde neredeyse 14 yıldan beri İçişleri Bakanlığı bünyesindeki teröre karşı verilen mücadelenin, bir türlü başarıya ulaşmaması, bölge kamuoyu nezdinde hep soru işaretlerine neden oluyor.

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığını 10 yıldan fazla üstlenen hemşerimiz Mehmet Mehdi Eker’in yaptığı uygulamaların neredeyse yüzde 70’i anti demokratik, yanlı ve ranta dayalı uygulamalar olduğundan hiç kimsenin kuşkusuz yok..

Çünkü, kuşku götürmez gerçeklerdir..

Arazi toplulaştırması…

Adeta bu bölgede uyandırılan bir fitne gibi..

Köylüler arasında çıkan anlaşmazlık ve kavgaların temel nedenlerden birisi de; "arazi toplulaştırmalarındaki" keyfiyet ve rant temini…

Bazı köylerde, "hazine ve mera" arazilerinin, ranta dayalı olarak peşkeş edilmesi..

Ve yine bazı "muhtarların" tapulu arazisiymiş gibi, gösterilip, kayıt altına alınma yolsuzlukları.

Özellikle İçişleri eski Bakanı Beşir Atalay’ın sık sık Mehdi Eker’le bölgeye gelip-gitmesi ve valilikler üzerine uyguladıkları politik siyasi baskılar da şüphe götürmez olaylardandır..

Ki elle tutulur, gözle görülür, nice resmi evrak üzerinde yapılan sahtecilikler.. Ve bu sahte evrakları meşrulaştıran, yasal kimlik kazandıran nice imzaların, oluşturduğu yolsuzluk ve usulsüzlükler..

Bunlardan birisi de, Diyarbakır Yenişehir Mahallesine bağlı Sarıyatak Köyünün "muhtarlığı ve buradaki arazi toplulaştırması.?"

Skandal belgeler, sahte muhtarlığın ve muhtar heyetinin, yasallaştırılma hususu...

Ki bu da, İçişleri eski bakanı Beşir Atalay’ın imzasıyla yasallaştırılmış(!)..

Defalarca buradan yazdık, çizdik.

Bunun gibi daha nice nice skandal uygulamalar?

***

Halen de aynı o muhtarın bütün yolsuzlukları, edepsizlikleri, yasadışı uygulamaları devam etmektedir.

Ne yazık ki 2010’dan şimdiye kadar devam etmekle beraber, Yenişehir Kaymakamlığı bile bu yolsuzluklarla birlikte aynı o muhtarı sahte rapor tanzim ederek koruma altına alması da ayrı bir skandal vaka.

Diyarbakır'ı ve Diyarbakır ahalisini, kamuoyunu arkadan vururcasına içten yıkmasına sebeb veren bu tür yolsuzluklar zincirinin devam etmesi, kesintisiz sürmesi de, ayrı bir gaflet hali..

Kamuoyunda bizim tespit etmeye çalıştığımız bazı olumsuzlukların Ak Parti iktidarı içinde, böylesi siyasilerin insiyatifinde devam etmesi halinde korkarız ki, bu hamur daha çok su çekecek misali bu terör olayları Diyarbakır ve bölgenin içinden çıkmayacak ve devlet bunlarla çok yorulacak gibi geliyor.

Velev ki, Cumhurbaşkanımızın tüm çabaları olsun, Başbakanın çok güzel milli duygularla dolu konuşmaları olsun, fakat bu doyurucu konuşmalara rağmen madalyonun diğer yüzüne bakınca; kirli, rant peşinde koşturan, ihaleci siyasilerin uzantıları devam ediyorsa ve resmi bürokratlar bunların etkisi altında kalıyorsa…

Bu demektir ki, bölge coğrafyası, büyük bir ihanetle karşı karşıyadır.

Bizim buradan devlet büyüklerine karşı kamuoyu adına söylemek istediğimiz olay şu;

Gerek yeni milletvekilleri olsun, gerek eskiden hem bakanlık yapmış hem de milletvekilliği yapmış ama bir türlü bir baltaya sap olamamış kişiler olsun, bu bölgede halen de ön planda rol oynadıkları görünüyor olması gerek parti için gerek halk için iyi değildir.

***

Kamuoyunun istek ve talepleri şu yöndedir;

‘’Sakın, zinhar, artık yeter!’’

Denenmiş, denenmez örneği ile siz ey siyasiler!

Lütfen ellerinizi devlet bürokratlarının yakasından çekiniz.

Siyasi rant peşinden giderek devletin valilerini ve kaymakamlarını kendi emellerinize alet etmeyiniz.

Zira görünen budur ki;

Özelikle kamunun bazı kurum ve kuruluşlarının müdürleri, çok rahatsızlık içerisinde görev yapıyorlar.

Hem de birilerinin baskıları altında yapıyorlar.

Özellikle Devlet Su İşlerinin bölgedeki bazı ihalelerindeki yolsuzluklar, adam kayırma, çıkar ve rant paralelindeki yapılan projelerdeki muhteva değişikliği dikkatten kaçmıyor.

Hele hele, şu Karayolları rezaletine bakın.

Yaptıkları bazı gizli uygulamalar…

Birilerine devlete zarar verme pahasına bile olsa, para kazandırma kirliliği şaibesi, Karayolları 9. bölge müdürlüğünden kalkmıyor bir türlü.

Zira gerçek budur ki;

‘’ŞUYU VUKUNDAN BETERDİR’’ örneğinden yola çıkarsak bu olay her şeyi ele veriyor.

Bundan 15-20 gün önce Diyarbakır Söz Gazetesinin manşetinden büyük puntolarla bunlar yazılmıştı.

Gerek Karayolları olsun ve gerek Devlet Su İşleri olsun, bünyesinde yapılan adam kayırma oyunları ve çıkan kirli şaibelere karşı herhangi bir yanıt alınamadı.

Hele hele bölgedeki yapılan terörle mücadele şekli apayrı bir garabet.

İyi ki Türk Silahlı Kuvvetlerinin, özellikle 7 Kolordu Komutanlığı bünyesinde yapılan askeri mücadele var.

Eğer bu mücadele olmasaydı inanın sevgili okular iktidar partisi olan Ak Parti’nin il ve ilçe teşkilatları bünyesinde bulunan insanlar ve o paralelde gizliden gizliye PKK ile yapılan işbirliği bu memleketi daha çok uzun bir süre uğraştıracaktı...

Ama Allaha şükürler olsun.

Gerçekten Başbakanlık tez elden terörle mücadele için askeri birlikleri devreye soktu. Polisle iç içe verilen mücadeleye rağmen halen de Nusaybin gibi, Cizre gibi, Silopi gibi, Dargeçit gibi bazı bölgelerde şehit veriliyor.

Bu da kamuoyunu içten yaralıyor.

***

Evet, 3 gündür sohbetimizin başlığı olarak kullandığımız ‘’OSMANLIYI SUKUTA DÜŞÜREN FAKTÖR NEDİR?’’ başlıklı yazımızın hulasesi budur.

Yakın tarihimiz boyunca her nedense devletin bünyesine, devlet gibi düşünmeyen nesnelerin varlığı ve devlet büyüklerinin yanlarına yalakaların sızdırılmaları netice itibarı ile millete, devlete ve ülkeye hep telafisi mümkün olmayan zararlara neden olmuştur.

Tıpkı bugün bölgede Ak Partili olmadıkları halde Ak Partinin bünyesine yerleştirilmiş nice PKK’lıların varlığı gibi.

Bunun sebebi mucibesi de iktidarın nimetlerinden faydalanmasıdır.

Sultan Abdülhamit’i tahtan indiren faktör..

Osmanlıyı sukuta düşüren yani her gün biraz daha inişe sürükleyen ana neden ve temel unsur, devletin bünyesine sızdırılmış gizli ajanların varlığı idi.

Hem Yahudilerle işbirliği yapıyorlardı, hem de İngiliz siyaseti ile işbirliği yapıyorlardı.

Nitekim Çanakkale Zaferine rağmen 3 yıl sonra İngilizlerin tek bir kurşun atmadan elini kolunu sallayarak İstanbul’a girmesi gibi..

Ki devleti bu şekille içten yıkabildiler.

İngilizlerle anlaşan İttihat ve Terakki Cemiyetinin uzantısı olan bir çok Cumhuriyetçi çetelerin işin içinde rol oynadıkları aşikardır.

Kimse bunu inkar edemez.

Tıpkı bugün, günümüzde 14 yıl boyunca Ak Partinin bünyesinde çalışıp siyaset yapan bazı bölge milletvekilleri ile bazı bakanların gizliden gizliye "oynadıkları" büyük rol aşikardır.

Hani demişler ya ‘’GAH BU YANA, GAH O YANA’’ kendilerini kıvırmışlardır.

Eğer devlet yetkilileri bölge barışıyla ilgili ciddi ve radikal bir arayış içerisinde iseler; lütfen bu yalaka, rantiyeci, ihaleci, yüzde 10 komisyoncuları bölgeye göndermesinler.

Bölgeden arındırsınlar.

Bazı valilerin ve kaymakamların, hatta bazı kamu kurum ve kuruluşlarındaki atamalar bile bunların eliyle yapılıyor..,

Ki bunu ‘’HİNDİSTAN’DAKİ SAĞIR SULTAN’’ dahi biliyor.

Hele hele, son zamanlarda Basın İlan Kurumu gibi içten içe şaibelerle dolu, kirli uygulamaları, Diyarbakır’a gelip oturması ve gazetelerin aldığı resmi ilanlardan yüzde 15 komisyon olarak alıp, kasasına koyması da ayrı bir garabettir.

Üstüne üstlük bu yetmiyormuş gibi, yerel bir gazetenin sahibi olan bir adamın hem de geçmişi hiç te iyi olmayan şaibeli bir kişinin, Ak Parti’nin hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş tarafından buraya atanması, gerçekten baştan buraya kadar tüm söylemiş olduğumuz tespitlerin kanıtlayıcı bir delilidir.

Ve sorgusudur…