OTORİTENİN HÂKİMİYETİ ESASTIR!
Eklenme: 12/30/2014 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.Bilindiği üzere, iki yıldan beri Ak Parti iktidarı “Analar ağlamasın, gözyaşları dökülmesin, ekonomik gelişmeler, sıkıntıya uğramasın” diye “Barış Süreci” için çok büyük çaba göstermiştir ve göstermeye de devam ediyor.Özellikle Cumhurbaşkanı muhterem Recep Tayyip Erdoğan’ın, Başbakanlığının ilk dönemlerinde “Kürt Sorunu, benim sorunumdur” demesi, bölgede büyük bir ümit kaynağı olmuştu.Bir buçuk yıl gibi geçmiş bir süreçte çatışma söz konusu olmadı, dağdan cenazeler gelmedi, halk çok büyük memnuniyet ve rahatlık içerisinde yaşamını biçimlendiriyordu.Fakat her zaman olduğu gibi yine devletin bu fedakârlığını, Cumhurbaşkanlığının dirayeti birilerini rahatsız etti.Tıpkı İttihat Terakki partisinin dönemindeki gizli ajanların kol gezdiği dönemlerde ki gibi. Çünkü Osmanlı Devletini yok edebilmek için özellikle Sultan Abdülhamit’i sahte fetvalarla alaşağı ettiler ve devlet I. Dünya Savaşı’na sokup, yenik duruma düşürdüler.Olan oldu, biten bitti!Bakınız, AK Parti hükümeti gerçekten 12 yıldan beri ülkenin refahı için, mutluluğu için çalışan, ekonomik sıkıntıların giderilmesine çaba gösteren bir iktidar.Ki bu iktidarın başında bir Cumhurbaşkanı ve bir de Başbakan var.Türkiye; bu durum karşısında yani devletin ciddi bir devlet olabilme şeklini yaşarken, tabiatıyla eskisi gibi ülke içinde gizliden gizliye kol gezen ajanlar bunu sindiremiyor.Bu ajanlar gerek dış ve gerek iç mihraktan olsun, her an için olayları ateşlemek için suyla değil, körükle olayların üzerine gitmektedirler.Fesat, fitne, bozgunculuk yaratmaktadırlar.Dün olduğu gibi bugün de.***Fitne unsurları, "ülkeyi" karıştırmak için tek başına baldırı çıplak üç-beş tane gençle değil, arkasında duran piyon tetikçi oluşumların işbirliğiyle kaos üretmektedir.Ülkede yeşermeye başlayan, huzuru, refahı, mutluluğu bir an evvel yok etmek için hemen düğmeye basıyorlar.İşte en sıcak hadise.6–7 Ekim olaylarını gerçekleştirdiler ki “Barış Süreci” baltalansın.Elbette ki, bunda da başarılı olamadılar.Nitekim Hükümet ve Bakanlar Kurulu, “Barış Sürecini” geliştirmek için, güzel kararlar almaya teşebbüs ederken bu kez Cizre olayları patlak verdi.Kaşla göz arasında 3 kişi öldürüldü.Ama ne yazık ki bu arada kim ne yapıyorsa yanında kar kalıyor.6–7 Ekim olaylarında, 50 kişi öldü. Hani failleri?Kim kimi öldürdü, hala meçhul?Ne yazık ki olup biten karşısında Devlet; nerede ise hâkimiyetini, otoritesini yavaş yavaş gevşetmiş durumda.***Hüda-Par ile PKK karşı karşıya getiriliyor; ama devlet hâkimiyeti nerede ise gölgeye düşürülüyor gibi gösteriliyor.Halkın ümidi devletin polisi iken, otoritenin varlığı iken, maalesef Diyarbakır’ımızın bile bazı semtlerini gece işgal eden terör odakları rahatlıkla milletten kimlik isteyebiliyor.Böyle olunca, halk yavaş yavaş devletin yanında yer almak yerine, terör odaklarının yanında yer almak zorunda kalıyor.Bu durum bir nevi halkın ümitsizliğe sürüklenme halidir.Politika gereği, iktidar partisi nerede ise terör odaklarını kendine muhatap tutup, pazarlığa oturma yanlışlığı içerisindedir.Bu durum karşısında karşı taraf oldukça palazlanıyor, yüz alıyor.Artık PKK’nın kilit adamı durumunda olan Abdullah Öcalan dahi nerede ise arka plana atılmak isteniyor.* * *Evet. Bu tür provokasyonların içine giren gizli insanlar, sanki bu yörenin insanı değilmiş gibi acımasızca insanları öldürebiliyorlar, yol kesebiliyorlar.Ama görüntü bakımından konuşmaları, giyim kuşamları, hiç de Doğu ve Güneydoğu insanlarına benzemiyor.Cizre halkı diyor ki; “İki gün önce bizi vuranların hiçbirisi de Cizreli değildi; çünkü biz birbirimizi tanıyoruz.Kuzey Irak’tan kaçan yezidi Kürtlerinin gençlerine benziyor veyahut gayri İslami bazı terör odakları görüntüsünü veriyorlar”Ama ne yazık ki tüm bu olayların yanında devlet otoritesini, varlığını ve hâkimiyetini simgeleyen ve koruyan Emniyet teşkilatı, bu olayın üzerine sanki pek gitmek istemiyor.Vatandaşın aklına gelen ilk düşünce; “Polis, artık nemelazım” dercesine hareket ediyor.Zira polisler yıllar yılı çalıştılar ise de gerek PKK, gerek Hizbullah karşısında dik duran polis bugün nerede ise adeta pasifize edilecek olaylarla karşı karşıya.Polis ne yapıyorsa, nerede ise suçlu duruma düşüyor.Gezi olayından tut, Kobani olaylarına kadar.Ve daha neler neler…Polis bu tür olaylarda bu şekilde suçlanıyorsa ve pasifize edilmek isteniyorsa, o zaman bölgede çalışan vatandaş günlük yaşamını huzurlu bir şekilde sağlayamıyor demektir.Diyarbakır’ın bazı semtleri “vur kaç” misali.Bazıları yoldan geçen vatandaşları durdurup kimlik soruyorsa, polis de ortada görünmüyorsa, durum gerçekten çok hazindir.Zira demokrasilerde olsun, liberalizmde olsun, her ne olursa olsun, toplumları toplum eden, devletleri devlet eden otoritedir ve bu otoriteyi sağlayan da "güvenlik" birimleridir.Otorite, güvenliğe aittir.Boşuna söylenmiş bir söz değildir; 'Otorite hâkimiyeti esas olduğu gibi, kamu huzuru da önemlidir?"İkisi bir birini tamamlayan ana etkenlerdir.Biri diğerisiz olamaz.***Elbette ki, polisin bir yanlışlığı varsa, "o yanlışlığı ne ise" hak ettiği cezayı alması gerekir.Hiç kimse dokunulmaz değildir.Ama “keyfe ma yeşa” rasgele, kendilerini polisten daha öte görevlerde görüyorlarsa, gerçekten “iş yaş” demekten başka bir şey bulamıyoruz.Bize göre gerek Cumhuriyet Başsavcılıkları olsun, gerek Valilikler olsun, bunlar el ele verip, İçişleri Bakanlığı’nın almış olduğu talimatları hiç taviz vermeden, terör odaklarının üzerine gitmesi gerekir.Bunu yapmazlarsa, Türkiye yeni bir uçurumun kenarına düşebilir.Hani demişler ya “Perşembenin gelişi, Çarşambadan bellidir”Her zaman söylediğimiz gibi, Cumhurbaşkanının hâkimiyeti esastır, devletin temel taşıdır ve ana varlığıdır.En derin saygı ve sevgilerimle.