Sohbet serimize devam diyoruz.. 4üncü gündeyiz.. Ve Türkiye için, hatta yer küresi için tarihsel bir tespit olan ve derinliği tartışılmaz olan başlıktaki ifade ise yerini koruyor! Hazin olan şudur ki; dünyanın yekn hali, tüm mevcudiyetiyle hem Allahtan, hem de insani vasıftan yoksun!
çünkü insanlık kalitesi Ahsen-i Takvimden Cehennem Vasfına layık görülen cani bir kitleye dönüşmüştür.. Tamamen, insani ve vicdani karakterini yitirmiş, iman ve inanç şuurundan sapmış, sapkın bir anlayışın ve şeytani bir ruhun peşinde sürükleniyor.. İşte yer küresi, enva-i şiddetin, terörün, kanın, gözyaşının ve şiddetin, savaşların, soykırıma varan zulüm -karlıkların yaşandığı bir; arenaya dönüşmüş durumda
***
Allah kavramını tanımıyor.. Zira, kalbinde ve insan karakterinde Allah korkusu yok.. Allahın varlık bilincini yitirmiş.. Esfelis-safiline müstahak olmuş Tamamen ruhsuz kuru bir kemik iskeletinden ibaret Her türlü suçu, günahı, haramı mubah görmektedir İnsan kanı üzerinde; yönetimler oluşturulmaya çalışılıyorYani yabani bir hayat yaşıyor mevcut insanlık bugün
***
Dünya, özellikle İslam dünyası ve özelde Türkiyemiz işte böylesi bir atmosferin vesayeti altında toplumsal bir benlik kaybıyla, karşı karşıya! İşte en bariz örnek, 85 milyon insanı temsil eden TBMMnin hal-i durumu.. Ve ülke yönetiminde yer alan siyaset ve rakibi olan muhalefet Kısacası; siyaset arenasındaki kavgadan mütevellit yumruklaşma hali, neyi anlatıyor? Söylediklerimizi anlatmıyor mu? Anlatıyor
***
Siyaset dünyası, particilik, milli iradeyi temsil etme görevinden sıyrılmış patırtıcılık yapıyor. Tefrikayı yaratıyor, bölücülük yapıyor.
Hem de bölünmüşlüğün, tefrikanın 70 bin oyunlarıyla bunlar yapılıyor.. Dün gizli yapılıyordu, bugün artık aleni yapılıyor Meşruiyet kazanıyor ve o meşruiyet meşrutiyete dönüştürülüyor ise de meşrutiyet de yok, hürriyet de yok, hiçbir şey de yok.
***
Hep ifade ediyorum Geleneğimiz, göreneğimiz gereği gerçekleri orta yerde açıklayan, insanları doğru yola davet eden kutsal bir kitabımız var.. Ki o da Kuran-ı Kerimdir Öyle ise, gelin devlet ve millet el ele verip, buna sarılalım.. Kendimize kurtuluş çaresi bulalım.. Ama nerde? Neden derseniz; millet her daim, hazır kıta olarak bu imanlı ve şuurlu yolda yürümeye hazır, amma velkin patırtılı partilerin siyaseti ne yazık ki buna hazır değiller
***
çünkü inanç noktasında zafiyet içerisindeler ve işlerine gelmiyor. Onlar için kurtuluş çaresi (!)1909larda kurulan İttihat Terakki Partisinin anlayışıdır Nitekim bu anlayışın proje ve planları cumhuriyet döneminde devam ederek, kendini geliştirdi Nitekim ondan sonraki gelen muhafazakr partiler de her ne kadar o anlayışa karşı görünümde kavgalı olarak kendisini gösteriyorsa da, gerçeğinde maneviyat yoktur.. Var olan, maddi kavgadır ve sunidir, yapaydır. Zira anlayış aynı anlayıştır.
***
İşte AK Parti.. Şimdi, AK Parti iktidarı, eğer ilk hazırladığı parti tüzüğünde bugünkü halinin tek bir kelimesi varsa, kimse hiçbir yorum yapamaz, eleştiremez, tepki koyamaz çünkü ne yaparlarsa yapsınlar haklıdırlar. Tüzüğünde var.. Ama gel gör ki; o günkü misyon, o günkü parti tüzüğü, bugünkü hal-i durumun zerresini, içermediği gibi kabul etmiyor.. Onun içindir ki; herkes AK Parti için şunu söylüyor; neden 2002 ruhundan saptın diye Bugün, temsilciler ve konuşmacılar adeta CHPnin anlayışını temsil ediyorlar.
***
Mevcut siyasi faslı bir kenara bırakıp, yerel mevzulara gelelim! Hiç kuşkusuz ki, Türkiyenin en önemli kurumlarından olan üniversitelerimiz, devletin ve milletin adeta can damarlarıdır çünkü nesilleri yarına yetiştiren, bir kurumdur!. İşte bu eğitim nefesi ve can damarları olmadığı zaman, ülke de millet de tabiri caizse ruhsuz bir vücuda döner Amma velakin bazı üniversitelerimiz var ki; değil nefes, değil can damarı, bilakis mevcudiyeti tarumar eden bir işlem ve yönetime sahip!?.
***
İşte, Dicle Üniversitemiz!.. Yıllar yılıdır siyasi, ideolojik ve rant çarkı içerisinde, asli misyonundan uzak bir anlayışın hegemonyası altında; varlık göstermiştir Bu iddiamız, mevcut bugünkü yönetim ya da Rektör için salt değil.. Gelen gidenlerin bilaistisna tümü Halk deyimiyle, gelen gideni aratmıştır.. Özellikle Sedat Arıtürkten sonra gelen Mehmet Özaydından başlamak üzere, günümüze gelirsek; karşımıza çıkan tablo ah ki ah dedirtiyor Vahameti yüksek bir resim var
***
Sormak istiyorum
Allah aşkına! Dicle Üniversitesi adam yetiştirip, ilim ve irfan yuvası olduğu inancının neresindedir?.. Biri cevap verebilir mi?!.. Sanmıyorum.. Veren de, kem-kümle söze başlar.. İşte, üniversite, paha biçilmez arazileri Nerdeyse 20 yıldan beri peşkeş edilerek, arsa mafyası tarafından işgal edilmiş
***
Tıp Fakültesine bakıyoruz, vatandaş orada gidip yatarken ilaç bulamıyor. Dışarıdan ilaç temin edebiliyor, doktorun yazdığı ilacı ancak kendi parasıyla alabiliyor. Hele şu İlahiyat Fakültesine bakalım. İlahiyat Fakültesindeki bazı çok değerli hocalarımız var ki onları tenzih ediyoruz. Ama bünyesinden öylesine bu ilim ve irfan yuvası olarak bilinen fakülteyi temsil eden dekanından tutun da bazı öğretim üyelerine kadar, ne hadise inananlar var, ne ayeti doğru dürüst anlamak isteyenler var? Ne de; okudukları eğitimin ve müfredatın yolundadırlar.
Onların elinde yetişen öğrenciden ne keramet beklenir.
***
Burada isimleri söyleyip de deşifre etmek istemiyorum. çok isim var.. Ama yıllar öncesinden FETÖ kadrosundan Ahmet Keleşinden tutun da, kimler kimler diye sıralayabiliriz Adeta macera merkezi Üniversite! İlahiyatçılıkla, inançla, imanla, dinle hiç alakası olmayan insanları görüyoruz bu fakültemizde.. Der demez insan sorguluyor. Böyle ilahiyat fakültesi mi olur?
* * *
Hele ki, HUKUK FAKÜLTESİnin manzarası.. Seyre doyulmaz bir hal içerisinde Yaşanan ve yaşatılanlar karşısında; insanlar illallah diyor Malum, hukuk fakültesinde okuyup, hukukçu olarak yetişenler, ya hkim, ya savcı veyahut da avukat oluyorlar Ya da öğretim üyesi olarak üniversitelerinde kalıyorlar İşleyiş böyle..
***
Az sonra aktaracağım mevzu noktasında öncelikle ifade edeyim Elbette ki hepsini kastetmiyoruz. çok değerli insanlarımız da var.
Tabi değerli olma karakterleri o fakültede yetişmiş olmalarına yönelik değildir.. Aile terbiyesiyle yetişenleri kast ederek, onları tenzih ediyoruz. Ama bazıları var ki, aile terbiyesinin zerresini taşımıyor.. İşte onların ekseriyeti; hukuku katledenler olarak karşımıza çıkıyorlar
***
Bir örnek vermek istiyorum D.Ü. Hukuk Fakültesinde yetişip de mezun ettiği öğrencilerine bilirkişi uzmanlığı hakkında para karşılığında danışmanlık yapan hocaların var olması, çok düşündürücü! Bunların başını çeken de Nihat Taşdelen.
Bu Nihat Taşdelen denilen insan, hala da Dicle Üniversitesinde Doçent olarak hayatını sürdürüyor.. Mezun olup avukatlık yapan ve özellikle iş mahkemelerinde bilirkişilik görevini üstlenen avukatlara, bu zat-ı namuhterem danışmanlık yapıyor İşte böylesi bir kişinin hala üniversitenin içerisinde barındırılıyor olması, o üniversitenin, o fakültenin ayıbı değil midir?
Rant mıdır, tedrisat mıdır, öğretim üyeliği midir?
Ya bir de Profesör unvanı alan Fazıl Hüsnü Erdeme ne diyeceksiniz?
Gh AK Parti MKYK üyesi oluyor, gh oradan çıkıyor, gh muhafazakr sağcı olarak kendini gösteriyor, siyasi partilerin koridorlarında geziniyor Ama ruhu, karakteri soldur. Gizli solcudur ve neidüğünü de göstermiyor.
Sol fikriyatını CHPde göstermiyor, HDP yanlısı olarak bilinir.
Ki bu da kesindir..
Ya bir de Vahap Coşkun var..
Ona ne diyorsunuz?
Fi tarihinde fakülteyi karıştıran, öğrencileri hükümete karşı ayaklandıran anlayışa rağmen hala da Hukuk Fakültesinde görev yapıyor.
Uzun süreden beri hala da oraya çöreklenmiş nice zevat var.
* * *
Gelirsek, Üniversitesinin arazilerinin peşkeş edilme mevzusuna
Onu da, Diyarbakır Sözün dünkü manşet haberinde görüyoruz
Manşet haberin başlığı;
İMARLI ARAZİLER MARKAJA ALINDI..
Bu haberi satırbaşları noktasında size aktaracağız.. çünkü yarınki yazımızda Allah izin verirse tüm detayıyla bu haberin muhtevasını, derinliğine inerek, yorumlayacağız
Haberin satır başları şöyle;
Dicle Üniversitesinde imar değişikliği yapılan 2007 dönümlük alanın ranta açıldığını ileri süren STKlar, hukuki mücadele başlatacaklarını belirtirken, kentin kültürüne, doğasına sahip çıkacaklarını iddia etti.
Dicle Üniversitesi Rektörlüğünce kurulan bir komisyon tarafından üniversite bünyesindeki 157 hektar alan, kentsel gelişim alanı olarak düzenlenerek imara açıldı. Üniversiteye ait alan toplamda 19500 dönüm alandan imar revizyonu yapılan ve satışı planlanan alan 2007 dönümde ticari alan olarak imar planında değişiklik yapıldı.
Şehir Plancıları Odası olarak, TMMOB İl Koordinasyon Kurulu, Diyarbakır Barosu çevre ve Kent Komisyonu, DTSO, Ekoloji Derneği, siyasi partiler ve çeşitli STKların olduğu bileşenler Dicle Üniversitesindeki imar değişikliğinin rahata yönelik olduğunu belirterek, Soykırım niteliğinde suç işleniyor, bunun cezalandırılması gerekir denildi.
***
Bir başka haber daha!?. Yine Dicle Üniversitesi ve yine işgal edilen arazilerle alakalı..
Haber dikkat çekici
İşgal Edilen Araziler..
Spottaki ifade
çiftçi Nurettin Özkılıçın Dicle Üniversitesi Rektörlüğüne yazdığı şikyet dilekçesinde 1180 dönüm ekilebilir tarlanın gece yarısı üç traktörle işgal edilerek ekim yapıldığını bildirdi.
Bu haberi kime anlatıyor acaba bu vatandaşımız!?
Üçüncü bir haber;
METRUK YAPI ALARMI!
Diyarbakırın Bağlar Belediyesi, ilçede son dört yılda 500den fazla metruk yapının belediye imknlarıyla ortadan kaldırıldığına dikkat çekerek acil durum arz eden 20 yapının da en kısa zamanda yıktırılacağını açıklarken, kentsel dönüşüme karşı çıkılmasına da tepki gösterdi.
Dördüncü haberin başlığı ise aynen şöyle;
ATIL ARAZİYE MERCİMEK EKTİ
Vs. vs.
***
Sevgili dostlar.
Bu haberlerin detaylarını yarına bırakacağız.
Ama her şeyden evvel, Dicle Üniversitesi bir devlet kurumudur.
Kişilere özel olarak kurulmuş bir kurum değildir.
Bu keyfe mayeşa tutum, kimsenin keyfiyetine bırakılamaz.
Herkes kendine mutlaka çekidüzen vermelidir.
Bunun peşini de bırakmayacağız.
Özellikle Hukuk Fakültesi bünyesindeki olup biten maceraları, Sayın Rektörün dikkatine sunuyoruz.
Ve diyoruz ki; hayrola!
Yıllardan beri bu Nihat Taşdelenin orada çöreklenmesi neye alamettir?
Biri iki kelam etsin..
En derin saygı ve sevgilerimle.
Failed to load the video