RAMAZAN AYINA GİRERKEN!
Eklenme: 6/6/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi Ramazan ayı; İslam dünyası için, insanları Allah’a yaklaştıran müjdeleyici bir aylık ibadet sürecidir, mekânıdır ve Allah’la sözleşme halidir.

Kişi veya kişilerin, her platformda “Allah’a nasıl yaklaşırım” anlayışıyla hareket ederek, bir ay süreyle yoluna devam etmesi lazım.

Ama Ramazan’dan önceki tüm olumsuzluklardan, yanlışlıklardan, hata ve günahlardan sıyrılmak amacıyla hazırlanarak bir ay boyunca yoluna devam etmesi gerekir.

Evet, İslam dünyası için Kur’anın emriyle, sünnet-i seniyyenin uygulamalarıyla 1437 yıldan beri bünyesinde İslam misyonunu sembolize eden kutsal bir aydır.

Bediüzzaman Hazretleri şöyle diyor;

“Oruç, hayat-ı içtimaiyeyi insaniyeye baktığı cihetle, yani insanların toplumsal hayat akışlarını dengelemek suretiyle çok hikmetlerinden bir hikmeti de şudur ki insanlar maişet cihetinde muhtelif bir surette halk edilmişler, Cenab-ı Hak, o ihtilafa binaen zenginleri fukaraların yardımlaşmasına davet ediyor.

Hâlbuki zenginler fukaranın acınacak acı hallerini ve açlıklarını oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler.

Eğer oruç olmazsa, nefsine tapan ve nefsinin kötü haline esir düşen nice zenginler bulunabilir ki açlık ve fakirlik ne kadar elim ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak edemez.

Zira zenginlik ve servet varlığı zaman zaman sahiplerini gaflet uykusundan ve saptıran yollardan kurtaramadığı gibi fâkirlerin perişanlık hallerini de o gaflet içinde hatırlamayabilir.

Ancak Ramazan ayı tüm bunları ortadan kaldırır ve o açlık seviyesini fakirlerin her zaman çektiği gibi, zenginlerin de bu ayda çekeceği muhakkaktır.

Belki bu açlığın acılığı sayesinde kendine gelir, dest-i muavenet denilen yardım elini fakirlere doğru uzatır.

Bu cihette insaniyetteki hemcinsine (insanoğluna) şefkat ise şükr-i hakikinin bir esasıdır.

İnsanlara acıma, şefkat, Allah’ın nimetlerine karşı bir teşekkürün varlığı söz konusu olur.

Hangi fert, birey olursa olsun kendinden bir cihette daha fakiri bulabilir.

Ona karşı şefkat ve merhamet beslemeye mükelleftir.

Eğer nefsine açlık çektirme mecburiyeti olmazsa şefkat vasıtasıyla muavenete (yardımlaşmaya) mükellef olduğu ihsanı ve yardımı yapamaz.

Yapsa da tam olamaz.

Çünkü hakiki o haleti kendi nefsinde hissetmiyor ki başkasında görsün”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi bugün Ramazan-ı Şerif’in başlangıcı, birinci günüdür.

Rabbim, tüm İslam dünyasına ve Müslümanlara hakiki bir ibadet yapmakla beraber, samimi, ciddi ve devamlı bir oruç ibadetini de hepimize eylesin ve herkesi saptırıcı, yanlış yol gösterici nefis ve şeytanın baskısından korusun.

Bu duaya “Âmin” diyoruz.

Ramazanın birinci günü olma hasebiyle, Ramazan ibadetinin ne kadar yüce bir ibadet olduğunu, az olsa bile köşemize başlık olarak aldık.

Evet, inanan kulları Allah’a yaklaştırarak Allah’ın şefkat, merhamet ve mağfiret isimlerine muhtaç olan her Müslüman için gereken ibadetlerin yapılması elbette ki bu aydadır.

***

Sevgili okurlar..

Ramazan-ı Şerif'in "bir ibadet ayı" olduğunu böylece burada paylaşmış olduk..

Ancak şahsi, kişisel veya toplumsal ibadetler elbette ki toplumumuzun, ümmetimizin olmazsa olmazıdır.

Toplumun ümmet haline getirilip güçlü bir ümmet anlayışıyla yola çıkabilmesi için, elbette ki ibadetlerini ihmal etmemesi gerekir.

Duayı unutmaması gerekir.

Kişilerin, “Allah’a yaklaşım tarzını nasıl yakalayacağı” arayışı içinde olması gerekir.

Ama inanan herkes için bu geçerlidir.

Hiç kuşkusuz ki, İslam’ın ana kural ve temellerinden olan beş ana unsurun başında gelen Namaz, Oruç, Hac, Zekat ve Kelime-i Şehadet’tir.

Şimdi tüm bunların mutlak bir serbestiyet, hürriyet içinde yaşanabilmesi için, her şeyden evvel milletimizin ruhuna, gelenek ve göreneklerine uygun "ortam" olması gerekir…

Yani milli iradeyi, milletin anlayışı paralelinde uygulamak..

Hukuk ve adalet anlayışı içerisinde milletti yönetebilmek…

Gerçek manada zulümden uzak, adaleti temsil eden devlet yönetimi olmalıdır..

Ki devleti yöneten sağlam karakterli iradelerin varlığı her şeyin başında gelir ve olmazsa olmazıdır.

Eğer milleti temsilen ümmetin inandığı inanç prensibi içerisinde milli irade gerçek manada temsil edilmemiş veyahut edilmiyorsa, o zaman milletin yaptığı ve inandığı hiçbir ibadet, gerçek manada ibadet ruhunu taşıyamaz…

Allah'ın nezdinde de geçerli olamaz.

Zira, Allah’la insan arasındaki yapılması gereken böylesine ibadetler, mutlaka İslam’ın ana ruhuna uygun olmalıdır..

Eğer ki, inanmayan, milli iradeyi yanlış yönlere çeken emperyalist batı dünyasından ilham alarak, İslamiyet’i o paralelde millete tanıtan bir düzen ve sistemin uygulanması söz konusu ise, o millet hiçbir zaman payidar olamaz.

O devlet ve o ülke hedefine ulaşamaz ve yapılan ibadetler de gerçekten “Ke en lem yekûn” olur.

Ki her şeyin başını çeken İslam’ın başlıca emirlerinden birisi de; “Emr-i Maruf” güzel şeyleri uygulamak “Nehy-il An’ül Münker” kötülükleri yasaklamaktır.

Bu olunca, yukarıda saydığımız İslam’ın ana başlıklarıyla birlikte uygulanır ve toplum o ibadetlerin yapılmasıyla huzur bulur.

Otoriteyi elinde tutan devlet büyükleriyle aynı inancı paylaşır ve huzura kavuşur.

İşte oruç ibadetinin, namaz ibadetinin, hacca gitme ve zekat verme ibadetinin yolu bu ana ilkelerden geçiyor.

Yoksa yıllardan beri emperyalist batı dünyasından, yani İngiltere, Fransa, ABD ve BM’nin direktifleriyle içimize ithal edilmiş batıl ve yozlaşmış bir düzeni yasallaştırılarak uygulanması ve milletin de buna “Evet” deyip kabullenmesi, yüce İslam dini bunu hiçbir suretle bünyesine taşıyamaz, kabullenemez.

Ve ona “Evet” deyip kabullenen topluma da Müslüman denilemez..

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Ülkenin bölünmez bütünlüğüyle, milletin vahdet ve ittihadı çerçevesinde yola çıkarken, gerçekten bugünkü devletimizi yöneten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her platformda yaptığı konuşmaları can kulağıyla dinlemek gerekiyor.

O konuşmalardan çok büyük ders-i ibret almak lazım.

Bugüne kadar gelen giden hiçbir devlet büyüğü gerek Başbakanlar olsun, gerek Cumhurbaşkanları olsun, resmi dil olarak milletin huzuruna çıkıp Avrupa’nın gerçek kimliğini anlatamamıştır.

Avrupa’nın gerçek ruhunu tarif edememiştir.

Avrupa’nın hiçbir sözüne ve anlaşmasına güvenilmez inancını Erdoğan’dan başka kimse, dile getirip, taşıyamamıştır.

Bu itibarla bize göre bu halkın, Erdoğan’ın taşıdığı iman ve inançla dopdolu misyonuna sarılması gerekir.

İnanıyoruz ki Türkiye’nin hangi coğrafyasında olursa olsun, ister Doğu ve Güneydoğu olsun, ister İç Anadolu olsun, ister Türk’ü olsun, ister Kürt’ü olsun, Laz’ı olsun, Çerkez’i olsun, Arap’ı olsun, Acem’i olsun, her kim olursa olsun, nerede olursa olsun…

Erdoğan’ın bugünkü batı dünyasına karşı beslediği ciddiyete sahip çıkması lazım, desteklemesi lazım, yanında yer alması lazım.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

14 senelik Ak Partinin iktidarı dahil olmak üzere yıllardan beri ülkemizin değişik coğrafyalarında, devletin birçok kurum ve kuruluşları bünyesinde görev yapan bazı bürokratların yapmış olduğu yanlışlıklar, ne yazık ki toplumun zihnine çok önemli soru ve sorunları yaratmıştır.

Eskiye yönelik o batıl ve yanlış, yozlaştırılmış, skolastik, kat’i bürokrasi, bu toplum insanlarına çok zarar vermiştir.

Hiçbir zaman adil olmamışlar.

Hele hele geçmişe yönelik, kişisel çıkarını ön planda tutan bazı siyasetçilerin menfaat adına yola çıkmaları, aynı zamanda paralel bir unsurun varlığı ne yazık ki hala da Türkiye'yi derinden derine tahrip etmektedir.

Özellikle coğrafyamız olan Güneydoğu’da, özellikle Diyarbakır’ımızda, özellikle Ak Parti döneminde.

Öylesine kirlenmelerin varlığı söz konusudur ki insanın aklına durgunluk verir.

İster Valiliklerin bünyesinde çalışan bazı Vali Yardımcıları ve Kaymakamlar olsun, ister yargının bünyesindeki bazı yargıçların ve savcıların yanlış keyfiyete dayalı verdikleri kararlar olsun veya 1993’lerden bugüne dek süregelen JİTEM’in bünyesinde halka karşı yapılan uygulamalar olsun…

Bunlar gerçekten bu halkı tedirgin ediyor ve üzüyor..

Muhafazakâr geçinen iktidar partisi olan Ak Partiden de halkı uzaklaştırmaya neden olan unsurların başında gelmektedir.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Fazla başınızı ağrıtmayalım.

Ama inşallah yarın bu konuyu daha detayıyla, belge göstererek, harfi harfine, kelimesi kelimesine, günü gününe, saati saatine, geçmişe yönelik, özellikle Diyarbakır’da bazı paralelci Vali Yardımcıları ile Kaymakamların yaptıkları yasadışı işleri bu köşede sizinle paylaşacak ve tüm çıplaklığıyla gerçekleri kamuoyuna sunacağız.

Hem de “BİR VARMIŞ, BİR YOKMUŞ” başlığı altında.

Yakın geçmişimizi ipotek altına almak isteyen nice siyasi ve onlarla işbirliği yapan nice bazı bürokratların kirli halet-i ruhiyelerini ve yaptıkları yasa dışı kirlenmeleri belgelerle, serili başlıkla, sizinle paylaşmayı taahhüt ediyoruz..

Ve söz veriyoruz.

Zira elimizde hakikat var olduğu müddetçe, Allah’tan başka hiç kimseden çekinmiyoruz ve kimsenin kaşına gözüne de bakmıyoruz ve kimseye iftira etmiyoruz ve buna tenezzül de etmiyoruz.

Olup bitenleri, tarihi tarihine ders-i ibret olsun diye bu köşeden kamuoyuna yansıtıyoruz.

Bizim için bu temel bir görevdir.

Zira basının temel görevlerinin başında gelen de budur.

En derin saygı ve sevgilerimle.

İyi oruçlar, iyi iftarlar, iyi sahurlar, bol rızıklar ve fakir, fukara yoksullara da şefkat ve merhamet gözüyle bakmak dileğiyle…

Hayırlı Ramazanlar..