RAMAZAN AYINA GİRERKEN! (II)
Eklenme: 6/7/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi mübarek Ramazan Ayı, mağfiret ayıdır.

Allah tarafından kullarının kurtuluşu için yılın on iki ayı içinden bu ayı mübarek kılmıştır…

İslam ümmetinin kurtuluşu için müjdeleyici bir zemin hazırlamış ve bu zemin içinde Kur’an-ı Kerim’i tüm beşeriyete bir muallim-i Ekber olarak, bu ayda göndermiştir.

Yani büyük bir öğretmen olarak beşeriyete tüm hal ve ahvalleri öğretmek üzere, Kur'an-ı Kerim gönderilmiştir.

Günlük hayat şartlarının biçimlendirilmesini bu Kur’anın teveccühü paralelinde belirtmiştir.

Beşeriyetin dini inançlarını, ibadet biçimlendirilmelerini, günlük muamelat denilen hayat akışlarını, akide ve örf-adetlerini bu Kur’an belirlemiştir.

Belirtirken de beşeriyeti kötü olan her şeyden uzaklaştırma hükmünü koymuştur.

İyi ve güzel olan her şeyi de emir olarak tevdi etmiştir.

Beşeriyete muallim olarak gönderilen bu semavi kitap, tabiatıyla Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine vahiy olarak inzal edilirken, illaki “Maruf” bilinen tüm güzel şeyler silsilesini içine derc etmiş, insanın karakterine ve ruhuna paralel insicam etmiştir.

Yani insanlık dokusunu o paralelde tanzim etmiştir.

Eğer o dokunun tanzimi dışına çıkıp da fıtrat kanunu dışında Kur’ana aykırı yola çıkan bir beşeriyetin varlığı, kendi içinde birer bozguncu unsur olmaktan kendini kurtaramaz.

Ve insanoğlunun yaradılış kanununa ters düşerek, insan olma liyakati yerine haydutlaşma, canavarlaşma, saldırganlıktan başka kendine bir varlık elde edemez.

Bu demek, tarih boyu mutlak bir cehalet ile tanışmış beşeriyetin bir sonuç versiyonudur.

* * *

Bu itibarla bu mübarek Ramazan ayını yüce İslam dinine inanan bir ümmet için seçkin bir ay olarak göndermiş ve bu ayın son on günlerinde de “Kadir Gecesi” olarak kutsal bir geceyi belirtmiş ve bu gecede de beşeriyetin yegâne kurtarıcısı olan Kur’anın hükümlerini göndermiştir.

Bu anlamda kendine çekidüzen vermeyen ve Kur’an hükümlerine inanmayan bir beşeriyet yeryüzünde düşünülemez.

Düşünüldüğü takdirde ki bugünkü beşeriyetin varlığı bunu gösteriyor, zira nerdeyse Kur’anla ters düşen bir beşeriyetin varlığı söz konusudur.

Buna bir çıkış yolu bulunamaz durumuna gelen insanlıkla karşı karşıyayız.

Özellikle devletlerin bünyesinde oluşa gelen antidemokratik hukuk normlarına aykırı yapılanmalar, gerçekten gün gibi aşikârdır.

Böyle vahşetler, hukuk dışı uygulamalar, keyfiyete, zorbalığa ve inançsızlığa dayalı uyduruk yasaların uygulamaları adeta insanlığı çileden çıkarmış durumdadır.

* * *

İnanın, sevgili okurlar.

Nereden tutarsanız, elinizde kalır.

Öyle bir hal almış ki…

Özellikle İslam dünyası içinde…

Özellikle Türkiye’mizde…

Özellikle Güneydoğu Anadolu coğrafyamızda…

Yapılan hukuk dışı uygulamalar adeta toplumu, insanları çileden çıkarmış durumdadır.

İnsanlarımız yolunu şaşırmış, ne yapacağını bilemez durumda, kıvranıp durmaktan başka bir çıkış yolu bulamıyor.

Bunun temel dayanak noktası da başta söylediğim gibi Kur’anın öğretileri paralelinde değil, küfre dayalı, dışarıdan ithal edilmiş tağuti sistemlerin kontrolü altında insanlık dışı yasalar uygulanıyor.

Toplum ile devlet arasındaki milli irade bağlantısı nerdeyse sökülmüş, atılmış veya tozlu raflara kaldırılmış halde.

***

Malumunuz üzre;

Bu coğrafyada uygulanmakta olan insanlık dışı hukuksuzlukların varlığı ayyuka çıkmış.

Dün yine aynı bu köşede, geçmişe yönelik olup bitenleri sizinle paylaşmak üzere; “BİR VARMIŞ, BİR YOKMUŞ” başlığı altında tüm olup bitenleri sizinle paylaşacağımıza söz vermiştik.

Doğrusu biz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi paralelinde bu olumsuzlukları kamuoyuna yansıtmayı, duyurmayı, söylemeyi, kendimize başlıca insani bir görev olarak telakki ediyoruz.

Her nedense bu coğrafyada yıllardan beri oluk gibi akıtılan insan kanı, inanın sevgili dostlar, rasgele bir oluşum değildir.

Devlete ait kamu kurum ve kuruluşların bünyesinde meydana gelmiş ve hala da gelmeye devam eden kirlenmelerin bir türlü ardı arkası kesilmiyor.

Tüm bu fesat ve bozgunculukların varlığı da terörün oluşmasına neden olmuştur.

Tolumsal hukuk terazisi sağlam tartamıyorsa, demek ki burda bir acubelik vardır, der demez insanı düşündürüyor.

* * *

Bakınız, dün Adalet Bakanlığı’na bağlı HSYK tarafından yaklaşık 3700 hâkim ve savcıların yerleri değiştirildi.

Hak eden, sicili ve mazisi temiz olan, adaleti vicdanında arayanlar, elbette ki HSYK bunları layık buldukları yerlere göndermiş durumda.

Ama istisnalar kaideyi bozmaz misaliyle yola çıkarsak, elbette ki bazı ufak tefek yanlışlıklar da olabilir.

Ama Türk Yargı bünyesinde ilk olarak böyle yüksek bir potansiyel söz konusu olmuştur ki nerdeyse Diyarbakır'daki Yargı camiasının yüzde 70’ine yakın bir değişime tabi tutuldu.

Demek ki görülen lüzum üzerine iktidar partisi buna gerek duymuş ve yapmıştır.

Bize göre de çok iyi ve yerinde uygulamadır.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Dün de değindiğim olay şu “BİR VARMIŞ, BİR YOKMUŞ” başlığı altında bu coğrafyada gerek geçmişe yönelik olsun, gerek günümüzde olsun, İçişleri Bakanlığı Bünyesinde, özellikle Diyarbakır’da görev yapan bazı Kaymakamların ve Vali Yardımcılarının varlığından bahsetmek istiyoruz.

İnanın, sevgili okurlar.

Demokratik hukuk normlarına uygun olan bir devlet anlayışı; bu tür insanları, bu yöredeki insanları yönetmek üzere görevlendirmez, görev de vermez.

Bırakın bu yöreye yönelik, devletin bünyesinde bu tür insanlara hiç bir yerde görev verilmemesi gerekir.

Rant, kişisel çıkar, adam kayırma, iradesizlik ve idaresizlik…

Yani iradesi elinde olmayıp da yönlendirilen yöneticilerin varlığı söz konusu olmuştur.

Size geçmişe yönelik çok çarpıcı bir hikâye anlatalım.

İnanın çok uzundur, roman gibi bir hikâye.

Ama bu günlük az olsun diye bir iki paragrafı sizinle paylaşacağım.

Tabiatıyla bu devam edecek.

Hani diyorlar ya;

“BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ”

“Evvel zaman içinde kalbur saman içinde” misali.

Yıl 1992.

OHAL Bölge Valiliği esnasında Diyarbakır İl Valiliğinde İbrahim Şahin isimli bir Vali ilimizi yönetiyordu.

Aşırı derecede CHP’liydi ve çoğu kez ailesi yanında değildi.

Adeta bekâr yaşıyordu.

O dönemin Söz Gazetesinin Baş Yazarı Halit Tunç arkadaşımız, zaman zaman yazılarında bazı yanlışlarını ona hatırlatıyordu.

Ama gittikçe daha da fazlasıyla Valilik bünyesinde yanlışlar oluşuyordu.

Sayın Tunç, tarihten bir örnek getirerek diyordu ki;

“Osmanlı’da Deli İbrahim Paşa ismini taşıyan bir Paşa’nın uygulamaları ile bizim İbrahim Şahin Vali’nin uygulamaları nerde ise birbiriyle örtüşüyor”.

Ama Sayın Vali bir türlü bunlara aldırmıyordu.

Aynı yanlışlıklar devam ediyordu.

Bana hitaben bir gün Valilikten el yazısıyla yazılmış bir bayandan mektup geldi.

Kurşun kalemle yazılan bu mektubun başlığında “GİZLİ” ibaresi kullanılmıştı.

Bana hitaben;

“Mehmet Ali Amca Bey.

Ben Valilik’te çalışan bir personelim.

Yılmaz Aydoğan isimli Vali Yardımcısı beni taciz ediyor ve işim olmadığı halde evrak bahanesiyle ikide bir beni çağırıyor, bana laf atıyor.

Ben evli, çoluk-çocuk sahibiyim.

Benim eşim devletin resmi memurudur.

Bunu eşime de söylemek istemiyorum, zira söylesem mutlaka kan dökülür.

Bu itibarla ben senin Söz Gazetesinde yazmış olduğun yazılarının ciddiyetine güvenerek seni babamın yerine koymak düşüncesiyle bana sahip çıkmanı istiyorum” diyordu..

Bu hanımefendiyi tabii ki tanımıyorum, bilmiyorum, hangi birimde çalıştığını da yazmamış.

Tabii ki Sayın Vali Yardımcısını yine tanıdık ve güvenilir meslektaşları tarafından soruşturdum.

Bir Vali Yardımcısı dedi ki “Bu yazıyı benim sekreterim yazmıştır, ben izindeyken bir aylık gibi kısa bir süreç Yılmaz Bey’in emrinde çalışıyordu.

Ve inanıyorum ki bu bayan da yalan söylemez”

Ben aradan zaman geçtikten sonra Sayın Yılmaz Aydoğan’ın makamına gittim ve tüm bu olup bitenleri anlattım kendisine.

Küçüldü, üzüldü, büzüldü ve yalvarmaya başladı.

“Bir daha, bir daha, bir daha böyle halt işlemem” dedi.

Fazla başınızı ağrıtmayalım.

Bu süreç böyle devam ederken, sonradan o hanımefendiyi de tanıdım, eşini de tanıdım, eşinin de önemli bir devlet adamının koruması olarak çalıştığını da öğrendim.

Ama fitne uyanmasın diye olayı gizli tuttum.

Yazmadım, deşifre etmedim.

Bunun yanı sıra Vali Şahin’in de Yılmaz Aydoğan gibi anormal haller yaşadığını öğrendik.

Ama yanlış değilsem Bakanlık gereğini yaptı.

Yılmaz Aydoğan ise şahsi çıkar, rant teminiyle yakınlarına bir nakliye şirketi kurdurmuş ve yasadışı yaptığı bir işlemden dolayı Vali Şahin’in yerine gelen diğer bir Vali, bütün bu ayıplarını kanun ve yasalar önünde deşifre etti, müfettişlik oldu, yargılandı.

Mardin Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 8 yıl ceza verildi ve kamu hizmetinden uzaklaştırıldı.

O Vali Yardımcısı Yılmaz Aydoğan.

Şimdi nerede olduğunu bilemiyorum.

İşte kıssadan hisse olarak birilerinin kulağı çınlasın diye bunu buraya aldık.

Ama gerekirse geçenlerde yazdığımız gibi…

Bir ilçe Kaymakamı olsun, Valilikte bir iki tane Vali Yardımcıları olsun, belki akıllarını başlarına alırlar ve kendilerine çeki düzen verirler.

Bunu yazmamızın sebebi kimseleri karalamak değil, kamu hizmetini yerine getirmekte görevlendirilen insanların biraz daha kendine çekidüzen vermeleri gerekir, uyarısıyla yazıyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.