RAMAZAN AYINA GİRERKEN! (VI)
Eklenme: 6/13/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bugün, “Ramazan ayına girerken” başlıklı yazı serimizin altısındayız.

Gerçekten Ramazan ayı yüce kitabımız Kur’anda gösterildiği gibi İslam dünyası için bir simgedir.

Daha doğrusu bir simge olmalıdır, bir parola olmalıdır.

Ramazan ayı şerefli ve izzetli bir aydır…

Çünkü içinde Kadir Gecesinin bulunması hasebiyle, aynı zamanda o kadir gecesinde de Kur’anın, Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine inmesiyle şereflenmiştir, kutsallaşmıştır.

Bu ayın kutsiyetine, yüceliğine inanan ve ümit bağlayan bir ümmetin de o derecede yücelmeye, büyümeye, Allah’a yaklaşmaya namzet bir ümmet olmalıdır.

Ki tarih boyu aba ecdatlarımız kendilerine böylesine bir hayat, yani Ramazan ayına intisap etme gibi şerefli bir hayata mazhar olmuşlardır.

Tarih boyunca Ramazan ayındaki ibadetlerinden, oruçlarından hiç ama hiç taviz vermeyen bir ecdadın evlat ve torunları olarak, gönül arzu ediyor ki biz de aynı fırsatı, aynı imkânı, aynı izzet ve şerefi yakalayalım.

Ve yakalamalıyız da.

Allah korusun!

Bunun tam tersi düşünülürse…

Ki hali âlem meydandadır.

Bugünkü İslam dünyası, özellikle Türkiye’deki Müslüman’ca yaşama şekli, biçimi ortada.

Etrafımızı saran terör, oldukça kan döküyor.

Çoğulcu parlamenter sistem zaten kendini ele veriyor.

Batıl bir düzen, İslam dışı küfür düşünceleri paralelinde yürüyen bir sistem ve bu sistemin sayesinde meclisteki ana muhalefet partisinin terör odaklarıyla ne kadar iç içe olduğunu ve onun yavrusu durumundaki HDP’nin de aynı biçimde bu mübarek günlerde dahi masum insanların kanını dökmeye doymayan, dış orjinli bir örgütle işbirliği içerisinde olması…

Dış güçler Türkiye’nin bütünlüğüyle uğraşırken, Kemal Kılıçdaroğlu da hala çıkıp, kendisinin önüne mermi atanları protesto etme kışkırtmasına giriyor.

Sormazlar mı?

Sayın Kemal Bey, kışkırtan sen, olayları geliştiren senin anlayışın.

Sen kimi kime şikâyet ediyorsun?

Bize göre senin parti anlayışının kökünü temsil eden, selefin olan İsmet İnönü’nün böylesine provakatif olaylarını herhalde siz de miras olarak elde etmişsiniz ki böyle ikide bir bu mübarek aziz ayın hiç hürmetini, hiç değerini düşünmeden, ha bire kışkırtıcı oyunları oynatıyorsunuz.

Bize göre iktidar partisinin de böyle olumsuzluklara karşı suskunluğu da büyük bir hatadır.

Ancak Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın emperyalist küfür dünyasına karşı susmaması, dik durması, yürekten gelen iman sesiyle haykırarak başta ABD dâhil olmak üzere uyarması, Türkiye için büyük bir ümittir.

Büyük bir dayanak noktasıdır.

Yoksa parlamentonun; ister iktidar, ister muhalefet olsun…

Bu dış orjinli kirli ittifaka karşı pek de yapabilecekleri bir şey yoktur.

Zira bu mübarek Ramazan ayının yüzü suyu hürmetine en azından kardeşlikle, dostluk sevgisiyle, bir aileymiş gibi muhalefetle-iktidar el ele verip ciddi bir şekilde siyasetin gerçek kan bağını bağlayarak yola çıkmaları lazım…

O zaman belki terörle mücadele imkânı elde edilebilir?

Dıştan gelen Türkiye aleyhindeki tehlikeler bertaraf edilebilinir?

Ama aksi taktirde, Türkiye’yi ve hatta Erdoğan’ı yok etme pahasına da olsa başta ABD olmak üzere terör odaklarıyla yapılan bu kirli ittifaka karşı ne Türkiye’nin, ne de diğer İslam ülkelerinin dayanabileceğine inanmıyoruz.

* * *

İslam dünyasının yegâne ümidi olan Türkiye ve Türkiye’nin bugün lideri durumunda olan Sayın Erdoğan’ın taşıdığı misyon gerçekleşirse ki inşallah gerçekleşeceğine ümit varız.

Bu ümidimizi pekiştiren de 1 Temmuz’a tekabül eden Kadir Gecesinde Büyük Çamlıca Camisinin açılışı Sayın Erdoğan’ın samimi çabaları sayesinde gerçekleştirilecektir.

Zira yüce Allah, Kur’anın “Tevbe” suresindeki mescitlerin inşa etme niteliğini şöyle buyuruyor.

Tevbe suresinin 18. ayeti mealen şöyle;

“Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler inşaa eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur”

İşte şu ayet-i celile bize şu gerçekleri gösteriyor ki yeryüzünde kendi milletlerine, yani inanan İslam ümmetine ibadethaneleri kazandırıp cami ve Kur’an kurslarını inşa eden yöneticilerin gerçek karakterini bize simgelemektedir.

Öte yandan bakıldığında “Bakara” suresinin 114. ayeti ise “Tevbe” suresinin tam tersine, İslam ümmetinin ibadetlerine engel olup insanların camilere gitmesine mani olup, Allah’ın adını anmak için camilere gitmeyi men edip cami yıkan anlayışları da bize şu şekilde tanımlamaktadır.

“Allah’ın mescitlerinde onun adının anılmasını yasak eden ve onların yıkılması için çalışandan kim daha zalimdir. Böyleleri oralara (eğer girerlerse) ancak korka korka girebilmelidirler. Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır”

* * *

İşte sevgili okurlar.

Bakınız.

Burada önümüzde iki yol var.

Bu her iki ayet-i celilenin bize gösterdiği doğru yol ile eğri yolun nerde olduğu açıktır.

Yakın tarihimize yönelik Türkiye’de “Cumhuriyetçilik” ve “Laikçilik” adı altında yola çıkan bir batıl anlayış, dışarıdan ithal edilen küfür sistemi, yasa ve kanunlarını, hukuk devleti adı altında bize yutturmaya çalışmışlardır.

Camilerimizi, medrese ve Kur’an kurslarımızı başımıza yıktırmışlardır.

Ezanımızı ve ibadetlerimizi yasaklamışlardı.

Bugün ise tam tersine Sayın Erdoğan’ın himayesinde layıkıyla milletimize, hele hele bu mübarek ayda yakışır bir şekilde adeta bir İslam külliyesi durumunda olan büyük bir caminin bu ayda, Kadir Gecesinde açılışı, Türkiye’nin ve İslam ümmetinin geleceğine ne kadar büyük bir ümit kaynağı olduğu artık herkesin malumu olmalıdır.

* * *

Evet, sevgili can dostlar.

“Nur” suresinin 55. ayetinin bize hatırlattığı tarihi gerçeklerden ibret derslerini almalıyız.

Gerçekten geçmişimiz, büyük ecdatlarımız Selçuklu’dan Osmanlılara kadar, Osmanlının son dönemine kadar…

Büyük bir samimiyet içerisinde İslam’a bağlılığını göstererek yola çıkan devlet büyükleri, nasıl devletlerini büyütmüşler, nasıl yeryüzüne hâkim olabilmişler ve çok kısa süreç içerisinde Avrupa’nın ortasına kadar yerleşebilmişler.

Ta Viyana’ya kadar nasıl at koşturmuşlar.

* * *

Evet.

“Nur” suresinin 55. Ayeti bize mealen tarihi gerçekleri hatırlatmaktadır.

Keza Emevi döneminde, Tarık İbnü Ziyad’ın kumandası altında Endülüs’e girerek Endülüs Emevi İslam devletinin kurulması ile 700 yıllık bir hükümranlığın sırrını ve gerçeğini yine bu ayet bize hatırlatıyor.

Ayet mealen şöyle diyor;

“Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete ve güçlülüğe kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir”

İşte anlaşılan şudur ki;

Demek ki Allah’a iman edip o iman çerçevesinde güzel işler yapanların yeryüzünde yöneticilik görevi verileceğine ve devletini yeryüzüne güçlü kılarak İslam hâkimiyetini kuranları müjdeliyor ve söz veriyor.

Bu nedenle “Ramazan ayına girerken” başlığımızın anlamını kapsamlı olarak düşünürsek, bizi tarihin derinliklerine kadar götürür ve geçmiş ecdatlarımız ne yapmışlar, nasıl yücelmişler, nasıl başarmışlar, bize hatırlatıyor.

Hem de Kur’an projesini bize göstererek hatırlatıyor olmasıyla günümüzdeki başta Türkiye ile tüm İslam dünyasının içine düşmüş olduğu badire ve içine düştüğü mezalimin nereden kaynaklandığını da açık ve net olarak bize göstermektedir.

En derin saygı ve sevgilerimle.