ŞEYH SAİD VE ARKADAŞLARI!...
Eklenme: 7/1/2010 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Geçmişe yönelik bir millet için "tarih" her şeydir.

Yani gerçekleri anlatan, açıklayan, tüm kapalı kapıların ardında saklanan her şeyin ama her şeyin ana kaynağıdır tarih.

Temel unsurdur, toplumun yegâne dayanağıdır.

Yeter ki yalan söylemesin; ama yalan söyleyen bir tarih te toplumların yüz karasıdır.

Geleceğinin karartmasına temel unsurdur.

Ama geçmişin derinliklerine gömülen sırları tüm çıplaklığıyla ortaya koyan tarih te altın harflerle yazılması gerekir.

Tarihini unutan, geçmişe yönelik gerçekleri görmezlikten gelen bir toplumda hiçbir zaman geleceğini kestiremez ve çağdaş medeniyet seviyesine de ulaşamaz ve şansını da hiçbir zaman yakalayamaz.

Hiç olup gider, "Kellem yekun"..

Geleceğe yönelik hem neslini hem de tüm varlık sermayesini kaybetmeye mahkûm olur.

Bu nedenle diyoruz ki, yakın tarihimiz ortada.

Devlet arşivleri gerçek yüreklilikle açılırsa her şey ortaya çıkacaktır.

Çünkü Osmanlının son dönemi ile cumhuriyetin ilk kuruluş dönemleri hep kayıt altına alınmıştır.

Hiç kimsenin şüphesi olmasın.

O nedenle gerçekleri görmezlikten gelen, güneş ışınlarını inkâr eden gibidir.

Gözünü kapayan kendisine karanlık eder, başkasına değil.

Bundan dolayıdır ki;

"Güneş hiçbir zaman balçıkla sıvanmaz" vecizesi hep hakimdir.

Dedik ya gözünü kapayan kendine karanlık eder.

Hiç kimse İslam büyüklerine ifrat derecesinde iftira etmeye hakkı yoktur.

Hele hele siyasi, politik ve ideolojik maceralara İslam büyüklerini çekmek çağın affedilmez bir ayıbıdır.

Kürt İslam büyüklerini politik ve ideolojik platformlara çekmek günahtır, vebaldir ve tarih affetmez.

Ve skandaldır.

Bakınız sevgili okurlar.

Bu cografyanın İslam büyükleri olan Bediüzzaman ve Şeyh Said Hazretleri gibi tarihe mal olmuş büyük insanlardır.

Verdikleri mücadele ise, yalnız ve yalnız İslam ve Kur'an adına yapılmıştır.

Onların bu mücadelesini başka mecralara çekmek, yanlıştır.

Tarihin de en büyük ayıbı olur.

Bakınız;

Cumhuriyetin kuruluşundan önce kurtuluş savaşı esnasında milli mücadele kahramanlarının büyük çoğunluğu "ulema kesimleri ve yüce İslam bilginleri" olmuşlardır.

Vaaz kürsülerinden milleti Haçlı mütecaviz ordularına karşı birliğe, beraberliğe, ülke bütünlüğüne yönelik büyük cemaatlere seslenmişler ve milleti uyarmışlardır.

Halk, bu büyük insanlara tüm varlığıyla kulak vermiştir, dinlemiştir ve onlara uymuşlardır.

Ama bu da bir gerçek ki, bu büyük kurtuluş zaferinden çıkan kahraman bir millet önemli bazı devlet büyüklerine çok güvenmişler, bel bağlamışlar ve beraber cumhuriyeti kurmuşlardır.

İlk büyük millet meclisinde Cuma günü aşrı şerifler okunarak buhari şeriften hadisler anlatarak göklere doğru el kaldırarak samimi bir ruhla kurtuluşa yönelik Allaha Hamdu sena etmiş ve dua etmişlerdir.

Ama git zaman gel zaman meğerki tümüyle bilinen ve hedeflenen gerçekler doğrultusunda değil, tam tersine İttihat ve Terraki Cemiyetinin bir uzantısı olarak Cumhuriyetçilik adı altında deyim yerindeyse bu millete adeta çorap ördürülmeye çalışılmıştır.

Bir önceki yazımda da anlattığım gibi beklenen her şey tam tersine dönüştürülmüştür.

Osmanlı bölünmüş ve İslam ülkeleri darmadağın edilmiş, cumhuriyet fırkasının baş temsilcisi olan Altıoklara sahip İsmet İnönü Lozanda Başbakan sıfatıyla İngiliz murahhası Lord Gürzon ile pazarlığa oturmuş ve büyük yanlışlara imza atmıştır.

Ne hazindir ki buna Lozan Zaferi adı konulmuştur.

İşte yakın tarihimizdeki gizlenen karanlıklar ve karanlıkta kalan gerçekler silsilesinden bariz bir halkadır bu.

Oysa ki bu zafer değil, gerçek tarihe hezimet olarak geçmeliydi.

Kim kimden, neyi nerede saklıyor.

Tarih artık açıktır, herkes tüm gerçekleri kayıt altına almıştır.

Şeyh Said Efendi (Rahmetullahi aleyhi) isyancı bir unsur değildir.

Etrafındaki toplanan halk da isyankar değildir.

Şeyh Said isyanı olarak adlandırılması Şeyh Saide ve arkadaşlarına yapıştırılan bir iftiradır.

Gerek Osmanlının son dönemindeki jön Türklerin faşizan hareketleri olsun ve gerekse cumhuriyetin kuruluşundan sonra halk fırkası adı altında kurulan CHPnin ilk adı olsun.

Tüm bunlar özellikle ülkeyi bölünmeye, tarihi yok etmeye yönelik bir girişimdi.

Haçlı ve Siyonist emperyalizmi adına kasıtlı olarak yapılmış bir plandı ve sahneye konulan bir senaryoydu.

Bu senaryonun senaristleri de belliydi.

Büyük bölümü halk fırkası adı altında partinin birçok mensubuydu.

Cumhuriyetin kuruluşunun temel amacı aslında devletin halkla bütünleşmesi olmasıydı.

Ama heyhat ne çare ki, zaman gösterdi ki cumhursuz bir Cumhuriyet ortaya konuldu.

Ve 1923lerden 1940lara kadar millet tek parti dipçik ve şeflik baskıcı dönemlerin etkisi altında kalmış ve inim inim inlemiştir.

Bu meyanda İslamın temel taşı olan büyük ulema kesiminin kanına dokunmuş, inançları gereği isyan değil kıyam etmişlerdir.

Doğuda ve Güneydoğuda büyük aşiretler bir araya gelmiş Türk milletine, Türk devletine karşı ayaklanma değil, devletin bünyesinde bulunan bazı fitne ve bozgunculuğa karşı kıyam etmişler bu kıyam bir isyan unsuru olmamakla beraber hele hele ırkçılığa dayalı Kürtçülüğe de yönelik hiçbir alakası olmamıştır.

Tek kelimeyle Şeyh Said efendi ve arkadaşlarından Allah ebediyen razı olsun diye dua etmek gerekir.

Bir kürt unsuru olmaktan kat kat fazlasıyla İslam adına yola çıkmıştır.

Şeriatın ve Kuranın hükümlerine karşı yapılan inkarcı karanlık unsurlarına karşı kıyam etmiştir.

Bu böyle biline, tarih de bunu açık ve net bir biçimde ortaya koymaktadır.

Ben size burada Şeyh Said ve beraberinde idam edilen 47 kişiden biri olan Diyarbakırın Hani ilçesinin ileri gelen ailelerinden Hanili Salih Beyin yani Hani eski Belediye Başkanı Hasan Bora'nın babası.

İdam sehpasına çıkarken herhangi bir ırkçılığa dayalı söylemde bulunmadı.

Kürtlük, Zazalık veya  bir başka misyondan söz etmedi. Tek taşıdığı mana İslam ideolojisiydi..

Ve yine dikkatinize sunmak istediğim tarihi gerçek.

Salih Bey'in idam sehpasına çıkarken, söylediği şu şiir her şeyi anlatır..

"Salıhım ehli salahım dine can kıldım feda..

Avni hakla (Hakkın yardımıyla) teşnegahi abı Kevser olmuşum..

(Allahın yardımıyla Kevser suyuna susamışım)

Gerçi biz enzar-u ehibbadan dur olmuş isek de..

(Dost ve ahbaplarımızdan uzaklaşmış isek de)

Rahmeti Mevlaya yaklaşmakla mesrur olmuşuz.

(Allahın rahmetine yaklaşmamızla sevinmişizdir)

Ama hakimi mutlak yedinden madrubin olduksa da..

(Allah tarafından vurulmuş isek de)

Bu harap beytiyle mana da mamur olmuşuz..

(Bu yıkılmış dünyada manen ruhumuzu inşa etmişiz)"

İşte bakınız sevgili okurlar.

O Kürt dünyasının büyük İslam Ulemalarının hareketi kesinlikle herhangi bir ırkçılığa dayalı değildir.

İslama yapılan hakaretler ve mezalimler kanlarına dokunmuş ve bu yüzden ayaklanmışlardır.

Onların ruhu şad olsun kutluyoruz, tebrik ediyoruz.

Bunu da hemen belirteyim ki sevgili okurlar.

Eğer, bu satırlarda bunları bugün yazabiliyor isek de Başbakan Recep Tayyip beyin yüzü suyu hürmetinedir.

Yani "Demokratik Açılım"ın bir gerçeğidir. Yoksa kimin haddine düşmüştü ki Şeyh Said Hazretleri veya Bediüzzaman Hazretlerinin adını açık ve net bir şekilde dile getirmiş olabilsin.

Veya bu Kürt büyük İslam bilginlerine açık rahmet okumak mümkün müydü?

Ama artık dünya değişiyor..

"Demokratik Açılımlar" yavaş yavaş genişleyerek ilerliyor.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin düşünce özgürlüğüne dayalı ve ifade hürriyetine yönelik açık hükümleri sayesinde bugün bunları yazabiliyoruz.

Ne mutlu bizlere.

Sevgili okurlar.

Yazımıza son vermek üzere sizinle tarihi bir gerçeği paylaşmak istiyorum.

Unutulmamalıdır ki, Müslümanların ve tüm İslam dünyasının şeref, izzet ve ikballeri, gelecekleri dünyayı terk etmede değil, tam aksine dünya hâkimiyetine üstünlük sağlamasına bağlıdır.

Ancak son 200 yıldır İslam kültürüyle, İslam tarihiyle, İslam coğrafyalarıyla oynanmış..

Müslümanlar gerçek mecrasından saptırılmıştır. Kaygan zemine oturtulmak istenilmiştir.

İslam bünyesine yerleştirilmiş bazı yanlış hurafeler nedeniyle adeta içine kapanmıştır.

Çalışıp teknolojiye sahip olmaktan uzaklaştırılmaya çalışılmıştır.

Oysaki fazilet dünyayı terk etmekte değil takvanın önemli bir boyutu olan dünyaya hüküm ederken Allahı unutmamaktadır.

Yoksa meczup ve cahilane şeriatsız bir zühde sahip çıkmakla bir yere gidilmez.

En derin saygılarımla.