SIRAT KÖPRÜSÜ ve İSTİKAMET?! (2)
Eklenme: 3/30/2012 12:00:00 AM

Evet, değerli okurlar.

Malumunuz üzre dünkü yazımıza başlık olarak kullandığımız Sırat köprüsü ve istikamet ifadesini bugünde kullanıyoruz..

Ve diyoruz ki; dünden devam!

Dünkü sohbetimizin sonunda şöyle demiştik;

Ben muhafazakrım, ben inançlıyım, ben Müslümanım, ben dürüstüm demekle yetinilmez, ancak uygulamayla mümkün olabilir, sözle uygulama birbirine uymazsa, kişi bunu demekle hem kendini aldatır, hem de kamuoyunu aldatır

Hiç kuşkusuz ki;

Devletimizin temel taşı durumunda olan önemli kamu kurum ve kuruluşlarındaki olup biten negatif-olumsuzluklar gerçekten üzüntü vericidir.

Türkiye kamuoyunu rencide ettiği gibi, insanı da derinden derine düşündürüyor.

Daha doğrusu çağdaş dünya kamuoyu nezdinde Türkiye küçük düşüyor..

Ve bu hadiseler yüzünden sürekli itibar kayıbıyla "yara" alıyor.

***

Taktir edersiniz ki;

İnancımız gereği mensubu bulunduğumuz yüce İslam dininin çizdiği stratejik alanda bu tür kirlenmelere mahal yoktur.

Helalini helal olarak, haramı da haram olarak bilen bir ecdadın torunları olarak bizlere ne oluyor?

Kurtuluşumuzu, istikamettimizi dürüstlükte değil, hep ivicac denilen zigzaglı yollarda arıyoruz ve oradan kötü emellerimizi tatmin etmek için kendimize yakışmayan kötü şeyleri yapıyoruz.

Bir de bu çarpık durumu kamufle ederek; kendimizi sureti haktan gösteriyoruz.

Sanki sütten çıkmış ak kaşık gibi kendimize görüntü verdiriyoruz.

Deve kuşu misali..

Başını kuma gömüyor, kocaman gövdesi ise dışarda..

Aklı sıra böyle yapınca avcı kendisini görmezmiş.

Hlbuki gövdesi dışarda..

Velhasıl kendi kendini yanılttığının farkında değil..

Hani demişler ya;

Gözünü kapayan kendine gece yapar, güneşe bir zarar vermez

Bu itibarla kendimize istikametli çizgi çizip, virajsız ve rampasız olarak üzerine gittiğimiz zaman iman düsturuyla tüm zorlukları aşmış oluruz.

Yeterki samimi ve ihlaslı olalım.

Ama bu istikameti yakalayamadığımız zaman iman zafiyetinden dolayı sırat köprüsü denilen zor yoldan geçebilmeyi hiç de düşünmeyelim.

Zira dünya bir tarla durumunda olduğuna göre burada ekilen ne ise öbür dünyada onu biçmek zorundayız.

Eşyanın tabiatına aykırı olarak zakkum ve zehirli ekilen tohumdan hiçbir zaman sağlam bir ürün alamayız.

çürüklük içerisinde kıvranıp, zorlanıyoruz.

Zaman zaman imanlılar, önemli toplumsal fitne ve zorluklarla denenip, sınavdan geçirilmesi değişmez bir esas ve Allahın mizanında cari olan bir kanun ise de ama anlayıp, uyan kim?

Buna da namus-i ilahi denilir, yani Allahın gerçek yasaları.

***

Ankebut suresinin başındaki 3. veya 4. ayet mealen bize şöyle buyurmaktadır;

Yemin olsun ki, biz onlardan öncekileri de denedik. Allah elbette doğruları bilir ve elbette yalancıları da bilir. Ama hüküm takdiri ona aittir

Söz ve miadı da budur;

iyiliklerin geçtiği yol dosdoğru zigzagsız bir yol.

Kötülüklerin seçtiği zigzaglı yol ise sırat köprüsünden değil ki geçmek, deyim yerindeyse birinci basamağa bile ulaşmadan cehennemin uçurumuna yuvarlanıp gidilecek.

Şüphesiz ki Allah insanları imtihana çekmeden önce de kalplerin mahiyetini çok iyi bilir. Ancak imtihan pratikte Allahın ilmi tarafından belli olup da insanlar tarafından bilinmeyen gerçekleri ortaya çıkarır

Bu ilahi mizan dürüstlüğü paralelinde insan ne yapıp yapıp gelecekteki kötü badirelerden ve cehennem kıyılarındaki uçurumlardan kurtulmak için herkes kendine çekidüzen verip, helalini helal olarak haramını da haram olarak algılaması gerekir.

Aksi takdirde öbür dünyaya dahi gitmeden evvel, onun imtihan köprüsü olarak bilinen sırat köprüsü bu dünyada onun için kurulur, netice olarak istikametini şaşırır, zigzaglı virajlara girer ve ağır faturalar ödemek zorunda kalır.

***

Dünkü yazımızda belirttiğimiz gibi!

Devletin kamu imknlarını elinde tutan yetkili ve etkili kişiler emanet olarak daima dürüstçe muhafaza etmesi ve kötüye kullanmaması gerekir, demiştik.

Ama ne çare ki, görünen hal manzaramız tam tersinedir.

Sanki Ziya Paşa bu alaylı şiirini bugünkü kötü anlayışlara yönelik bestelemiştir.

Bakınız, Ziya Paşa ne diyor;

Ben hele oldum telef

Gittim bu Fikret uğruna (düşünce)

Hey ne bu humk-u cehl (ahmak ve cehalet) imiş?

Yanmak sadakat uğruna

Derde uğrar kim sadakat etse elbet devlete

İstikamet mahzı cinnetmiş (deliliğin kendisi) bu mülk millete

Yine Ziya Paşa şöyle devam ediyor;

Kendimi bezleyleyip (harcayıp) ıslahı devlet uğruna

Ben neler çektim neler bu istikamet uğruna

Han manım tarumar oldu hamiyet uğruna

Berk barem (malım, mülküm) hep perişan oldu gayret uğruna

Nefsime zulüm eyledim halka adalet uğruna

Cism can ettim feda bu mülk millet uğruna

Derde uğrar kim sadakat etse elbet devlete

İstikamet mahzı cinnetmiş bu mülk millete

Millet-i İslamda evvelki gayret kalmamış

Eski iffet eski namus eski himmet kalmamış

Cehle düşmüş halk fikri istikamet kalmamış

Zuf gelmiş dine (dine zayıflık gelmiş) asar metanet kalmamış

***

Evet, sevgili dostlar.

İşte mevcut çağdaş Türkiye.

İşte günlük medyada görülen manzara..

Hep birbiriyle ters düşüp, olup bitenler çelişkilerle dopdolu ve toplumsal bir ders-i ibret ihtiva etmektedir.

Vatandaş polise el bombası atıyor, elinde patlıyor, TBMM çatısı altında devletin, milletin vergileriyle yaşayan bir zümre milletvekilleri hele hele kadın olması apayrı bir şımarıklık, polise ağır hakaret yağdırıyor ve buna ne diyoruz, Demokrasi..

Zira polise karşı hiddetlenen, şahlanan o milletvekiline kimse Sen ne yapıyorsun? diyemiyor.

çünkü dokunulmazlık zırhıyla dolaştığı için şımardıkça şımarıyor ve polise son nefesle bağırıyor, hakaret ediyor, gerektiği yerde tokat da atıyor.

Muhtemel bir katliama neden olacak, bomba elinde patlayan terörist neredeyse bizim bu yörenin taziye evlerinde taslak bazı din adamları onu şehit olarak isimlendirerek, Şehidimize El-Fatiha demekten kendini alıkoyamıyor.

Şehitlik kavramı telaffuzda ne kadar ucuzlandı, bu da apayrı bir musibet.

Zira yerinde kullanılmayan bu kutsal İslam kelimesi gerçekten milleti içinden vuruyor.

* * *

Evet, Türkiye öylesine badireler içindedir ki farkında bile değil.

Nereden yürüdüğünü, çıkış yolunun nerede olduğunun hiç farkında değil.

Pusulasını kaybeden bir ülke olarak istikamet belli değil ne zaman, hangi gezegene çarpıp yok olup gidecek.

Ziya Paşanın alaylı olarak dediği gibi bu memlekette istikamet mahzı cinnetmiş (deliliğin ta kendisi).

Zira millet için yananlar derde uğrar ve kimse sahip çıkamayacak.

Bakınız, kocaman TBMM çatısı altında milletin vergileriyle, devletin bütçesiyle palazlanıp yaşayan Marksist, solcu, faşizan, Bolşevik bir anlayış; hukuk tanımadan, demokrasiyi bilmeden, adaletin semtinden geçmeyen, daha doğrusu kendi dizgini kendi elinde olmayan bir güruh ana muhalefet partinin milletvekilleri yüce İslam dinine karşı kin besleyerek 4+4+4 milli eğitim formülüne karşı şiddet gösterip mecliste adeta terör yaratmakta.

Zira her gün görsel medyanın ekranları tüm kamuoyunun önünde seyredilmektedir.

Bu nedenle antidemokratik olumsuzluklara rağmen Kimin eli kimin cebinde demekten kendimizi bir türlü alıkoyamıyoruz.

Düşünün, Müslüman bir ülkede milletin çocuklarına henüz taze beyinli minicik yavrulara din tedrisatının öğretilmesine engel koyuluyor, hem de devletin kutsal sayılan TBMM çatısı altında.

Bu tür olumsuzluklar, millete karşı bırakın milletvekili olmayı ve TBMM çatısı altında hak ve hukuku savunmayı, bize göre bir haydutlaşma hareketidir.

Türkiyenin her tarafından binlerce insanları çağırıp, demokrasi ve hukukun üstünlüğü paralelinde milletin lehine çıkarılan kanunlara engel koyanların, acaba hangi dış mihrakla bağlantılı olduklarını hala da bu millet fark etmemiştir ve ne yazık ki fark etmeye de hazırlıklı değildir.

Evet, bu gibilerin özellikle doğru söylenenlere karşı tuhaf ve garip bir tavır alması gerçekten düşündürücüdür.

Ama bu da bir gerçektir ki, insan ruhu sapıklıklar ve dönekliklerle doludur.

Hele hele iman nuruyla aydınlanmazsa o ruh ve imanın çizdiği doğru yoldan gitmezse, bu gibi sapıklıklara ve dönekliklere dalar ve kendini dağıtır.

Tıpkı iki günden beri mecliste yaşanmakta olan kavga gibi.

Kuşkusuz diyebiliriz ki, bu hakla batılın kavgasıdır, demokrasiyle anti demokrasinin çarpışmasıdır.

Sayın Erdoğana Allahtan sabır ve metanet diliyoruz, uzun ömür diliyoruz ve Allah seninledir yürü diyoruz Sayın Erdoğan.

Hayırlı Cumalar.

Her zaman son sözümüz tevhit kelimesi olsun, ne mutlu bizlere!

En derin saygılarımla.