SİSTEM ÇÖKMÜŞ?!! (2)
Eklenme: 9/8/2011 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar. Dünkü; Sohbetimiz de her ne kadar Diyarbakır SGK ile DEDAŞın "işleyişindeki" zafiyet ve teknolojik anlamda "sistem çöküşünden" söz ettiysekte.. Başta Yargı ve TSKnın bünyesindeki çürümüşlüğü de, dile getirmiştik. Örnekler vererek. Gerek bugün yaşanılanlar ve gerekse on yıl önce, bizlerin yaşadığı.. Dedik ya; "Sistem çökmüş".. Gerçekten de öyle; kamuoyu her gün biraz daha ümitsizliğe sürükleniyor. Nereye elini atarsan, elinde kalıyor. Harap bir hal.. İşte kocaman bir yüz yıllık milletle devlet arasındaki yapılan aldatmaca uygulamalar. Vurdumduymazlıklar. Bozuk siyasetin rantiyeci politikacıları yüzünden bu ülke maalesef bu duruma girmiş. Her ne kadar; AK Partinin son sekiz yıllık iktidarının göstermiş olduğu çok büyük çabalar söz konusu ise de.. Özellikle Sayın Başbakanımızın açık yüreklilikle büyük fedakârlık göstererek birçok yönüyle düzeltmeye çalışıyor ise de.. Maalesef hala da bir türlü düzelemiyor. Çürümüşlük, usulsüzlük, yolsuzluklar, kötü şaibeler devletin yani kamu kuruluşlarının birçoğunda kökleşmiş vaziyette.. Tıpkı kanserolojik bir illet gibi. İç organları sarmış, gövdeyi ha bire çürütmeye götürüyor. "İşte sistem çökmüştür" dememizin temel amacı da budur. Yine de diyoruz; "İŞTE ÇÖKEN SİSTEM" buna denir. Yüzde 99u Müslüman olan asırlık bir süreç içerisinde bin yıllık bir milletin tarihi geleneği ve göreneği, örf adetleri nerdeyse sıfıra inmiş durumda. Sözde demokrasi ile yönetiliyor. Orta yerde andıç cunta darbecilerinin yapmış olduğu mevcut bir anti-demokratik anayasa var. Bu anayasanın hali pür melali ortadadır. Devlet, nerdeyse tümüyle tıkanmış. Sözde demokrasi adına muhalefet konuşurken adeta bozguncu dış ve iç mihraklarına göz kırparcasına Başbakanın deyimiyle avukatlığını yaparcasına konuşuyor. Hele hele BDP denilen bir siyasi parti var ki, maazallah o kadar olayları çarpıtıyor ki, milletin gözünü ve beyin hücrelerini o kadar boyuyor ki, adeta demokrasi adına Bolşevizm ve Sosyalizm propagandası yaparak her gün biraz daha PKKya kan döktürüyor. Ve buna da "Demokratik Özerklik ilanı" diyor. Evet, sevgili okurlar. Bir haftadan beri gerek yazılı olsun gerek görsel olsun tüm Türkiye kamuoyunu meşgul eden çok çarpıcı bir haber yayımlandı. Yayımlanan bu haber Türkiye kamuoyunun dillerine destan oldu. Haberin başlığı şöyle; "FENER SAVCILARI TAHRİFAT SUÇUNU İTİRAF ETTİ" Haber aynen devam ediyor; "Evrakta tahrifat yapıldığı gerekçesiyle üç savcıyı Deniz Feneri soruşturmasından alan HSYKnın bu kararına İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Fikret Seçenden destek geldi. HSYKnın konuyla ilgili görüşlerine başvurduğu Fikret Seçenin kararın üzerini örtme usulünün soruşturmayla hiçbir ilgisi bulunmayan üçüncü şahıslara zarar verecek şekilde uygulanmasının mümkün olmadığını söyledi" Devam ediyor "Deniz Feneri soruşturmasında dosyadan el çektirilen savcıların evrakta tahrifat yapmalarını haklı gösterme çalışmaları sürüyor. Mahkemeye sunulan evrakta bir kısım yerlerin üzerinin kapatılmasını rutin bir işlem olarak tanımlayan savcıların bu görüşünün doğru olmadığı ortaya çıktı. HSYKnın konu ile ilgili görüşüne başvurduğu İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Fikret Seçenin görüşü Deniz Feneri savcılarını bir kez daha haksız çıkardı. "DENİZ FENERİNE BALYOZ ETKİSİ" "Yaptıkları işlemlerden dolayı haklarında HSYK tarafından soruşturma açılan Deniz Feneri savcılarının imza attıkları skandallar sadece evrakta tahrifat ile sınırlı değil. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturmadan el çektirilen savcılar Nadi Türkaslan, Mehmet Tamuz ve Abdulvahap Yarenin tutuklamalar için hakim Oktay Kuban taktiğini kullandıkları tespit edilmiştir. Haklarında tutuklama kararı verilen Balyoz sanıkları tutukluluklarına itiraz için Oktay Kubanın hakimi olduğu İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin nöbetini beklemişler ve Kubanın nöbetinde tahliye olmuşlardı. Deniz Feneri savcılarının da tutuklama kararı için aynı taktiği uyguladıkları iddia edildi. Türkaslan, Tamuz ve Yarenin gözaltına alınan Deniz Feneri şüphelilerinin tutuklanması için Ankara 13. Sulh Ceza Mahkemesinin nöbetini bekledikleri ileri sürüldü. Savcıların işlemleri Deniz Feneri soruşturması Ergenekon ve Balyoz davalarının rövanşı haline getirmeye mi çalışıyor?" sorusu akla gelmiyor değil. Bu skandal haber devam ederken; bu olayın yorumunu siz değerli okurlarımıza havale ederken ya bir de Genelkurmay Başkanlığının bünyesinde barındırılan Ergenekon, Balyoz zincirleme davalarına bakalım. Deniz Fenerinin savcılarının olayları çarpıtarak yargı kurumumuzu karalayan uygulamalarıyla suçüstü yakalanırken iki gün önce de Genelkurmay eski İstihbarat Daire Başkanı Korg. İsmail Hakkı Pekinin tutuklanması da dünden beri ileri sürdüğümüz tezimizi, düşüncemizi kanıtlamaktadır. Bakınız, sevgili can dostlar. Genelkurmayın ve TSKnın bünyesinde yıllardan beri yaşanmakta olan ibretengiz olaylar yetmiyormuş gibi dün de akıllara durgunluk veren ülkenin can damarı ve güvenilir kaynak olan TSKnın bünyesinde neler oluyor insanlara dedirtmekten başka bir şey değildir. İnternete düşen haber şöyle; "PEKİN DE TUTUKLANDI" Başlıklı haber devam ediyor; "İnternet andıcı davası kapsamında hakkında yakalama kararı bulunan dönemin Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı Korg. İsmail Hakkı Pekin, idareye teşebbüs ve Ergenekon terör örgütü yöneticisi olma suçlamasıyla tutuklandı. Mahkeme delilleri karartma ve kuvvetli suç şüphesi bulunmasını tutuklamaya gerekçe olarak gösterdi. Tutuklama kararı yüzüne okunan Pekin Paşa ise mahkemede kendini şöyle savundu; Bana atfedilen utanç verici, onur kırıcı, işlemediğim suçtan dolayı karşınızda bulunmaktan ızdırap duymaktayım İnternet andıcı belgesi Genelkurmayda hazırlanan, onaylanmasını müteakip, uygulamaya emirle geçilen YASAL VE RESMİ belgedir, benim parafımın bulunması koordine amaçlıdır." İşte bakınız, Korgeneralin bu ifadesine göre bu kurumun bünyesinde neler yaşanmıyor ki. Demek ki zincirleme olarak suç potansiyeli durumuna girmiş gibi görünüyor. Genelkurmay Başkanından tut tüm komuta kademesinde oluşmuş birçok antidemokratik hukuk dışı uygulamalar devlete ve milli iradeye karşı yapılan bir suikast girişimi ve milli iradeyi temsilen anayasal bir hükümete karşı organizeli bir komplo teorilerinin zincirlemesidir. O onu suçluyor, o onu suçluyor. Tıpkı Dursun Çiçekin ifadesi gibi.. "Bu iş benden değil yukarıdan koordinelidir" demesi aynı biçimde eski İstihbarat Daire Başkanı Korg. İsmail Hakkı Pekinin de ifadesinden anlaşılıyor. Daha neler neler, sevgili okurlar. Bizi takip ediniz, devamı var.. En derin saygılarımla.