SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI BEŞTEPE’DE!
Eklenme: 6/23/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Bir önceki gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan Hanımefendinin Beştepe’de iftar sofrasına çağırıp ağırladığı konuklar Sivil Toplum Kuruluşlarının temsilcileri oldu.

Tabiatıyla iftardan sonra davetlilere hitap eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm Türkiye’nin dikkatini çok önemli bazı noktalara çekmiştir.

Gerçekten Sayın Erdoğanın konuşması, bize göre bir milattır ve bünyesine taşıdığı çok önemli uyarılardır…

Milli iradenin gerçek yansımasıdır.

Bakınız, Cumhurbaşkanı şöyle diyor;

“Türkiye’de yıllarca STK’lar devlete, hükümete rağmen, hatta onlara karşı çalışan kurumlar olarak görülmüştür.

Devletle millet arasındaki kopukluğun bir tezahürü olan bu yanlışı geçtiğimiz 14 yılda verdiğimiz mücadeleyle büyük ölçüde ortadan kaldırdık.

Tamamen bitti diyemem.

Hala birçok engeller ne yazık ki var.

Bugün devlet-millet kaynaşmasının en güzel görüldüğü alanların başında sivil toplum faaliyetleri geliyor.

Milletimizin tüm renklerini, tüm birikimini, tüm zenginliğini, gerçek potansiyelini ortaya koyan sivil toplum kuruluşlarımızla kamu kurumlarımız artık el ele, omuz omuza faaliyet gösteriyorlar.

Sivil toplum kuruluşlarımızın her biri kamu yararına çalışan, yani millete hizmet eden kuruluşlarımızdır.

Bu bakımdan her türlü desteği, teşviki sonuna kadar hak ediyorlar”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı konuşmada kelimesi kelimesine Türkiye’nin tarihi gerçeklerini simgeleyen hadiselere işaret etmektedir.

Yıllardan beri gelen giden iktidarlar, muhalefetler, yani çoğulcu parlamenter sisteminin mensupları olsun, yöneticileri olsun. halka hep kuş bakışıyla bakmışlardır.

O milletin koltuğuna oturanların birçoğu kendilerini dev aynasında görerek, halkın seviyesine inmek istememişlerdir.

Hele hele mübarek Ramazan ayı olunca merhum Erbakan ile Turgut Özal hariç, diğer hiçbirisi Ramazan orucunun semtinden, kenarından, kıyısından bile geçmemiş insanlar oldu..

Nerde kaldı ki iftar sofrası hazırlasınlar, halkı davet etsinler, halkın seviyesine insinler, halkı temsil eden STK’ları çağırsınlar.

Mümkün değil.

Kimsenin hayalinden bile geçmiyordu.

Ama bakın.

Sayın Cumhurbaşkanımız gençliğinden bugüne kadar almış olduğu İslam ve inanç terbiyesiyle kendini donatmış ve devletin zirvesi olan şuanki makamlara gelebilmiştir.

Cenab-ı Allah onu oraya layık kılmıştır, gerçekten o da hakkını veriyor.

Toplumun her kesiminin seviyesine inen, gönül alçaklığıyla, hele bu mübarek Ramazan ayında iftar sofraları kurarak halkı değişik kesimlerden ve kurumlardan özel ve tüzel kişilerden oluşan heyetler halinde her akşam Beştepe’ye çağırmaları tarihi bir değişimdir…

Demek ki yeni Türkiye’nin gerçek yüzünü dünya kamuoyuna gösterip halkıyla ne kadar pekişerek iç içe olduğunu gösteren tarihi bir gerçektir bu.

Bu cümleler arasında kullandığı şu ifade şahsen çok dikkatimi çekti.

“Türkiye’de yıllarca STK’lar devlete, hükümete rağmen, hatta onlara karşı çalışan kurumlar olarak görülmüştür.

Devletle millet arasındaki kopukluğun bir tezahürü olan bu yanlışı geçtiğimiz 14 yılda verdiğimiz mücadeleyle büyük ölçüde ortadan kaldırdık”

İşte bu ifadesi Türkiye’nin geleceğinin berrak, şeffaf, aydınlık bir gelecek olduğuna işaret ediyor.

* * *

Evet, gerçekten halkın seviyesine inmek…

Onlarla hasb-i hal etmek.

Aynı tabağa, kaşık atmak, ekmeğini bölüşebilmek..

Devlet büyüklüğü de bunu gerektirir.

Bunu çok güzel uygulayan Cumhurbaşkanı, bundan 11 yıl önce ilk Başbakanlığı döneminde Diyarbakır’a gelip “Kürt kardeşlerimin sorunu benim sorunumdur. Ben Kürt sorunu diye bir şey kalmayacak derecede garanti veriyorum ve üstleniyorum” demişti…

O günün Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanıdır.

Gerçekten Kürt sorununu ortadan kaldırmak için, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki belirli Kürt aşiretleri olsun, Kürtleri gerçekten temsil eden önemli insanlar olsun…

Yıllardan beri Cumhurbaşkanı onlarla adeta iç içe “PKK ile nasıl mücadele edeyim, terörü nasıl ortadan kaldırayım” çabalarına rağmen, ne yazık ki Batı emperyalizm olsun, Siyonist İsrail olsun, ABD olsun, Rusya olsun…

Her taraftan nemalanan ve aynı zamanda kendini PKK’nın arka bahçesi olarak gören siyasi bir partiyi ne yazık ki bir türlü yola getiremedi.

Onlar da yukarıda ifade ettiğim gibi dünya haçlı emperyalizminden almış olduğu himaye görüntüleri yüzünden hep ortalığı karıştırmışlar ve şerefli Kürt milletinin üzerine hep korkutucu unsurlar kullanarak maddi manevi baskıcı korkular yaratmışlardır..

Ki hala da devam etmektedirler.

Tüm bunlara rağmen Sayın Cumhurbaşkanının inancına dayanarak, yüreklilik göstererek, mertçe terörün üzerine gitmesi bu bölgede, bu coğrafyada halka çok büyük güvenilecek bir dayanak olmuştur ve halkın gerçekten umudu durumuna girmiştir.

Nerdeyse yüz yıla yakın yürürlükte olan batıl ve vesayetçi bir anayasanın hegemonyası altında mezalim gören bu coğrafya insanları, yani Kürtler bugün artık o korku, o endişe ile yaşamıyorlar ve saymıyorlar, kimseyi de dinlemiyorlar.

Bu mübarek aziz ayda araştırmalarımızdaki aldığımız sonuçlar;

Her akşam çeşitli toplum, aşiret adamları olsun, din adamları olsun, inanan her kesim büyük bir kalabalıkla iftar sofraları üzerinde buluşuyor, tanışıyorlar.

Hatta köylerden bazı aileler, medrese ve Kur’an Kursu öğrencilerini kendi köylerinde zengin iftar sofrasına davet ediyorlar.

Ekranlarda görüldüğü gibi Şırnak, Hakkari, Diyarbakır, Cizre, Midyat, Mardin gibi önemli yerler bu mübarek ayda büyük bir ülfet, sevgi ve muhabbet çerçevesinde iftar sofralarında hep bir arada "iftar" yapılıyor.

İnanın, bizim araştırmalarımızdan edindiğimiz bilgilere göre; bazı dindar zengin kesimler tarafından hazırlanan iftar sofralarına davet etmek istediği önemli medrese mensupları olsun, diğer iş çevreleri olsun, bürokrat kesimleri olsun, hemen davetlerine icabet verilemiyor, sıraya giriyorlar.

Büyük bir aşkla, iştiyakla oluşan bu gerçek, Doğu ve Güneydoğu Anadolu insanı için, Türkiye için, devlet ve hükümet için büyük bir aşamadır, büyük bir sevinç dayanağıdır.

Birlikte yaşama duygusudur.

* * *

Ama bu da bir gerçektir ki yıllardan beri gelen giden iktidarlar, devletin tüm güçlerini kullandıkları halde, böylesi ortamı "tamamen" sağlayamamışlardır.

Eğer bugün Güneydoğu bir aşamaya gelmişse, bu da gerçekten Sayın Cumhurbaşkanının iltifatları sayesindedir.

Ve bu işin böyle devam edeceğine inanıyoruz.

Ancak şunu da belirtmeden geçmek istemiyoruz..

Ne yazık ki yine halkın midesini bulandıran, halkın huzurunu kaçıran, halkı devletten uzaklaştırmaya çaba gösteren, halkla iktidarın arasını bilerek ya da bilmeyerek açmaya çalışan, nerdeyse PKK paralelinde bazı baskıcı uygulamalar, hala da arz-ı endam etmektedir.

Doğu ve Güneydoğu’da, özellikle Diyarbakır’daki kamu kurum ve kuruluşlarının bazı bürokratları tarafından, "bunların" yapılır olması, kabul edilemez…

Ne yazik ki, bunların başını çeken de, gerçekten Valiliği de, Emniyet Müdürlüğünü de zor duruma sokan, "Diyarbakır'daki Trafik Denetleme Şube" ekibidir ve müdürleridir.

Adeta istihdamı engellemek için, işsizliği daha fazlasıyla körüklemek için, nakliye yapan araçların şoförlerine ağır ceza kesmeyi kendine en büyük şeref olarak telakki eden anlayışa sahip trafik amirleri…

Kum nakliyesi yapan kamyonlara karşı, sivil elbiseyle pusuya yatıyorlar..

Kendilerini yolun köşe ve kıyılarına saklayıp gelen nakliye araçlarını durdurarak, para ve puan düşürme cezasını kesiyor..

Sanki taşınan kum değil de afyonmuş gibi.

Gerek Emniyet Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü olsun ve gerekse Jandarma olsun.

* * *

Düşünün, sevgili okurlar.

Cumhurbaşkanı ve hükümet, bu halkı terörün pençesinden kurtarmak için yıllardan beri istihdam yaratmak üzere uğraş vermektedirler.

İş çevrelerini ha bire yatırım yapmaya çağıran Cumhurbaşkanımıza rağmen, sanki işin içinde kasıt varmış gibi paralel yapıdan kendini kurtaramayan bazı yetkili anlayışlar bildiklerinden vazgeçmiyorlar…

İstihdam yaratan iş çevrelerine karşı pusu kurarak deyim yerindeyse adeta yol kesiyorlar.

İşte halkın devletten beklediği şefkat ve merhamete rağmen, tam tersine zulüm yapılıyor.

Bir şoföre 4 bin, bir firmaya 5 bin lira kesmek üzere bir kamyona toplam 9 bin TL'nin üzerinde ceza kesiliyor.

Peki, böyle yaparak nasıl işsizlik ortadan kaldırılabilir?

Ve bir şoför bir günde 4 bin TL ceza alırsa, acaba akşamları evine, çoluk çocuğuna ne götürebilir?

Bu yanlış anlayış karşısında dayanamayan bu halk der demez, PKK’ya yanaşmaya zorlanıyor.

Bunu kamuoyu adına, bölge insanı adına yetkililere soruyoruz.

Bu ne biçim uygulama?

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?

Kaş yapayım derken göz çıkarılıyor.

Rant ön planda…

Hele hele bölge milletvekilleri ve yıllardan beri Bakanlık yapanlar ve bölgeye gelip riyakarane timsah gözyaşları döken bazı iktidar mensupları ve il teşkilatı nereden yürüyorlar acaba?

Halkın bu ızdıraplarını görmüyorlar mı?

İnanın, sevgili okurlar.

Bize göre bu hamur daha çok su çeker.

En derin saygı ve sevgilerimle.