SİYASETTE, EMANETE SADAKAT VAR MI?!! (II)
Eklenme: 2/16/2015 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Sohbetimizin ana teması; milli iradeyi temsil eden demokratik çoğulcu parlamenter sisteminin uyguladığı siyaset üzerinedir.

Çünkü bu siyaset, mutlaka ve kesinlikle "milli iradenin" ruhuna uygun olması lazım.

Pek tabi ki, milletin oy kullanarak TBMM’ne gönderdiği her parlamenter, ister muhalefet olsun, ister iktidar olsun; milletçe tevdi edilen siyaset emanetine sahip çıkmaları gerekir.

Milli iradenin "ruhuna" uygun davranmalıdırlar.

Evet, Siyasi emanet nedir?

Siyasi emanet; Halkın 7’den 70’e kadar beklentilerini tarihine, kültürüne uygun olarak devletin tüm kurum ve kuruluşlarını demokratik hukuk ilkeleri çerçevesinde uygulamaya geçirmek, demektir.

***

Sohbetimize başlık olarak kullandığımız ifade; “SİYASETTE, EMANETE SADAKAT VAR MI?!!” bir soru şeklidir?

Peki buna cevap nasıl verilmelidir?

Elbette ki, siyasette emanete sadakat, seçmenin milletvekillerine tevdi etmiş olduğu siyasi emaneti, bu emanetin uygulaması, milletin sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel dahil olmak üzere tüm günlük hayat akışlarını "milli ruh ve inanç paralelinde" uygulamal şeklidir?

Ama ne var ki; mevcut anayasa hiçbir zaman Türkiye insanının ruhuna ve milli değerlerine uygun olmamıştır.

Ve uygun bir davranış biçimine de sokulmamıştır.

Çünkü mevcudiyetiyle, hukukun bilimsel ilke ve kurallarına aykırılık teşkil etmektedir.

Dünya hukuk literatüründe böyle bir anayasanın varlığı söz konusu olmadığı gibi uygulaması da söz konusu değildir.

İllaki totaliter, komünist, cebri ve keyfi rejimler hariç.

***

77 milyon inanmış bir Türkiye, bağlı bulunduğu yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Nisâ” Suresinin 58. ayetinin hükmünün uygulamasını seçilenlerden istiyor.

Yüce ayetin meali şöyle;

“Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah işitir ve görür”

Bu nedenle diyorum ki; "bunun lamı cimi yoktur ve olamaz da!."

Zira bu yüce ayetin hükmü, kamu düzeninin gerçekleştirilmesine yönelik bir hükümdür.

Hem sosyaldir, hem siyasaldır, hem de toplumsal sağlam bir ruhun değerlendirilmesidir.

* * *

Evet, “Siyasette Emanete Sadakat” ifadesi, 77 milyon insanın ifadesidir.

Bu yalnız bizim ifademiz değildir.

Bilimsel bir ifadedir..

Tarihi bir gerçektir, milletin sağlıklı bir yaşam tarzına uygun bir tespittir.

Her milletvekilinin omzunda taşıdığı milletin emanetine sadakat gösterilebilmesi için, mutlaka milletin bünyesine uygun bir hukuk sistemini gerçekleştirmek gerekir.

Yoksa Allah’ın her günü çoğalmakta olan yasa dışı, insanlık dışı vahşetler devam edecek.

Kimse de önleyemez.

İşte, Özgecan’lar, Münevver Karabulut..

Daha sayılabilinecek onlar gibi yüzlerce, hatta binlerce kişinin uğradığı vahşi cinayetler.

Onun için, böylesi vahşetlerle karşılaşma tehlikesi "ne ilkidir, ne sonuncusudur" diyorum.

Çünkü bu yasalarla, zira bu insan temel hak ve özgürlüğüne uygun olmayan anayasayla, cuntacı, darbeci anayasanın hükümleriyle bu memleket huzur bulamaz, refah bulamaz, kamu düzeni de hiç sağlanamaz!..

Aslında siyasilerimiz bunu daha iyi biliyorlar.

Özellikle iktidar partisi..

Ana muhalefet partisi ve diğer muhalefet partileri de bunu bizden çok daha iyi biliyorlar.

Bilindiği gibi Türkiye’deki siyasetin uygulanmasında rant var, çıkar var, vurgun var ve rüşvet var…

Yani devlet ihalelerinin bazı çevrelere peşkeş etme şekli var..

Kısacası var da var!!!.

Ama tüm bunlar salt bu hükümet dönemine ait değildir.

Gelen gideni aratır misali, tüm iktidarlar döneminde, bir hastalık gibi yaşatılmıştır.

Devletin birçok kurum ve kuruluşlarının bünyesinde yapılan yağmalamalar tamamen keyfidir.

Özellikle yargı mekanizmasındaki rant gerçeğini hiç kimse inkâr edemez.

Lakin, sistem rantiyeci bir sistem olmuştur.

Türkiye Barolar Birliği’ne bakıldığında baroların çalışma stillerinin nerede ise yüzde 70’i bu minvaldedir.

Hukukun uygulamasından daha fazlasıyla para kazanma gayreti vardır.

“Ben nasıl bir müvekkili ayarlayayım da, ben nasil para koparayım” düşüncesinin hâkimiyeti bu sistemde mevcuttur.

Adil olmayan bir hukuk sistemi, bu memleketi daha nereye kadar götürür diye sormamak elde değildir?

* * *

Dünkü ve bugünkü yazılı medya olsun, görsel medya olsun hepsi ve herkes, Mersin ilinin Tarsus ilçesinde üç gün evvel meydana gelen bir vahşeti konuşuyor.

İnanıyoruz ki bu konuşma, Türkiye’nin bir teamül hareketi gibidir.

Söylenir, yazılır, çizilir, amma olay eskidikçe unutulur…

Hatta “Bu olay artık yargıya intikal etmiştir, hakkında konuşmak suçtur, adliyeyi etkilemek için yazılan yazılar birer suç unsuru halinde olduğu unutulmamalıdır” denilir.

Kritik bir olay oldu mu, yargıya intikal ettiğinde “Konuşmamak lazım” diye yaftalar atılıyor.

Bu da hiç kuşkusuz ki, olayları eskitip unutma planlarından biridir.

Sevgili okurlar.

Sözü fazla uzatıp, başınızı ağrıtmayalım.

Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar Türkiye, doğusuyla batısıyla, Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle, Çerkeziyle, Lazıyla, bir türlü rahat nefes alamamıştır.

Demokratik hukuk ilkeleri paralelinde yönetilmemiştir ve anlaşılan budur ki bundan sonra da yönetilemez.

Yıllardan beri bu memleket kan ağlıyor.

Terör uğruna harcanan yüz milyonlarca dolar, bu ülkeyi iktisaden çökertmiş durumda.

Neden?

“Çırpındıkça batıyor” misali hukuk dışı bir sistemi ne kadar kurcalarsan kurcala, ne kadar çırpınıyorsan çırpın, sağlam zemine bir türlü oturtturamıyorsun.

Başta anlatmaya çalıştığımız “Emanete Sadakat” “Nisâ” Suresinin 58. ayetinin hükümlerini hatırlayıp, derhal uygulamaya geçilmesi lazım ki yüce İslam hukukunun gösterdiği yolda yürümedikçe pusula şaşılır, cadde olsa dahi zigzaglı çukur meydana gelir, sağlam bir hukukun yürümesini engeller ve engellemektedir.

Muhterem Başbakanımız Ahmet Davutoğlu çok iyi niyetiyle mitinglerde hep “Kamu düzeni” deyip duruyor, ama acizane tavsiyemiz; hukuk düzeninin sağlanabilmesi için, 550 parlamenterin yer aldığı "demokratik parlamenter sisteminin" gerçek manada uygulanmasının yolu İslam hukukundan geçiyor.

İslam hukuku bu memlekete enjekte edilmedikçe, emperyalist ülkelerden ithal edilen hukuksal sistemle, hukuk dışı milli eğitim sistemiyle, hiçbir zaman huzur getirilemez!

Ve milletin emanetine sadakat de söz konusu olamaz!.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Baştan sona kadar anlattığımız gibi, bu halk huzur istiyor, refah istiyor, mutluluk istiyor.

Milli değerlerine sahip çıkılmasını istiyor.

Eğer parlamento gerçek manada bu uygulamayı sağlam zemine oturtturamıyorsa, o topluma yazık olur ve tüm emelleri kursağında kalır?

Hiç kuşkusuz ki, herkes de beddua eder...

En derin saygı ve sevgilerimle.