TAĞUTİ DÜZENLER VE İSLAM ADALETİ
Eklenme: 9/6/2010 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar

Bilindiği gibi tarih boyu insaniyeti yani insanlığı inim inim inleten insanlık dışı haydutlaşma karakteri yaşanmıştır.

İnsanlık hamuru yoğrulurken mutlak surette dünyada yaşam biçimi adaletle biçimlendirilmiş ise de; ne çare ki zaman zaman tersini yaşamıştır.

Oysa ki;

Düşünce özgürlüğü, inanç hürriyeti, kişisel yaşam serbestliği insan karakterine yakışır bir biçimde insanlık hamuruna mayalanmıştır.

Bu temel özgürlükler silsilesi ancak ve ancak insanların değil ilahi adaletle biçimlendirilerek sağlanmıştır.

Tek kelime ile özetlemek gerekirse insanlar tağuti düzenlerin baskıcı dayatması ile insanlara köle olarak yaşanmaktan Allaha kul olma gerçeğidir.

Yani insanlık faktörü var olduğu müddetçe kıyamete dek kişilere ve sistemlere yanlış rejimlere birer köle değil peygamberler silsilesi vasıtası ile gerçekleşen mutlak bir ubudiyet inancı ile biçimlendirilmesi gerçeğidir. Buna aykırı yaşamlar ve düzenler tümü ile insanlığın yaradılış kanununa aykırıdır, dayatmadır, zorbadır, keyfiliktir ve eşkıyalıktır.

Aslında yukarda anlattığımız gibi insan temel hak ve hürriyetleri, şeref ve haysiyetine yakışır olay yeryüzünde ilahi adalete sığınmaktır ve o sayede yaşam biçimidir. Bu tezimizi kanıtlayan gerçek milattan önceki imparatorlukların kölelik rejiminden tut, orta çağın sonlarına doğru bu şekilde yaşam söz konusu olmuştur.

Ancak milattan sonra 5.yyın sonlarına doğru Arap yarım adasında yani cezire tül Arap denen bu adadaki Mekke vadilerinden çıkan İslam peygamberi efendimizin zuhuru ile bu mezalim son bulmuştur.

Zira O büyük insan tüm insanlığın üstünde bir güzel ahlak zirvesinde yaşamış, hal, hareket, tavır ve konuşma durumları insanlığa yeni bir medeniyet bağışlamıştır.

Başta da ifade ettiğim gibi insanoğlunu insanların köleliğinden Allahın mutlak ubudiyetine doğru götürmüş ve bu insanlığa yeni bir kazanım olarak hediye etmiştir. İnsanlığı mukadder ve muhakkak badirelerden kurtarmış tağuti düzenlerin engizisyon mahkemelerinin esaretinden kurtararak Kur'an'ın ve İslam şeriatının adaletiyle tanıtmıştır. Bu nedenle burada detaya girmek istemiyoruz ancak tarih buna şahittir. 

Hz. Muhammed'den (S.A.V) önce gelen hiçbir peygamber, hiçbir lider, hiçbir komutan, hiçbir barışçı ve kurtarıcı bir insan "hatemül enbiya" (Son Peygamber) olan Hz. Muhammed kadar beşeriyete yarar getirmemiştir.

Gerek ahlaken, gerek aklen, gerek nefsanî ve ahlaki değerlerin mazbudiyetini bu büyük insan kadar getiren olmamıştır.

Onun için bu büyük zat beşeriyetin yaratılışından kıyametedek son lider ve son peygamber vasfını almıştır.

Nitekim;

Onun için Kur'an-ı Kerim, "üstün ahlak üzerine yaratılmışsın ifadesini kullanmaktadır.

Hatta bu vurgu paralelinde bizatihi efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmaktadır;

Ben en güzel ahlakları tamamlamak üzere gönderildim

Evet, sevgili okurlar 'doğru  ifadesi bunun delilidir. Ve anlattıklarımın sonucudur.

Malumunuz üzre bir ramazan ayını daha geçirdik ve dün akşam da kadir gecesinin mutluluğunu ve manevi hazzını yaşadık.

Ne mutlu o insanlara ki bu geceyi ihya ederek namazla, dua ile sabahlama fırsatını yakalamasıdır.

Özellikle seher vaktindeki teheccüd namazını kılmış ve Allaha avuç açmış, yalvarış yakarış içerisinde geçirmiş insanlara ne mutlu?

Düşünsenize sevgili okurlar;

Bir yılın içinde bu kutsal ayın varlığı ve bu ayın son on gününde veya son bir haftasında saklanan bin aydan hayırlı bu kutsal gecenin varlığı İslam alemine ilahi bir hediye ve kurtuluş kapısıdır.

Ne mutlu bunu idrak edene. Tüm İslam âlemi ve Türkiyemize hayırlı olsun, mutlu ve kutlu olsun.

Şimdi gelelim insanoğlunun getirmiş olduğu batıl sistemlerin yaşam biçimine.

Yani yukarıda belirttiğimiz gibi; tağuti düzen ile ilahi adalete bağlı düzenler arasındaki farklılıklar nedir?

Evet, insanlar arasındaki elit tabaka yani proletarya gölgesinde yapılan mezalim ve köleleştirme dayatması insanları diğer insanlara köle olarak kullandırmaktan başka hiç bir şey değildir.

Buda tarihi insanlık ayıbıdır.

Eski roma imparatorluğu bünyesinde yaşaya gelen Bizans'ın entrikalı oyunlarının sergilenmesi ile beşeriyet ne kadar zarar görmüştür. Büyük imparatorlukların bu gün esamesi bile yoktur.

Zira insanlığa kazandıkları hiçbir kalıcı medeniyet söz konusu olmamıştır.

Ancak İslamın fecr-i sadıkının doğuşu ile insanlık yeni bir medeniyet zirvesine adım adım tırmanmış ve birçok değişimler ortaya koymuştur. Sosyal adalet dengesinden tut, iktisadi ve ekonomiksel ahlaka kadar gün gittikçe zirvelere tırmanmış ve insanoğlunu kokuşmuş kirli medeniyetlerden kurtarmıştır.

Ama ne çare ki tüm bunlara rağmen yoğrulan insanlık hamuru gereği illaki içinde fesat ve bozgunculuğu yaratan seviyesizlikler söz konusu olmuştur. Hala da günümüzde yaşana gelmektedir.

Bu şeytani fitne unsurları dahi bu pazarda kendilerine yer bulmak için insanların kanı üzerine pazarlığa oturmak istiyorlar. İnsanların Boş iskeletleri üzerine kendilerine yuva ve makam kurmaya çalışıyorlar. Bunun da tarihin en karanlık sayfalarında yer alması gerekir.

Bize göre bu bir insanlık ayıbıdır.

Bilim çağında insanların bilim arayışı içinde muassır medeniyet seviyelerine tırmanmak istediği bir hengamede cehaletin, karanlığın, despotizmin jakobenliğin demoklesin kılıcının insanlar üzerinde sallanması apayrı bir karanlık olsa gerek.

Anayasamız da hukukun üstünlüğü demokrasi, insan temel hak ve özgürlüklerin korunması söz konusu iken düşünün Türkiyede bırakın insanların oy kullanıp kullanmama endişesinin yaşanmasını devlet bile açık ve net tehdit altındadır ve kimse de bu tehdide dur diyecek durumda da değildir.

Evet, sevgili dostlar

Bu yazımızı burada sonlandırırken sayın başbakanımızın 3 Eylül 2010 tarihinde Diyarbakırımıza teşrifleriyle anayasa değişikliği ile ilgili evet oyunun kullanılması için halka çağrıda bulundu.

Başbakanın bu güzel girişimi her zaman olduğu gibi Diyarbakır halkına teselli verdi ve dostane bir buluşma içinde miting sonuçlandı. Herkes memnun. Özellikle başbakanın yüz hatlarındaki ifade mutluluğunu göstermekte idi. Böylece başbakanın bu mutluluğu karşılığında Diyarbakır halkına az da olsa bi iftar yemeğinin verilmesi ve iftar masasında mütevaziyane bir biçimde halkla oturarak yemek yemesi apayrı bir sevinç yaratmıştır.

Ama bunu da açık söylemeliyim ki bu iftar yemeği esnasında tıpkı geçenlerdeki zafer bayramında yaşanan protokol krizi gibi aynı bu yemekte de bu kriz tekrar edilmiştir. Bilemiyoruz!

Bu birileri tarafından özellikle ya valiliği yada parti teşkilatını yıpratmaya yönelik kasıtlı mı yapılıyor?

 Yoksa beceriksizlikten mi? Düşünün yer ayrımı bakımından protokolde oturan insanların yerlerini isimlendirirken diğer gelen konukların yerleri isimlendirilmemiştir.

Ancak beyaz salon ve mavi salon diye adlandırılmış konuklar beyaz salon nedir?

Mavi salon nedir?

Bi türlü anlayamamış ve yanlış yerlere oturmuşlardır.

Bana göre görevli memurların veya parti teşkilatının çok büyük hata ve beceriksizliği söz konusu olmuştur.

Sessiz sedasız bir oturma skandalı ile karşı karşıya kalan vatandaş üzüntülerini belirtmekten alıkoyamamış.

Bunu da ilgililerin kulağı çınlasın diye bu skandal krize köşemizde yer verip tekrarlanmaması dileği ile.

En derin saygılarımla...