TAĞUTİ DÜZENLERDE GAYRİ MEŞRUİYET MEŞRU’DUR!
Eklenme: 12/21/2010 12:00:00 AM

Değerli okurlar. Dünkü yazımızın ana başlığı "TAĞUTİ SİSTEMLERDEKİ MÜSAVAT (EŞİTLİK) (?!!)" idi. Bugün ise aynı paralelde başka kelime versiyonuyla daha önemli çarpıcı olaylara değinerek devam edeceğiz. Evet, insanların kendini Allah yerine koyan rejimlerde mezalimin, hukuksuzluğun, edepsizliğin ardı arkası kesilmez. Zira toplumlar insanlardan oluşuyorsa yeryüzünün sevk ve iradesinin de yine o insanlar tarafından gerçekleştirilmesi mukadderdir. Ama bir şartla. Haddini aşıp ona yeryüzünün hilafetini bağışlayan yüce kudrete karşı nemrutlaşıp tağuti sistemleriyle değil insanlığın yegâne kurtuluşu için ezelden beri kurulan gerçek hukuki değerleriyle donatılmış birtakım ilahi nizamnameler paralelinde yaşayarak kendine çeki düzen vermesi gerekir. Aksi halde hiçbir zaman insanoğlu kendini kötü badirelerden, derin uçurumlara yuvarlanmaktan kurtaramaz. Haddini aşar, taşkınlık yapar, canavarlaşır, mütecaviz birer saldırgan durumundan hiçbir zaman kendini kurtaramaz. Anlatmaya çalışmak istediğim gerçek budur. Yoksa yaşanmakta olan hal ve gidişat hayra alamet değildir. Dünyada olduğu gibi Türkiyede de aynı manzaranın yaşantısı görünmektedir.

 

* * *

Bakınız, sevgili dostlar. Çağdaş hukukun üstünlüğüne bağlı, demokratik, insan temel hak ve özgürlüğü sloganını hiç kimseye bırakmayan Türkiyedeki rüşvet, yolsuzluk, usulsüzlük, düzensizlik ve hukuk dışılık başını almış gidiyor. Dünkü yazımızın son bölümüne doğru yeni HSYKnın açığa almış olduğu iki hâkimin resimleriyle beraber hal portresini çizmiştik. Onu burada tekrar kaleme almak abesle iştigaldir. Zira anlayan anlamıştır. Bugün de aynı paralelde diğer bir konuyu sizinle paylaşmak istiyoruz. O da yine yargımızın çelişkili birbirine uymayan yüksek yargıda bulunan önemli makamları işgal eden bazı hâkimlerin tutumuna bakalım. Kararlar nasıl yüzeyseldir, sathidir, taraftır, ideolojiktir ve çıkara yöneliktir. İşte bu olumsuzluklar başta dediğim gibi insanları Allaha değil insanlara köle ettirmek isteyen tağuti sistemlerin bir sonucudur. 16 Aralık 2010 Perşembe tarihli Bugün Gazetesinin yine birinci sayfasında şok etkisi yaratan Yargıtayın bir kararını ibretle size sunuyoruz. Evet, kararı haber olarak sunan gazete aynen şunu yazıyor: Ergenekon sanığı Tuncay Özkanın Başbakan Erdoğana yönelik "HIRSIZ, YOBAZ, DİN BEZİRGNI" sözleri Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca hakaret kabul edilmedi. 10 bin lira tazminata hüküm eden yerel mahkemenin kararını bozan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Özkanın sözlerini hükümetin icraatını eleştiren düşünceler diye niteledi. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Ergenekon kapsamında tutuklanan gazeteci Tuncay Özkanın Başbakan Erdoğana yönelik kullandığı sözleri hakaret kabul etmedi. Yargıtay, ifadeleri hükümet icraatlarına karşı düşünce açıklama niteliğinde sözler olarak kabul etti. Başbakan Erdoğanın mal varlığıyla ilgili "hırsızlık, yolsuzluk" laiklikle ilgili açıklamalarında ise "yobaz ve din bezirganı" ifadelerini kullandı. Erdoğanın avukatları aracılığıyla Özkana 20 bin TLlik dava açılmıştı. Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesi davayı kısmen kabul ederek, Özkanın sözlerini hakaret sayarak 10 bin TL tazminata mahkûm etti. Özkanın avukatlarınca temyiz edilen bu karar Yargıtay 4. Hukuk Dairesi oy çokluğuyla tazminat kararını bozdu. Yerel Mahkeme kendi kararında direndi. Bu kez dosya Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gitti. Hukuk Genel Kurulu ise oy çokluğuyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin kararını yerinde bularak Erdoğanın açtığı davanın reddi yönünde karar aldı.

 

* * *

İşte, bakınız sevgili okurlar. Hani diyorlar ya "Burası Türkiye" Bu olay gerçekten çok ilginç ve çok çarpıcıdır. Kocaman bir devletin Başbakanını halkın yüzde kırk oylarıyla ülkeyi yöneten bir devlet adamına karşı sarf edilen ve birer tane kurşun gibi delip geçen kelimeler hakaret sayılmıyor. Ama öbür yana bakıldığında yıllardan beri SÖZ Gazetesinin Kalem kadrosu tarafından bazı usulsüzlükleri ve taraflı kararları yerinde gören bazı yargıç ve savcıların hakkında yazdıkları yazılardan dolayı sürüm sürüm adliye koridorlarında mekik dokuyorlardı. Meslek taassubu ön plana alınarak bizlere hep ceza ve mahkûmiyet vermeye peşinen kararlıydılar. Ama tabii tenzih ediyoruz. Biz bunu dile getirirken Adaletin, Yargının ve yargıçların tümünü kast etmiyoruz. Her zaman yazdığımız gibi bu batıl ve yanlış sisteme rağmen eli öpülecek çok değerli hâkim ve savcılarımız mevcuttur. İyi ki bunlar var, ya bir de bunlar olmasaydı bu ülke nereye gidecekti? İşte sistemin çarpıklığı, işte nemrutlaşmış tağuti sistemlerdeki gayri meşru olan şeylerin meşruiyet kazanması insanı gerçekten endişelendiriyor. Bu olaylar paralelinde yargıyı bünyesinde taşıyan Adalet Bakanlığı gibi önemli bir kamu kurumundan başka birçok kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesinde yaşanmakta olan daha nice nice kirlenmeler var. Bunları burada sayarken devede kulak bile değil.

 

* * *

Bakınız, dünkü SÖZ Gazetesinin görüntüsüyle beraber görünen dev bir bina, tarihi Diyarbakır Kültür Sarayı binası sürmanşetinde yer alan "NASIL PEŞKEŞ ÇEKİLDİ" ifadesi gerçekten şayan-ı değerdir. İnsanları çok derin maceralara sürüklüyor. İnsanın aklına gelen ilk ifade şu; "Yahu Allah aşkına bu ne kirlenme? Devlete ve millete karşı kurulan ne biçim komplo teorileri? Yalnız ideolojik değil, ekonomide de aynı komplo teorileri mevcuttur. Çıkar, usulsüzlük, yolsuzluk, adam kayırma, maazallah hep ön planda. İşte başta söylediğimiz tağuti düzenlerdeki gayri meşru olan şeylerin meşrulaşması buna denir." Yıllardan beri kendini bir türlü skandallardan şaibe ve şüphelerden kurtaramayan İl Özel İdare Genel Sekreterliği, maalesef hep aynı zincirleme olayların uzantısını devam ettirmektedir. 6 milyon TLye satılan ve ne gibi bir senaryo ile süslendirerek bir acuze misali gelinlik giydirdiği bir kirli ve karanlık ihale biçimi. Nasıl kitabına uydurulmuş, nasıl meşruiyet kazandırılmış, gün gittikçe daha fazlasıyla şaibe uyandırmaktadır. Bu binanın normal bilirkişinin tespitleri yapılırsa fiyatlandırma şekli ve bugünkü inşaat malzemelerinin değerleri göz önüne alınırsa bu binanın on ile on iki bin TL civarında satılması gerekmektedir. Aynı binayı bugün dahi bilinen bazı iş adamlarına sorulduğunda kesinlikle 10 Milyon lira değer biçmektedirler. Şimdi piyasaya meşru bir rekabet içerisinde satılsa 10 Milyon liraya şahsen ben alırım. Buna rağmen "Devletin malı deniz...." misali. Özel İdaredeki yapılan zincirleme ihale komisyonu usulsüzlükleri yalnız bu daireye mahsus değildir.

 

* * *

Bir de Devlet Su İşleri 10. Bölgeye bakıldığında skandallar diz boyu. 10. Bölge Müdürü zaman zaman Ankarada bazı müteahhitlerin lüks ofislerinde istirahata geçerken ve meşhur tavacıda lokma-i haydariyelerini tadarken elbette ki Devlet Su İşleri 10. Bölge Müdürlüğü kendini şaibe skandallarından kurtaramaz. Eskiden olduğu gibi bugün de aynı elimizde bu kurum hakkında çok müspet bilgiler vardır. Sağ olsunlar, bize aktarıyorlar ama kim kime, dum duma misali. Yazımızın başında söylediğimiz gibi Tağuti sistemlerin bünyesinde yaşanmakta olan gayri meşru olan şeylere meşruiyet kazandırılarak her iki taraf da rahatlıkla nemalanıyorlar hem de bol miktarda. Yoksa karşılıksız hiçbir şey devletin bu sofrasını müptezel bir bolluk içerisinde yere bırakılamaz, satış teşhir vitrinine konulamaz. Evet, sevgili dostlar. Her zaman dediğimiz gibi; yeryüzünün hâkimiyetini elinde tutan insanoğlu, ne yazık ki Allahın hâkimiyetini geri planda bırakıp Allaha değil insanlara kul ettirme gayreti içerisindedir. Bakalım bunun da sonucu nereye varır? En derin saygılarımla.