TAM BİR FİYASKO !?
Eklenme: 3/3/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar…

Bilindiği gibi dün güzel Diyarbakır’ımız yine gizli provokatör ajanların senaryoları ile karşı karşıya kaldı.

Ama Allaha şükürler olsun ki; bu ihanet şebekeleri beklediklerini bulamadılar.

Halk bunlara önem vermedi.

Ancak kiraladıkları bazı sokak çapulcuları kendini bilmeyen daha yeni yetişmiş bir gençlik bazı semtlerde bir hareketlilik yapmak istediyseler de ama polisin dirayetli davranışıyla, tazyikli su ve biber gazı kullanılarak onlar da geri püskürtüldü.

Evet, halk arasında polisin böyle halka yakın davranışları çok büyük memnuniyet vermiştir.

Bölgede hegemonyasını insanlar üzerine kirli bir siyaset hakimiyetiyle kurmak isteyen marjinal bir partinin eş başkanı olan Selahattin Demirtaş’ın her zaman olduğu gibi milletvekili dokunulmazlık zırhına bürünerek halkı ne kadar sokağa dökme senaryosunu oluşturduysa da umduğunu bulmadı..

Sükût-ü hayale uğradı.

Artık yapacak bir şey bulamaz.

***

Sevgili okurlar

İkide bir böylesine Diyarbakır’ımızın, Güneydoğu Anadolu insanımızın, üzerine siyaset yapıyorum ayağı ile yıllardan beri coğrafyayı kan gölü haline getirmek isteyen bu tür marjinal siyasi yapılanma anlayışını artık bu coğrafya insanı kaldıramıyor ve kabullenmiyor.

Başta Diyarbakır olmak üzere tüm Güneydoğu Anadolu insanı yani Kürt halkı, kesinlikle bunlara itibar etmiyor, etmez ve yüz vermez, kapılarını da bunlara artık açmaz düşüncesindeyiz.

Ama ne var ki eğer bugün böylesine marjinal siyasi yapılandırma bu raddeye gelmişse hiç unutulmamıdır ki yine mevcut Anayasanın gölgesinde olmuştur.

Çünkü faşizan, bayat 12 Eylül ve 28 Şubatların anlayışı ile hatta direktifleriyle büyüyen bu yapı, halka rağmen, devlete rağmen meydanları iki de bir doldurup, provoke ediyor.

Sözde, Kürt milleti adına, Marksist Leninist Rus Emperyalizmi ile Batının Haçlı Emperyalizmiyle birlikte propagandasını yapabilmişse sormak gerekir, kabahat kimde acaba?

Elbette ki suç ve suçlu aramak gerekirse mevcut düzenin ve Kemalist laik rejim ile Cumhuriyet Halk Partisinin bayat ideolojisine dayanmaktadır.

***

Hiç unutmayalım ki, yüzyıldan beri bu rejim batılın ve küfrün bünyesinde oluşa gelen Marksizm, Leninizm, Kominizm, Faşizm, Kemalizm ve Laisizm gibi sonları hep "İZM' le biten kavramlar oluşmuşsa tümüyle sistemin, rejimin Yüce İslam dinine karşı beslemiş olduğu kinden, nefretten ve düşmanlıktan dolayı olmuştur.

Nitekim postmodern darbeci olan batı çalışma grubunu temsilen bir hafta önce bir televizyonda konuşan Çetin Doğan'ın 28 Şubatın yapılmasının temel amacı "Siyasal İslam’ın" gelmemesi için yapıldı diye itiraf etmesi bu söylediklerimizin birer kanıtlayıcı delilidir.

Daha önceden de yine bu köşeden siz değerli okurlarımıza paylaşmak istediğim konu bu rejimin himayesinde yüce İslam dininin küçük düşürülmesi, milletin inanç ve ibadet duygularına hakaret yapılarak küçük düşürülmesinin adına da "Siyasal İslam" ve "Şeriatçılık" diyebilme şerefsizliğinin varlığını bu millet hiçbir zaman kabul edemez demiştim.

İşte o günkü o batıl ve gizli şer güçlerinin ülkemizde yüce İslam dinine karşı gizliden besledikleri hıyanetlerin faturası bugün ne yazık ki ülke insanı ve bu coğrafya ağır bir şekilde ödüyor.

***

Önceden de ifade ettiğim gibi Milli Eğitim camiasında lise ve yukarısında okuyup diploma almış veya almamış gençlik dağa çıkıyor. Bunun sebebi mucibesi de batıl yanlışa dayalı bir Milli Eğitim sisteminin mevcudiyetidir.

Yani milletin inanç hürriyetini, ibadet hürriyetini, ahlak hürriyetini "Kemaliz ve laisizm" adıyla, sözde demokratikleşme adı altında oluşa gelen bir Milli Eğitim sistemi bünyesinde yetişen gençlik ne yazık ki; dağa çıkıyor, silahlanıyor ve devletine karşı direniyor, silah kullanıyor.

İki gün önce bunu yazarken, iki gün sonra tam bu söylediklerimizi tescil eden, bir haber karşımıza çıktı…

Diyarbakır'ın Lice ilçesinde bulunan Ahmet Toprak Çok Programlı Lisesinde, Şubat ayında göreve başlayan ve 3 ay lisede eğitim veren PKK'lı terörist Erdal Tekin'in Mayıs ayında terör örgütü PKK'ya katıldığı ortaya çıktı.

Tekin'in PKK'nın güvenlik güçleri ile girdiği çatışmalarda yer aldığı ifade edilirken, 7 gün önce Sur'da yaşanan çatışmada öldürüldüğü belirlendi.

Mayıs 2015'te okulu bırakarak terör örgütüne katılan Tekin'in öğretmenlik maaşının Ağustos ayı da dâhil 3 ay hesabına yattığı öğrenildi.

Yaşanan bu ihmalkârlığın ise dönemin okul yöneticilerinin, Tekin'in durumunu üst yetkililere bildirmemesi olduğu dile getirildi. O dönem Tekin'in PKK'ya katıldığının bilinmesi üzerinde tutanak tutulduğu fakat üst yetkililere bilgi verilmediği belirlendi. Hayrola neler oluyor sormazla mı 3 ay maaş peşinen hesabına aktarılması neden?

Ve aktaranlar kimlerdir acaba?

***

Bakınız sevgili okurlar…

Eğri oturup, doğru konuşalım…

Yıllardan beri bu sütunlarda yazdıklarımız bire bir değil, bire bin doğrudur.

Çünkü kanıtlayıcı belgelerle her şeyi yazıyoruz çiziyoruz.

Mantıksal olarak düşünülürse şu neticeyi elde edebiliriz.

Demek Türkiye’de yıllardan beri oluşa gelen ne kadar terör odakları varsa, ne kadar kan dökülmüşse, ne kadar devlet bütçesi acımasızca harcanmışsa ve bunca Anadolu kuzularının şahadet şerbeti ile karşılaşan olmuşsa tümünün yegâne sebebi ve temel kaynağı mevcut Anayasadır, inançsızlığa dayalı yasalardır.

Nitekim

Devletin bir iki kurumu hariç nice kurum ve kuruluşlarının bünyesinde yaşanan yolsuzluk, usulsüzlük, rüşvet ve vurdumduymazlık yüzünden neredeyse kurumlar dökülür durumda.

Hele hele Laikçi Kemalist anlayışı ön planda yürüyorsa o da zaten apayrı bir dünya.

Zira bu anlayış himayesinde yüzyıla yakın İslam düşmanlığı yapıla gelmiş hem de devletin, kanunlarının dayatması vasıtasıyla yapılmıştır.

İnançlar özgürlüğü ayaklar altına alınmıştır.

Küfre ve dalalete dayalı "Siyasal İslam" düşmanlığı anlayışı ile yola çıkan bir rejimin ve sistemin anlayışı neticesi de, sonucu da işte böyle olur.

Fazla uzağa gitmeye gerek yok…

Eğer bugün marjinal bir siyasi yapılanma yani HDP’nin ve eş başkanlarının TBMM çatısı altında bu devlete, bu millete, bu ülkenin bölünmesine karşı rahatlıkla her şeyi ifade edebiliyorsa ve Diyarbakır’a halkı Diyarbakır halkına rağmen iki de bir sokağa dökme ve devlete karşı ayaklanma ve Sura yürüyüş adı altında rahatça siyaset(!) yapıyorsa demek ki bir yerlerden himaye görüyor ve güven alıyor.

Bu da parlamenterlik unvanı olsa gerek.

Sözüm ona demokrasinin ve hukukun üstünlüğüne(!?) dairdir.

***

Evet, netice itibarı ile fazla başınızı ağrıtmayalım.

Dünkü Diyarbakır’a karşı kurulmak istenen tuzak herşeye rağmen sonuçsuz kaldı.

Sahneye konulmak istenen senaryo fiyaskoyla neticelendi.

Gerçekten Diyarbakır Valiliği, 7. Kolordu Komutanlığı çok büyük fedakârlıklarla böylesine edepsizliklere karşı askeri ve polisiye tedbirleri aldılar.

Bir iki ufak olay harici kimsenin burnu bile kanamadan olayların üstesinden gelinmesi elbette ki memnuniyet verici bir davranıştır.

Evet, tüm kamuoyu adına Diyarbakır Valisi Hüseyin Aksoy'a, 7. Kolordu Komutanına ve de İl Emniyet Müdürüne şükranlarımızı bildiriyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle…