TEVHİDİN YEMİN VE SÖZLEŞMESİ
Eklenme: 4/19/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Devletleri devlet yapan, ülkeleri bütünleştiren, milletleri de bu bütünleşmenin paralelinde birleştiren, pekiştiren, birbirine bağlatan ana unsur iman’dır.. İslam’dır.. Ve bu her iki ana unsurdan nebaan eden, yani kaynayıp fışkıran yüce Kuran hükümlerinin uygulanmasıdır.

Bunlar olmadığı takdirde hiçbir zaman, Müslüman olarak geçinen bir toplum bütünleşemez, birleşemez, güçlenemez.

Tam tersine geriler ve hak etmediği halde düşmanın hilelerine maruz kalmaktan da kendini kurtaramaz.

Nitekim geçmişe yönelik tarihin derin sayfalarına göz attığımız zaman, mazimize yönelik kültürümüzü hatırladığımız zaman, bu minvaldeki tarihi tüm gerçekler bir bir önümüze çıkıyor.

Tabir yerinde ise o büyük mücahit kahraman ecdatlar bugün yaşanan ve yaşatılanlar karşısında, başını kaldırıp bize utançla bakacaklarından hiç kimse kuşku duymamalıdır.

Deyim yerinde ise o yüce birer İman meşalesi durumunda olan ümmetin büyük insanları mezardan başlarını kaldırıp bizlere baktıklarında göreceklerdir ki; onların miras yedi evlat ve torunlarının başı secdeye değmiyor.

Abdest suyu kimsenin yüzüne değmiyor.

Helal nedir, haram nedir? Kimse bunu tanımıyor/umursamıyor.

Camilerimizden, medreselerimizden, Kuran tedrisatlarımızdan fersah fersah uzaklaştırılmış bir toplum olarak, karşılarında gördükleri zaman, inanın sevgili dostlar bize göre yüzümüzü okşamak yerine yüzümüze tükürmekten başka yapacakları iş yoktur.

Zira yukarıda ifade etmeye çalıştığımız gibi namazsız, abdestsiz, kıblesiz, bir gençlikle karşı karşıya kalmış bir ülke durumundayız.

Kadınlarda ki hayâ duygularının azalması, camilerden, cemaatlerden oldukça uzak durma gibi bu haller, büyük çapta toplumun İslam’a inanan ecdatların torunlarına yakışmıyor.

O büyük insanlar da bunu kendimize yakıştırtamayacaklarından dolayı, bizleri birer mirasyedi evlat olarak ta kabul etmeyeceklerine inanıyoruz.

Evet, Türkiye yıllardan beri, yani nerdeyse yarım asır olarak geçen bir geçmişimiz hep, terörün tehdidi altında bulundu.

Ki halen de en çetin şekilde devam ediyor.

Gelen giden iktidarlar Muhafazakârından tutun da, Solcu, Liberal, Laikçi, Kemalistçi anlayışları taşıyanlara kadar, hiç birisi gerçek manada terörün üstesinden gelebilecek durumda olmamıştır.

Ve bundan sonra da olamayacakları düşüncesindeyiz.

Neden mi?

Zira uygulanmakta olan köhne bir anayasamız vardır ve o anayasanın içinden çıkan günlük hayatımızı yansıtan kanunlar vardır.

Yönetmelikler vardır. Onları uygulayan Kamu kurum ve kuruluşları vardır.

Her şeyin başını çeken çoğulcu parlamenter sisteme dayalı bir parlamentomuz var. Buna da yasama erki denilir.

Yürütme erki var; devleti yöneten ve idare eden bölümler.. Yargı erkimiz var; adaleti ve hukuku temsil eden yargılama usulü ve muhakeme kurumları.

Tek kelimeyle bu paralelde adaleti dağıtan bir yargı ve yargılama kurumlarımız var.

Allah aşkına diyelim; bunların hepsi yani gerek yasama, gerek yürütme ve gerekse de yargı erklerinin mevcudiyeti olsun, topluma neleri kazandırabilmişlerdir.?

Ve neleri kaybettirmişlerdir?

Her şey tüm çıplaklığı ile ortadadır.

Onun için diyoruz ki...

Güdümlü siyasetle bu millet, bu ülke, bu devlet, hiçbir zaman ne tevhid inancını sağlamlaştırabilir nede vahdetini koruyabilir?

Yani birlikteliğini koruyamaz...

Bu nedenle diyoruz ki;

İşte hal-i âlem meydan da.

Bakınız sevgili okurlar..

Sevgili peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (S.A.V) ‘’KUTLU DOĞUM HAFTASI’’ içindeyiz ve bu haftanın son günlerini yaşıyoruz.

Gerek Diyanet İşleri Başkanlığı olsun, gerek ona bağlı ülke sathındaki cami ve cemaatlerimiz olsun, müftü ve vaazlarımız olsun, imamlarımız olsun her neyse…

Tüm İrşad, kurum ve bireylerimize bakıldığında yapılan uygulamalar, konuşmalar elbette ki çok güzel.

Ama ne yazık ki; içi boş bir kabuk ve dışı süslendirilmiş, parlatılmış, TEZYİN EDİLMİŞ mana gerçeğinden yoksun bir görüntü, söz konusudur.

Diyanet İşleri Başkanımız Sevgili Mehmet Görmez’in ilminden, inancından, gayretinden, samimiyet ve ihlâsından hiç kuşkumuz yoktur.

Ama tüm gösterdiği çabalara rağmen ne yazık ki; Ülke insanı olarak ve bizi yöneten milli iradeyi eline alan iktidar, muhalefet yani TBMM’nin baştan aşağıya kadar anlattığımızın hiçbirisine ciddi bir biçimde eğilim göstermemiştir.

Hala da, eskiye yönelik bayatlamış kalıntı uygulamalarından bir tülü vazgeçip yeni bir yenileme hareketlerine geçmedikleri yüzünden milletin kal-a gibi beslediği inanç ve iman meşaleleri bir türlü yayılamıyor.

Şuuyu bulamıyor. Toplumun her kesimine etki edemiyor.

Yani soyut olan manaları bir türlü somutlaştıramıyor.

Zira orta yerde, gençliğimizi yetiştirip birer tane iman ve irfan timsali olarak meyve veren bir milli ağaç durumuna, getiremiyor.

Okudukları ve gördükleri talim ve terbiye yani eğitim ve öğretim müfredatını dizayn eden bir Milli Eğitim Sistemi var ki; o da başlı başına bu milletin başına beladır.

Zehir saçan bir zakkum ağacı gibi.

Oraya girenin acaba yüzde kaçta kaçı sağlam ruhlu, muhkem iman ile, ilimle, irfanla, ihlâsla donatılmış bir memleket evladı çıkabilmiştir..

Sevgili okurlar, fazla başınızı ağrıtmayalım.

Bilindiği üzere, 95 yıl önce kurulan, yani bir asırlık ömre sahip olan bir Cumhuriyet var.. Ki, bu Cumhuriyetin hiçbir uygulaması milli olmayıp Cumhurdan soyutlanmış bir kavrama sahiptir.. Tümüyle 1920 ve 1923’ler deki İngilizlerin direktifleri altında gerçekleştirilmiş Cumhursuz bir Cumhuriyetin sonucu itibarı ile bu millete bir şey kazandıramamışlardır.

Milletin tevhid inancını ve vahdetini, birlikteliğini, pekiştirme yerine tam tersine bunların hepsini darmadağın etmiş, milleti birbirine düşürmüş ve ülkenin doğusunu, batısını birbirinden ayırarak, kirli, kavmiyetçilik unsurunu gerçekleştirmiştir.

Ve böylece milli vahdetimiz sağlanmadığı gibi, tarihi mirasımız da bizden alınmıştır. Ve batı dünyasının dinsiz medeniyeti ile takas edilmiş ve böylece her şeyinden sıyrılmış bir toplum haline gelmiş durumdayız.

Bakınız sevgili can dostlar.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın iki gün önce Diyanet İşleri Başkanlığınca Sinan Erdem Spor Salonu'nda düzenlenen ''Hz. Peygamber, Tevhid ve Vahdet'' temalı Kutlu Doğum Programı'nda yaptığı konuşmada, bu yıl Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinin temasının Tevhid ve vahdet olarak belirlendiğini anımsatarak şöyle dedi.. “Tevhid, yani Yaradan'ın birliği. İhlâs Suresi'nde ifade edildiği gibi 'De ki o Allah'tır, birdir, Allah eksiksizdir, O doğurmamıştır, doğurulmamıştır, hiçbir şey ona denk ve benzer değildir.' Vahdet, yani yaradılmışların birliği."

Bu ifadeleri sıralarken, Erdoğan şöyle devam etti..

"Şu anda biz terörün bedelini ödemiyor muyuz? Terörün bedelini ödüyoruz. Bakın bunca insan ölüyor. Tabii biz, burada duramayız. Sonuna kadar devam edeceğiz, bu operasyonlara. Niçin? Birliğimizi tesis etmek için, huzuru tesis etmek için devam edeceğiz..."

Erdoğan şu anda iki değil, üç tehlike ile karşı karşıya olduğumuzun altını çizerek, şunları ifade etti.

"Bir mezhepçilik, iki ırkçılık, üç terör belasıyla karşı karşıyayız.

Bu hafta boyunca İslam İşbirliği Teşkilatı'nın 13. Liderler Zirvesi'ni yaptık ve sonuç bildirgesinde de bu başlıkları orada açıkladık.

Dedik ki;

Biz ne Şia ne Sünni, böyle bir din tanımıyoruz, bizim tek dinimiz var, İslam dedik. Biz İslam'ın, o bütünleştirici çatısı altında toplanacağız.

Sünni’siyle, Şiasıyla, şusuyla, busuyla, vesaire. Asla bunlar bir ayrım sebebi olmayacak. İşte onun için gelin, birlik olalım demenin anlamı bu. İkincisi, ırkçılık. İşte onu da yine Rabbimiz, Hucurât Suresi'nde buyuruyor.

Hangi ırktan olursan ol, hangi kavimden olursan ol, ister Türk ol, ister Kürt ol, Laz ol, Çerkez ol, Gürcü ol, Abaza ol, Boşnak ol, Roman ol, ne olursan ol ama bizi birleştiren bir şey var, İslam. Biz Müslüman’ız, burada bütünleşeceğiz. Eğer her ikisi de olmazsa, işte o zaman başımızın belası nedir?

Terör fitnesi. Şu anda biz, terörün bedelini ödemiyor muyuz? Terörün bedelini ödüyoruz. Bakın bunca insan ölüyor. Tabii biz burada duramayız, sonuna kadar devam edeceğiz, bu operasyonlara. Niçin? Birliğimizi, huzuru tesis etmek için devam edeceğiz."

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar, böylesine bir devlet büyüğü “inancıyla, değerleriyle” kendisini idame etmemiştir.

Gelip giden cumhurbaşkanları olsun, başbakanlar olsun, bugünkü Cumhurbaşkanı çok saygı değer Recep Tayyip Erdoğan gibi inanç samimiyetini, cesaretini yürekliliğini göstererek, böylesine ülke gerçeklerini dile getirmemişlerdir.

Eğer bugün bu tarihi gerçekleri kamuoyu karşısında, bir devlet büyüğü olarak, halkı bilinçlendirmek için, bunu dile getiren varsa o da Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Bize göre bu da; Türkiye’miz için, devletin içinden yeni doğan bir yıldız gibidir.

Allah bu yıldızı, bu milletin içinden söndürmesin ve uzun ömürlü kılsın, daima olsun..

Allah eksikliğini göstermesin diye dua etmeliyiz.

En derin saygı ve sevgilerimizle…