TÜKÜRÜN MİLLETİ ALÇAKÇA VURAN DARBELERE! (2)
Eklenme: 5/31/2012 12:00:00 AM

Evet, sevgili dostlar.

Dünkü köşemize başlık olarak kullandığımız TÜKÜRÜN MİLLETİ ALçAKçA VURAN DARBELERE ifadesinin ne kadar manalı, ne kadar derin kapsamlı olduğunu sizinle dünkü yazımda paylaşmaya çalışmıştım.

Bugün aynı başlık altında; Türkiyede olup bitenlerin, gözden kaçan veyahut kaçmayan olumsuzlukları daha detaylı irdeleyerek sohbetimize devam edeceğiz.

Evet, gerçekten Akifin dediği gibi bu köşede siz okurlarımızla paylaştığımız ana gerçek ve temel hedef ülkeyi bu hale getiren, özellikle İslam dünyasını bugünkü terörün ve terörizmin pençesiyle boğduran, oluk oluk masum insanların kanını akıtan, nice ocakları söndüren, gencecik hanımları dul bırakan, yavruları yetim kılan, anaların-bacıların yüreklerine ateş korunu bırkan böylesine hıyanet erbaplarının yüzüne tükürün diyoruz.

Tükürün ama bolca tükürün ki bir daha ülkemizde ve komşumuz olan Suriyede ve diğer İslam coğrafyasında bu lanetli rejimler, zehirli sistemler vuku bulmasın, milletler kurtulsun, vurguncu, cepçi, çıkarcı politikadan ve politikacılardan insanlarımız arınsın.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Yine Akiften örnekler getiriyorum.

Akif Allaha yalvararak bu tür azgın fitne unsurlarından kurtulmak için Allaha niyaz ederek figan ediyor.

Ya ilahi bize tevfikini gönder (yardımını gönder)

Doğru yol hangisidir millete göster

min!

Evet, merhum Akif milli mücadele döneminde halkı haçlı küfür sistemlerine karşı teşvik ettiği gibi imandan gelen cesaret gıdasını da aşılamaya çalışıyordu.

Kastamonu Nasrullah Cami-inde verdiği vaaz esnasında bu duayı şiir halinde anlatmaya çalışıyordu.

O günkü tarihte 1920yi gösteriyordu.

Ama o gün ülke tümüyle haçlı ve gizli Siyonist teşkilatlarının hegemonyası altındaydı ama fiilen ülke istila edilmişti.

Zalim müstevlilerin amacı;

Bu toplumu ve tüm İslam dünyasını, İslam gerçeklerinden uzaklaştırıp, attıkları küfür ve inat tohumları ile yeni bir nesil yetiştirmekti.

Böylece kirli bir toplum, başıboş bir gençlik, helal ve haramını bilmeyen, sömürülmeye müsait yeni bir millet oluşturulacaktı.

Ve gerçekten, bugünkü halimize objektif olarak bakıldığında, bugün yaşanmakta olan ülkenin her cihetiyle o paralelde yürümesi çok acıdır ve üzücüdür.

***

Bir İslam limi olarak elbette ki Akifin herkes gibi, onun ki daha fazla gayret damarına dokunuyordu ve bu şiirleri okuyordu ve şöyle diyordu;

Ruhi İslami şedait sıkıyor (şiddet ve terör)

Zulmü tedip ise maksudu mehibin.

Nara yansın mı beraber

Bu kadar bigünah çoğumuz yakma ilahi

Boğuyor lemi İslamı bir azgın fitne

Kıtalar kaynayarak gitti o girdap içine

Mahvolan aileler bir sürü masumundur

Kalan avarelerin hali de malumundur

Evet, böylesine haykıran merhum Akif, şöyle diyordu;

Nereden başladı yükselmeye bak nerede ucu

Bu ne hicranı müebbet bu ne hüsranı mübin

Ezilir ruhi sema (göklerin ruhu) parçalanır kalbi zemin (yerin kalbi)

Ve bu nedenle;

Tükürün onların asla güvenilmez sözüne

Tükürün maskeli vicdanına asrın tükürün diyor.

***

Biz de bu itibarla ülkemizi cumhuriyetin kuruluşundan beri CHPnin altı oklu rejimi altında inim inim inleten anlayışın ve bu anlayış paralelinde uygulamaların ve uygulayıcıların yüzüne tükürün diyoruz.

Zira elimizden ancak bu gelir.

Ülkenin her alanında, devletin kurum ve kuruluşlarının birçoğunda ve toplumsal kesiminde öylesine kokuşmuşluk yaşanıyor ki, artık iktidarların, başbakanların polisiye imknlarıyla veya hukuksuzluk hukukuyla(!) insan temel hak ve özgürlüklerine aykırı bu anayasanın ahkmlarıyla ülke hiçbir zaman bir yere getirilemez.

Aslında bilimsel ve tarihsel olarak düşünülürse gerçek araştırmalar sonucunda anlaşılan şudur ki, terörün ana kaynağı sistemdir.

Özellikle terörü besleyen, semizleten ve güç veren batıl, çarpık putçuluk anlayışıdır, inkrcılıktır, İslam dinine ve milletin inanç paralelinde yaşamına karşı gizliden gizliye beslenen düşmanca uygulamalardır.

Nitekim bugünkü BçGye (Batı çalışma Grubu)na mensup içeride bulunan generallerin itirafları da bunu kanıtlıyor.

12 Eylülün ürünü olarak mevcut anayasa ve yasalar ve bununla ülkeyi yönetenler olayın gerçek yüzünü bilerek olayın bilincindedirler.

Ama herhalde birilerinin işine de öyle geliyor.

***

Sayın Başbakanımız iki gün sonra Diyarbakırımıza teşrif etmeleri, elbette ki sevindirici bir gelişmedir.

Zaten gerçek bir devlet adamına da bu yakışır.

Her ne kadar kendi partisinin il kongresinin yapılması için geliyor ise de, ama inanıyoruz ki olayın bu tarafı sembolik gelişme olabilir.

Aslında Başbakanın inançlı, kahraman karakteri paralelinde gelişleri demokrasinin daha da açılımı ile ilgilidir.

Keza 20. yüzyılın başlarından 21. yüzyılın başlarına kadar, yani bugüne dek Osmanlının "Kürdistan coğrafyası" olarak adlandırdığı bölgemizde yaşayan halk Müslümandır, inançlıdır, dinine, Kuranına, izzetine sımsıkı sarılan bir toplumdur.

Ama ihmal edilmiş bir toplum.

Kem gözle bakılmış bir toplum.

Gelen-giden sistemlerin uygulayıcıları görmezlikten gelmiş ve kendi kaderiyle bırakılan bir toplum, bundan dolayı bu coğrafya değişik ve kirli ideolojik anlayışların pençesine düşmüştür.

Aslında yine de Allaha şükür ayakta isek de, geçmişimizden, tarihi kültürümüzden, inandığımız yüce Kuran-ı Kerime sarılmanın sayesinde ayaktayız.

Terör odaklarının kökten yok edilebilmesi için bir sefer iktidar parti bu yörede çok aktif ve yönlü bir çalışma hazırlığı içinde olmalıdır.

Özellikle Sayın Başbakanımızın ve AK Parti iktidarının ilk yapacakları iş bölgeye zengin bir yatırım çalışmasıyla harekete geçmesi işsizliğin ortadan kaldırılması ve toplumun her kesimine Kuran gerçeklerinin aşılanması gerekir.

Bunu da yaparken partisinin bünyesine gizliden gizliye yerleşmiş ve uzaktan yakından parti anlayışıyla alakası olmayan vurguncu, çıkarcı bazı çevrelerin varlığına da artık son vermelidir.

Geçenlerde de yazmıştım, akşam bir yerde sabah bir yerde, gah orada gah burada, hangi parti iktidara gelirse, iktidardan faydalanmak üzere bolca ihaleleri hem kendisine, hem yakınlarına alabilmek için illaki o devirde o partilerin içindedirler.

Hele hele il ve ilçe teşkilatlarının bünyesine sızdırılmış sülük veya keneler partiye zarar veriyor.

Halkla iktidar arasında hiçbir yaklaşım tarzını göstermeyerek halkın nabzını tutamıyorlar ve oldukça halktan uzak kalıyorlar.

İllaki yakın çevrelerine yangından mal kaçırırcasına bir şeyler yapmak üzere çalışıyorlar.

Hele hele mevcut il teşkilatı başta başkan olmak üzere, adeta deyim yerindeyse birer bostan korkulukları gibi durmaktadırlar.

İcraatları yok, sadece görüntü.

***

Devlet dairelerinde yapılan olumsuzluklar, keyfi icraatlar ve yanlış bürokratların yaptıkları ayyuka çıkmıştır.

Başta DSİ olmak üzere, özellikle devlet yatırımlarını bu memlekete yapmamak için ellerinden geleni arkasına koymazlar.

Büyük bir gayretkeşlikle hukuk dışı uygulamalar yapılırken, halk onları görmez, direk halkın gördüğü zulüm ve tarafgirlikten dolayı nefretini iktidar partisine yönlendiriyorlar.

Yargı desen, o biçim.

Dicle Üniversitesindeki olup bitenler ayrı bir muamma.

Rektörlük ne kadar samimiyet gösteriyorsa da, çalışma ciddiyetini gösteriyorsa da, özellikle Rektör Sayın Ayşegül Jale Saraç ve ekibi 4 yıldan beri yaptıkları çok güzel ve tatlı çalışma stili herkesçe beğenilmekte olduğu halde, yine bazı çıkarcı gruplar oradaki bulunan kirli ideolojik bazı akademisyenlerin aday gösterilmeleri ve Dicle Üniversitesinin güzel bir yere getirilmesiyle beraber tekrar bir anarşi ve terör merkezi haline getirilmek isteniyor gibi bize geliyor.

Sayın Başbakanımız ve iktidar partisi, özellikle Cumhurbaşkanımızın yakından bunun üzerine eğilmeleri lazım.

Dünkü yazımda da, bugünkü yazımda da Akiften gösterdiğimiz örnekler doğrultusunda yine diyoruz;

Tükürün gerçek kimliklerini göstermeyen kirli ideolojiye sahip münafıkların yüzüne..

Tükürün.

Öylesine tükürün ki, münafıklık tinetinden kurtuluncaya kadar.

Sapasağlam, temiz bir çehreyle halkın karşısına çıkıncaya kadar.

Tükürün o kirli yüzlerin münafıklığına.

En derin saygılarımla.