TÜKÜRÜN MİLLETİ ALÇAKÇA VURAN DARBELERE!
Eklenme: 5/30/2012 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Toplumlar tarih boyu geçirdikleri imtihanlarla (sınavlarla) ya yaşamlarını uzun ömürle yaşatabilmişler veya da tabi tutulan sınavları kaybettikleri için yaşamlarına uzun ömürlü yaşam değil, peşinen kısa ömür biçmeye neden olmuşlardır.

Zira toplumlar ve bünyesinde yaşayan bireyler, insanlık cevherini kıymet ve değerlerini, inanç ve itikat paralelinde yaşayamadıkları takdirde, der demez pusulasını şaşırırlar.

Yaptıkları ve yaşadıkları mezalimden dolayı hak ettikleri uçurumlara yuvarlanıp giderler.

İşte demek her şeyden evvel bu dünya bir sınav dünyasıdır!

Bilimsel sınavlardan geçirilen milletler hiç şüphesiz, hem coğrafyalarının hem de milletinin bütünlüğünü birlikte kazanmışlar ve onunla hayat mutluluğunu idame edebilmişlerdir.

Ama ne çare ki tam tersine o misyonla yaşayamayan milletler tarih boyu hep dersi ibret olsun diye çok büyük ibretleri yaşamış ve hak ettikleri ilahi tokattan kendilerini kurtaramamışlardır.

***

Bu itibarla bugünkü sohbetimize Neml suresinin 52. Ayetinin bir bölümünü size aktararak, başlamak istiyorum.

Pek tabi ki bu yüce ayetin derin okyanusundan çok büyük manaları ve kapsamlı anlamları çıkarabiliriz.

Ayet mealen şöyledir;

İşte onların zulümleri yüzünden evleri harabeye dönmüş. Şüphesiz bunda bilen bir topluluk için ibret dersi olmalıdır

Bakınız İstiklal Marşımızın şairi merhum Mehmet Akif Ersoy, bu ayetin okyanusundan çıkardığı çok ibretli dersleri bize şöyle anlatıyor.

Biz de o paralelden yola çıkarak mevzuumuzu irdeleyeceğiz.

Şair Ersoy'un bu ayetin kapsamlı anlamını birinci dünya savaşında, yani yaklaşık yüzyıl önce ülkemizin manzarası noktasında nasıl değerlendirmişse, ne yazık ki ülkemizdeki manzaranın hal-i vaziyeti bir katı değil belki beş katı yaşanmaktadır.

Bu ayetin manasını teşkil edebilecek nice hadiseler var.

Ayeti kerime 1430 sene evvel Efendimiz Hazreti Muhammed(s.a.v)in vahiy olarak kalbi üzerine inmiş ve derin mana unsurunu her asra ve her çağa yönelik taşımaktadır.

Ayet aslında Lut kavminin portresini çiziyor.

Yani dört bin sene evvel yaşanmış olan toplumların, yani İsrailoğullarının iğrenç yolsuzluklarını, kirlenmelerinin sonucunda ne kadar ibreti lem olduklarını ve coğrafyalarından nasıl dışlandıklarını, anlatıyor.

Allah Tel, ansızın onların başına getirdiği darbeyle yüzlerine çarpmış ve darmadağın edildikleri halde, ev ve barınakları yerle bir olmuş ve bir daha da kendine gelmemek üzere sonsuza dek cehennemin çukurlarına yuvarlanıp gitmişler.

Bu dersi ibret olsun diye kitabımız birçok ayetlerde aynı mealde bize bildirdiği gibi bu surenin 52. ayeti daha net olarak vurgulaya vurgulaya insanlığa bildiriyor ki, insanlık onlardan tarih boyu ders alsın ve yepyeni ter taze bir gençlik potansiyeline sahip olsun.

Uyarıyor.. Ama, kaç yönüyle uyarıyor.

* * *

Bakınız, Akif bu ayetin uyarması paralelinde yorumunu şiir halinde şöyle açıklıyor;

Geçenler varsa İslamın şu çiğnenmiş diyarından

Şu yüz binlerce yurdun kanlı zailsiz mezarından

Yürekler parçalar bir levha dinler leh güzarından

Bu matem kimbilir kaç münkesir kalbin ğubarından

Şiir uzun.

Bu nedenle birkaç mısrasını burda sizinle paylaşalım?

Herkes kendi kabiliyetine göre şiirden hissesini alsın.

***

Bakınız, Akif ne diyor?

Ey bu toprakta birer naşi perişan bırakıp

Yükselen mevkibi ervah sakın arza bakın

Sanmayın; şevki şahadetle coşan bir kan var

Bizde leşten daha hissiz daha kokmuş can var

Bakmayın hem tükürün çehre-i murdarımıza

Tükürün belki biraz duygu gelir arımıza

Tükürün cephe-i lakaydine şarkın

Tükürün kuşkulansın görelim gayreti halkın

Tükürün milleti alçakça vuran darbelere

Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere

Tükürün ehl-i salibin (haçlı) o haysız yüzüne

Tükürün onların asla güvenilmez sözüne

Medeniyet denilen maskara mahlku görün

Tükürün maskeli vicdanına asrın tükürün

Hele ilanı zamanında şu melun harbin

Bize efkarı umumiyesi lazım garbın

O da Allahı bırakmakla olur herzesine

Halka iman gibi telkin ile dinin sesini susturan aptalın idrakine bol bol tükürün

***

Evet, Mehmet Akif Ersoy Neml suresinin 52. Ayetinin mealinden uzun uzadıya istiğraç (çıkardığı) kıymetli mücevheratı asrımızla paylaşmak istiyor.

Biz de ona layık olmamız gerekirken, ama ne çare ki hiç de layık olduğumuz söylenemez.

Zira Geçenler varsa İslamın şu çiğnenmiş diyarından başlıklı şiirin anlamı her ne kadar birinci dünya savaşında yani 1914te haçlılar İstanbulu istila ettiği zaman ve halk da devletiyle pekiştirilemeyip, o haçlıların gereken dersini o an için vermediklerinden, bağrı yanık Akif ancak kendini tutamamış, Tükürün bu zalimlerin haysız yüzüne demiştir.

Ama bize göre bu şiir her ne kadar o gün yazılmışsa aynı orijinalliğini günümüze de taşımış durumda.

Her ne kadar ehli salip yani haçlı ordular, fiilen ülkemizi istila etmemiş ise de ama kendi aramızda haçlı anlayışını savunan kirli anlayış ve kirli politikalar maalesef hiç de o günleri, yani müstevlilerin, sömürücülerin baskıcı günlerini aratmıyor.

Biz de diyoruz ki, ister gelip giden iktidar partileri olsun veya da muhalefet olsun üzerine bine etmiş olduğu siyasetin % 90ı çıkara bağlı, mazlum insanların kanı üzerine yapılan kavga ve kan emiciliktir.

* * *

Bakınız, onun için Sayın Başbakanımız diyor ki;

BUNLAR ÖLÜ SEVİCİ

Başbakan Erdoğan Uludere istismarının BDP, CHP ve bir kısım medyanın içinde yer aldığı uluslararası bir kampanyaya dönüştüğünü söylüyor

Evet, gerçekten de Sayın Başbakan çok isabetli konuşuyor.

Hiç uzağa gitmek gerekmiyor.

Akif, Tükürün milleti alçakça vuran darbelere diyor ise de biz de iktibasen diyoruz ki, Tükürün milleti arkadan vuran hain darbecilere, aynı zamanda vurguncu politikacılara, cepçi kozmopolit siyasetçilere, istikameti bir türlü düzeltilmeyen devletin bünyesinden palazlanan insan kılığındaki şeytanlara".

İşte diyoruz tükürün o ihanet şebekelerini oluşturan inkrcı anlayışlara.

Marksist sosyalist küfürbazların yüzlerine, şarapçı Ergenekon kahpe putçu anlayışlara tükürün

Evet, sevgili okurlar.

Bakınız, dün sabahın erken saatlerinde görsel medyanın ekranlarında hep beraber okuduğumuz şu haber ne kadar ibret verici ve Türkiyenin nereden nereye geldiğinin bir müjdeleyicisidir.

Haber aynen şöyle;

28 ŞUBAT SORUŞTURMASI KAPSAMINDA 6 KİŞİ TUTUKLANDI

Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü 28 Şubat soruşturması kapsamında ifadeleri alınan 10 şüpheliden 6sı tutuklandı.

Savcılık sorgusu tamamlanan 10 kişi tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edilmişti, şüphelilerin mahkeme sorgusu sabaha karşı tamamlandı.

Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hkimliğince sorgulanan zanlılardan 6sı tutuklanırken 4ü serbest bırakıldı

Haberin devamı şöyle;

Tutuklanmasına karar verilen isimler:

Emekli Orgeneral İhsan Kılıç, Hikmet Köksal, Ahmet çörekçi, çetin Doğan ve Emekli Korgenaraller Vural Avar, Metin Yavuz Yalçın.

Mahkeme Emekli Korgeneraller Engin Alan ve Kamuran Orhun ile Emekli Albay Hakan Cemal Pelitin serbest bırakılmasına karar verdi.

Emekli Orgeneral Teoman Kuman ise ağır hastalığından dolayı serbest bırakıldı

Tabii ki 28 Şubattaki kirli hareket aradan 17 sene geçmişse de faturasını bugün ağır ödeyenler var, olmalıdır da.

İnanın, sevgili okurlar.

Bunları okuduğumuz zaman veya görsel medyadan izlediğimiz de, insanın değşete düşmemesi elde değil.

Sanki yüzyıl önce ittihat terakki cemiyetinin devleti liyeyi ele geçirdikten sonra, devletini nasıl paramparça etmeye yönelik hainane çalışmaları icra ederek devleti paramparça ettiyseler, onların uzantısı olan bugünkü mahfillerin de gayesi, aynı..

Onların yüzünden değilmidir ki;

Memaliki İslamiye bugün ne çare ki, yetim perişan!.

***

Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek sanki onların bir uzantısı olarak devletin bünyesine aşılanmış din ve İslam düşmanlığı körüklenmiş, Kurana çöl kanunu dedirttirilmiş bir zihniyetin hkimiyeti vardı.

Öylesine kirli bir hkimiyet ki milletin üzerine, devlet birimlerinin üzerine skandal sayılabilecek baskıcı hareket söz konusuydu.

Ama ne yapacaksın?

Keşke bu millet kendine gelse, aklını başına alsa da, Dost kim düşman kim? diye bir tespit cihetine gitse..

Bakın o zaman ne olur.

İnanıyoruz ki bu yine bize düşen bir görevdir.

Allah nasip ederse bu görevi ifa etmek temel unsurlarımızdan biridir.

Ama unutmayalım ki sevgili okurlar.

Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan 2 Haziranda Diyarbakırdadır.

Sayın Başbakanımızın temiz kalpliliğine, yüce licenaplığına hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Öylesine inanıyoruz ki, dosta düşmana bu licenaplığını göstererek ve kimsenin aklının kenarından geçiremediği bugünkü Türkiyenin manzarasını daha fazlasıyla yakalayacak ve milletine seyrettirecek.

Ama unutmayalım ki, bu başarıların sırrı da tamamıyla kıymetli, kendini yetiştirmiş elemanlarla söz konusudur.

En derin saygılarımla.