TÜRKİYE BİR İLKESİZLİKLER DİYARI MI!?
Eklenme: 9/17/2010 12:00:00 AM

Evet, sevgili SÖZ okurları. Türkiyenin bütünlüğünü zedeleyen, varlığını tehlikeye sokan, ciddiyetini zayıflatan, maharet ve heybetini ortadan kaldıran, en tehlikeli unsur devlet bünyesindeki ilkesizlik, prensipsizlik, kavram kargaşası, dayanaksız ve desteksiz atmasyondur. Hani demişler ya; "biri kuyunun dibine taş atar kırk kişi toplanır o taşı çıkaramaz" diye! Bu da bir ülkeyi maceralara sürükleyen temel nedenlerdir. Kavram kargaşası başını almış gidiyor. Bürokrat, hukukçu, elit tabaka! Rasgele ağzından çıkan her şeyi kulağı duymuyorcasına konuşabiliyor; ama konuştukları da havada kalıyor ise de yaydan fırlayan ok gibi serseri başıboş nereye, hangi hedefe isabet edeceği belirsiz. Peki, yıllardır cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek mevcut anlaşmazlık, kavga, ihtilaf ve kargaşa nedendir? Sorusuna karşı cevap çok kolay! Tek kelimeyle vurdumduymazlık, ilkesizlik ve kendilerini dev aynasında görme ve cehli mürekkeptir. Bu nereye kadar bu ülkeyi götürür o da meçhulümüz tabii. Ama "Görünen köy kılavuz istemez" misali hali alem ortada ki Türkiye böyle giderse hiç de iyi bir şans yakalayamaz. Yine de Allahtan ümit kesilmez. Bakınız, yapılan referandum sonucunda yüzde 58 evet ile sonuçlanan oylama sonrası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkayanın ağzından ne inciler dökülmüştür. Düşünün, sevgili okurlar. İhraz ettiği makam, mevki çok önemli hukuksal bir yer. Bir mekân; ama orayı işgal eden mekinse, oturan ise acaba hukukun normlarına göre o mekânı doldurabiliyor mu? Veyahut sadece resmi bir diploma ve yakaları kırmızı süslü siyah cübbeden mi ibarettir? İnanın, bu kişinin ağzından çıkanı kulağı işitmiyormuş gibi basının önüne çıkarak halkın bu zaferini hazmedemeyerek böylesine desteksiz ve dayanaksız, hukuk dışı ifadeleri kullanması manidar olduğu kadar; tüyler ürpertiyor. Hukuku bir çırpıda hiçe sayarak tozlu raflara atarcasına hukuk dışı bir konuşma yapmıştır. Bakınız, ne diyor? "Hukuk devletini ve yargıçların bağımsızlığını Anayasa değişse dahi yasalar değişse dahi, korumak azmindeyiz." Bu açıklamayı yaparak milli iradeye baş kaldırırcasına Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı gibi ihraz ettiği makam ve mekân bu mekine göre değildir diye dedirtmeye zorluyor insanı. Zira demişler ya, "şerefül mekani bil mekin" bir mekânın kutsiyeti, ciddiyeti onu ihraz eden mekine aittir. Oturana aittir. Eğer o mekânı ihraz eden kişi kültürüyle, bilimsel donatılarıyla, hukuksal değerleriyle donatamıyorsa, hissiyatına ve ideolojik maceralara kapılarak konuşuyorsa, hiçbir zaman o mekin o mekâna layık değildir. Ve olamaz da. Derhal orayı boşaltıp kendine başka arayışlar içine girmesi gerekir. Zira mevcut Anayasa Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir hukuk devleti olduğunu vurgulamaktadır. Hukukun üstünlüğüne inanan bir devletin varlığı; ancak halkın irade mutlakiyetiyle söz konusu olabilir. Kayıtsız şartsız irade varken ve bu irade sözüm ona kanun adamları tarafından zedeleniyorsa artık söylenecek hiçbir şey yok. "Referandum sonrası hukuk devletini ve yargıçların bağımsızlığını anayasa değişse dahi yasalar değişse dahi korumak azmindeyiz." Açıklamasını yaparak milli iradeye baş kaldıran Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya hakkında bir avukat tarafından Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur. Gerçekten görevini kötüye kullanmaktan herkes tarafından Yalçınkaya hakkında suç duyurusunda bulunulması gerekir. Bir kanun adamı devletin ağzıyla bunu konuşuyorsa anti demokratik, hukuk dışılık bir konuşmadır ve milletin iradesine tecavüzdür, zorbalıktır, keyfiliktir, inançsızlıktır. Körü körüne bir yerlerin namına karanlık bazı odaklar adına konuşmaktır ve mesajdır. Halkın anayasasına başkaldırma gibi işlenen bir suçtur. Askeri anayasasını savunarak milli iradenin tercihini yok sayan Abdurrahman Yalçınkaya artık o mevkide durmaması lazım, o cübbeyi giyip de o ihtirasla o koltukta oturmaması gerekir. Zira o koltuk, halkın koltuğudur. O makam, milli iradenin makamıdır. Bunu hiçe sayan bir insan zorbalık ve keyfilik ceberuti dayatmadan başka hiçbir şey yapmış olamaz.. Bu ise suçtur. Gerçek bir kavram üzerine kargaşa yaratmaktır. Taraf tutmaktır ve bu taraf tutmakta o kişiyi bertaraf etmek gereğinin yapılması gerekir. Bu zatı muhterem nereye koşuyor acaba? Demekten kendimizi alıkoyamayız. Bu tür ulusalcı anlayışlar artık bu anayasa halkın anayasası ile devletin tescilinden sildirip atılması gerekir. Darbecilere yandaşlarına ve himayeci unsurlarına artık dur deyip son verilmesi lazım. Yıllar yılı bu milletin dinine, diline, kin güden böylesine hain unsurlar, hıyanet unsurları artık yasaların gölgesinde barındırılmamalı. Bu kokuşmuş yaraya artık neşter vurulması kaçınılmazdır. Bu devlet bu tür habaseti yanlışlığı üreten böylesine habis urlardan arındırılması şart. Her şeyden evvel maşaların değil, gerçek milli ruhu taşıyan paşalara ihtiyaç vardır. Yani hukuka saygılı, milli iradeye inanmış, gerçek vatanperver bürokratlara ihtiyaç vardır. Her platformda ağzından çıkanı kulağı duymayan bu tür yetkililere güvenilmez ve toplum da güvenmiyor zaten. Milletin vergileriyle devletin bütçesinden iaşesini temin eden ve nankör tavuk gibi sahibinin yemini yiyor, gidiyor başka komşuya yumurta veriyorsa o tavuk derhal sahibi tarafından kesilmelidir. Zira ihanet ediyor! Tıpkı aynı hal yaşatılıyor bu millete. Biz de diyoruz ki artık bu hal muhal olmalıdır. Ya yeni hal ciddiyet, millete saygınlık veyahut da izmihlal yok olup gitme hali. Yani bu ülke CHPnin altı kazığına ne zamana kadar dayanacak. Bu altı oklu parti amblemini artık halk altı kazık olarak algılıyor. Mülayim, halim, selim rolüne giren bu tür kişiler kesinlikle bir yerlere bağlı olup gizli piyon olma halinden kendilerini kurtaramıyorlar. Bu millet artık yeter dedi, kararını verdi. Prıl pırıl bir sivil anayasanın en kısa bir zaman içerisinde yapılıp halka sunulması gerekir. Aksi takdirde bu tür maceracı ihanet şebekeleri daha bu memleketi çok sömürecek, iliklerini kurutuncaya kadar rahat durmayacak gibi geliyor bize. Bu askeri vesayet, bu askeri kemiyet daha ne zamana kadar bu memleketin bütçesini kullanacaktır? Halk kendine bu tür soruları sormaktan kendini alıkoyamıyor. Bize göre yeniden bir milli diriliş, meşru sağlam zemin üzerine oturtturmanın zamanı gelmiş ve geçmiştir bile. En derin sevgi ve saygılarımla.