TÜRKİYE VE CAHİLİYE DEVRİ (2)
Eklenme: 10/5/2012 12:00:00 AM

Evet, sevgili dostlar.

Bir önceki gün TÜRKİYE VE CAHİLİYE DEVRİ başlıklı yazıma siz değerli okurların beğenisi üzerine gelen yoğun telefon, olumlu tepkiler nedeniyle bugünkü yazımı aynı paralelde, devam ettirmek istiyorum.

Şu bir hakikattır ki;

Türkiyede olup bitenler tam manasıyla bir cahiliye devrini andırıyor.

Yaşanan ve yaşatılan ne yazık ki demokratik bir hukuk devleti adı altında yapılmakta!

Her ne kadar;

Demokratik hukukun üstünlüğü ve cumhuriyeti kollama ve koruma adına yapılıyor deniliyorsa da heyhat, hiçte öyle değil!

Tam tersine anılan bu ifadeler cümlesi cümlesine, tersyüz edilmiş mutlak bir cahiliyenin millete yaşatılmasıdır.

Yani tağuti ve zorba bir düzenin değişik bir versiyonudur.

Görülen gerçek bir yüzüdür.

Zira özellikle yazılı medyanın manşetleri..

Ve o manşetlerin paralelinde verilen haber ile yorumlar..

Beri yanda çoğulcu parlamenter sistemine dayalı meclisin uygulamaları...

Hepsi bir bütünlük içerisinde bizim söylediklerimizin kanıtlayıcı bir delilidir.

Saklı tutulmaya çalışılıyorsa da, gizlenen bir yüz deniliyorsa da ortada vaki olan gerçek yüzüdür.

* * *

Bakınız;

Dünkü Sabah Gazetesinde manşetten verilen haberi.

Başlık şöyle;

POST MODERN FİŞLERE İMHA

Büyük puntolarla yazılan bu haberin devamı şöyle;

Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonunun ilk somut önerisi netleşti. 28 Şubatta BçGnin tuttuğu 81 ildeki fişlemeler yok edilsin

Haberi pür dikkat cümlesi cümlesine ve inceleyerek sonuna kadar okudum.

Ama bir de bunun yanı sıra meşhur deneyimli kalem sahibi ve her dönemdeki Başbakanın dostu, özellikle Demirelin de kadim dostu ve samimi sırdaşı olan Yavuz Donatın Göz göre göre geldi başlıklı yazısını okudum.

Gerek Sabahın manşetten verdiği haber olsun..

Gerekse deneyimli yazar Sayın Yavuz Beyin yazısı olsun..

Birçok yönüyle tutarsızlık içermektedir, eleştirerek sizinle paylaşmak istiyorum.

***

Büyük puntolarla yazılan haberin önemli ve önemli olduğu kadar çarpıcı, dikkat çekici pasajlarını sizlere sunmak üzere yazıyorum.

28 Şubat süreciyle ilgili incelemelerini gazetecileri dinleyerek sürdüren komisyonun raporundaki öneriler şekillenmeye başladı.

Komisyon ilk olarak BçGnin irticai bölücü faaliyetler adı altında yaptığı fişlemelerin imha edilmesini isteyecek.

İkinci pasaj şöyle;

KAMUDA 3 BİN 500 KİŞİ

O süreçte aralarında Vali, Kaymakam, Belediye Başkanı, Emniyet ve Sağlık Personeli, Okul Müdürü, Öğretmenlerin de yer aldığı 81 ilde 3 bin 500 civarında kamu personelinin BçG tarafından fişlenildiği düşünülüyor

Üçüncü pasaj şöyle;

ADALET BAKANLIĞI LİSTESİ

İlgili bakanlıklara 28 Şubatta hakkında işlem yapılan personeli bildirin diyen komisyona son olarak Adalet Bakanlığından bir liste geldi.

Savcılığa 28 Şubatı anlatan çiller de Beni bile fişlemişler demişti.

28 Şubat süreciyle ilgili mağdur sıfatıyla ifade veren Tansu çillerin irticacı değilim ama beni de, partimi de fişlemişler şeklindeki açıklamaları gözleri yeniden fişlemelere çevirdi.

Meclis darbe ve muhtıraları araştırma komisyonu 28 Şubatta yapılan fişlemelerin imha edilmesini önermeye hazırlanıyor.

Komisyon daha önce kurum ve kuruluşlarla ilgili yaptığı yazışmalarda 28 Şubat süreciyle ilgili BçG olarak bilinen Başbakanlık uygulamayı takip ve koordinasyon kurulunca yapıldığı iddia edilen fişlemelere ilişkin bilgi ve belge istemişti

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Sabahtaki manşetten verilen haberde buraya kadar anlatmak istediğim gerçek şu;

Meclis darbe ve muhtıralar araştırma komisyonunun yıllardan beri yani bu hükümetin kuruluşundan günümüze dek hatta bu hükümetten önceki meclis araştırma komisyonlarının bugüne kadar yaptıkları araştırmalardan ne çıkmış, ne elde edilmiş, kimler sorgulanmış, kimler sorgulanmamış ve olup bitenlerin sonucu ne?

7 sene evvel benim şahsen meclisteki kurulan Meclis araştırma komisyonuna 4050 sayfalık verdiğim ifade sonucunda hiçbir netice almamakla beraber, özellikle zülfü yre dokunduğum için ve Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkayanın da dosyayı ciddiye alarak sorgulamaya esas olarak mahkemeye vermesi ve aynı mahkemece kabul görmüş olmasına rağmen aynı komisyon tarafından ve aynı hükümet tarafından hem bana suçlama getirildi ve o dosya orada kapandı.

İktidar yüreklilik gösterip dosyayı meclise getiremedi.

Aynı zamanda benim hakkımda Türk medyası kalmadık suçlamayı getirdi ve Sayın Savcı Sarıkaya da netice itibariyle mesleğinden düşürüldü.

çok büyük mağduriyet sonucunda ancak 5 sene sonra makam itibarı kendisine geri verildi.

28 Şubattan kalan fişlemelere imha adı altında meclis araştırma komisyonunun ifadeye çağırdığı eski Başbakanlardan Tansu çillerin bir cümlesi çok dikkatimi çekti.

Sayın Tansu çillerin İrticacı değilim ama beni de, partimi de fişlemişler şeklindeki açıklaması gerçekten derinden düşündürücü olsa gerek.

Türkiyeyi kimler nasıl yönetmiş, sorusuna da cevap aramak gerek.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Her zaman sizinle paylaşmak istediğim stratejik ana çizgi şu;

Gerçekten bu memleketin bölünmez bütünlüğünü isteyen iktidarlar, milletin birlik ve beraberliğini korumaya çalışan partiler ve meclis demokratik hukuk devleti anlayışıyla mı görev yapıyor, yoksa sadece yüzeysel şekilcilikle mi görev yapıyor?

Bana göre şekilcilikten öte bir devlet yönetimi yok!

Zira kavramlar kargaşası içerisinde kıvranıp çabalayan yönetimler ve Başbakanlar ne yazık ki, Yüce İslam Dinine irtica yaftasını yapıştıran darbeci cuntacıların anayasası hala da yürürlükte..

Ve Tansu çiller gibi..

Bir dönem Başbakanlık yapmış biri, Demokrat bir kişi olarak kendini lanse ettiği halde Ben irticacı değilim demesine, doğrusu ben şahsen hiçbir mana veremedim.

Zira Ben irticacı değilim demekle irtica kelimesinin altındaki çıkan ifade İslamdır.

Demek ki

çiller Ben İslama inanmıyorum ve Müslüman değilim diyor!

Şu halde İslama inanmayan, Müslüman değilim diyen birileri nasıl Müslüman bir milleti idare etmek üzere Başbakanlık gibi önemli bir makama oturtturuluyor ve inanan bir milleti idare etmek üzere başa geliyor..

Bu ne yaman çelişki.

***

Demek anlaşılan odur ki;

BçGnin darbeci çetelerin İslama yakıştırdığı irtica kelimesini yerinde bularak zımnen ve hükmen ben de sizin gibi düşünüyorum yani İrticacı falan değilim ama siz bizi fişliyorsanız o ayrı mesele diyor!

Bana göre gelen giden hükümetler, iktidarlar, Başbakanlar

Keza ana muhalefet partileri ve onların temsilcileri de şeklen kavgalı görünüyor ise de oysaki rejimin ve darbeci anayasanın getirmiş olduğu tüm uygulamalara sadıktırlar.

Kavgaları da, birbirine atışmaları da bize göre hep şeklidir ve ciddi değildir.

Bu nedenle görünen odur ki;

Hiç kimse elini taşın altına koyarak bu anayasanın değişimiyle ilgili herhangi bir ciddi çalışma içerisine girmiyor.

Gerçekten eğer meclis iktidarıyla ve muhalefetiyle bu milletin temsilcisi olarak inanıyorlar ise; derhal bu hukuk dışı, antidemokratik anayasayı değiştirerek yepyeni, tertemiz, milli duygu ve izanlarını temsil eden bir anayasayı gerçekleştirmelilerdir.

Ama bakıyorsun ki, heyhat!

Hiçbirisi buna yanaşmıyor.

Hileli yöntemlerle gününü gün ederek, vay araştırma komisyonuymuş, vay bilmem 28 Şubattan kalan fişlemelerin imhasıyla ilgili araştırma komisyonunun çalışmasıymış, bize göre bunlar hep hava ve şişirmedir.

***

Bu memlekette 28 Şubatın mezalimini tüm yönleriyle tespit edip, dosyalar halinde 25 Ocak 2005te meclis araştırma komisyonuna verdiğim halde hiç kale alınmadı ve yüreklilik göstererek meclis gündemine dahi getirilmedi.

Aslında konunun ana kaynağı o tarihte Türkiyede herkes derin uykudayken ben bu yörede JİTEMle PKKnın, Ergenekonun işbirliği içerisinde olduğu gerçeğini belgelerle gerek Başbakanlığa ve gerek meclis araştırma komisyonuna sunduğum belgelerdir.

Sayın Yavuz Donatın ifade ettiği gibi;

Post modern darbesi denilen olay da göz göre göre geldi, bugün kimse başını kuma gömmesin

Biz de aynı paralelde Sayın Yavuz Donat gibi diyoruz ki;

Kimse başını deve kuşu gibi kuma gömmesin, kendi kendini kandırmasın.

Ya deveyim desin, ya kuşum desin.

Hem deveyim hem kuşum demekle olmuyor.

Yapay göstermelik çalışmalar, bu milleti bir yere götürmez.

Hele hele deneyimli yazar-çizer kalemlerin sahipleri sabah bir havada, akşam bir havada olmasın.

Günlük esen siyasi rüzgrlara kendini uydurarak kurtarıcı kahraman olarak kendilerini göstermekle Türkiyeyi hiçbir yere taşıyamazlar.

* * *

Bakınız, Yavuz Donatın dünkü yazısından bir iki cümle sizinle paylaşalım;

28 Şubat denilen kirli süreçte bu rezillikler yaşanmadı mı?

TVler bu tür konuşmalara olanak tanımadı mı?

Mecliste üstüne basa basa anlattık, sürpriz değildi göz göre göre geldi..

Peki Yavuz Donatın bahsettiği rezaletler neydi?

Ben onları da size söyleyeyim.

Yine Sayın Donatın kaleminden dökülen inciler;

Televizyona bir konuşmacı çıkacak ve Başbakan Yardımcısı Tansu çillere yosma diyecek, sonra da ekleyecek Zaten ABDde bir astsubay ile ortadan kaybolduğu iddia ediliyor

Yalan mı?

***

İşte bakınız, sevgili okurlar.

İki gün önce Meclis araştırma komisyonuna tüm detayıyla bunları anlatan deneyimli yazar Yavuz Beyden sorulmalıdır.

Yavuz Bey, gerçekten samimiyetle elini vicdanına koyarak, itiraf etmelisin.

Sen o zaman da aynı yazıları yazabiliyor muydun?

Sen bu tespitlerini o gün de kaleme aldın mı?

Ve sen o zaman çillerin yanında mı yer alıyordun veyahut Demirelin mi yanındaydın?

Bunları gerçekten tersyüz etmeden kamuoyuna anlatırsan çok memnun oluruz.

En derin saygılarımla.

Hayırlı Cumalar.