TÜRKİYE’DE YARGI ve HUKUK GERÇEĞİ?!
Eklenme: 4/19/2012 12:00:00 AM

Bilindiği üzre, günlerden beri Türkiyenin gündemini işgal eden hadise, 28 Şubatın efsanevi haberleridir.

Özellikle yazılı basınımızın sürmanşet ve manşetleri hemen hemen tümüyle kamuoyunun dikkatini o yöne çekiyor.

Gerçekten Türkiye kamuoyuna derin etki bırakan bu antidemokratik mezalimin bir misli daha insanlığa yer yüzünde başka yaşatılmış mı acaba?

Onu irdelemek için oturup sabırla tarih sayfalarını incelemek gerekir, ona da zaman yok.

Ama demişler ki;

Görünen köy kılavuz istemez

Bize göre manşetlerdeki gösterimler ve yazışmalar gösteriyor ki, böylesine ibretlik ucubeler ne yakın ne de uzak beşeri tarihlerde yazılmış gibi görünmüyor.

İllaki komünist, sosyalist ülkeler hariç.

Böylesine keyfilik, böylesine ceberut zulmün uygulamalarını insan hatırlamak istemiyor.

Bakınız, Başbakan şöyle diyor;

YUMRUKLARIMIZI SIKTIK, O MANŞETLERE SABRETTİK

28 Şubat dönemine ilişkin çarpıcı açıklamalar yapan Başbakan, Yumruklarımızı sıktık, dudaklarımızı ısırdık, hep ya sabur dedik diyor.

Diğer bir manşet ise yine Başbakanın ağzından şöyle yazılmış;

28 ŞUBAT TALİMATIYLA CEZAEVİNE ATILDIM

Mazlumun ahının aheste aheste çıktığı gündeyiz diyen Başbakan Erdoğan, 28 Şubat soruşturmasını değerlendirirken Atatürkün telgrafına da atıfta bulunuyor.

Diyor ki;

28 Şubatın karanlık günlerinde arkadaşlarımla oturup konuşurduk, yumruklarımızı sıkardık, dudaklarımızı ısırırdık, hep ya sabur derdik. Bugün sabrın selamete erdiği, mazlumun ahının aheste aheste çıktığı, demokrasinin, milli iradenin, TBMMnin anlam kazandığı gündür.

Gazi Mustafa Kemalin askere gönderdiği telgrafı tekrar ediyorum. Bütün sivil ve askeri makamların, bütün milletin başvuracağı en yüce mevkii Türkiye Büyük Millet Meclisidir

***

Evet, Sayın Başbakanımızın medyaya yansıyan bu güzel mesajları ve tespitlerine biz de katılıyoruz ve destekliyoruz.

Ama bize göre gerçekten, beklenen ve umut edilen sonuçlar henüz elde edilmemiştir.

Devlet tüm kurum ve kuruluşlarıyla yekvücut olarak yasalar, uygulanırken tek tip disiplinize edilerek, şah ile gedayı birbirinden ayırt etmeden ve hiçbir kurum kendi bünyesindeki meslektaşlarına imtiyaz tanımadan, insanlar hukuksal olarak tarağın dişleri gibi eşittir ilkesini herkes hatırlayıp, aklının ve vicdanının derinliklerine saklamalıdır.

Ama bakıyoruz ki, bugün sanık sandalyesinde oturduğu halde, sanık sıfatıyla cezaevine girdikleri halde, henüz arkası kesilmemiş ve devletin eli yetişmemiş, kıyıda, köşede, kenarda saklanmış nice 28 Şubatın ifritleri vardır.

Bunlar yalnız askere münhasır değil, yargıda da vardır.

Yargı bunların terazi ölçüleri doğrultusunda hareket etmiş ve hukuku zaman zaman çiğnemiş, hukuku adeta gukuk haline getirmiş.

Hani o dönemin firavunlaşmış bazı yargı mensupları?

***

Mete Yükseller, Vural Savaşlar, Anayasa Mahkemesi eski başkanı Yekta Güngör Özdenler, Nihat çakarlar, Sabih Kanadoğulları, daha burada isimlerini sayamadığımız medyanın bazı sarhoş kalemlerin yazdıkları bugün ele geçirilirse yer yerinden oynar.

Ama on beş sene evvel 28 Şubatın himayesi altında ve şahsiyetinde yapılanların haddi hesabı yoktur.

Bu nedenle zarar gören bu halk, yalnız üç beş tane askerden değil.

Askerin etkisi altında kalan ve ona yalakalık yapan, özellikle bu yörede nice iş çevreleri, feodal yapıya sahip kimseler var.

Yargıda uygulanan çifte standartların haddi hesabı yok.

Biz, tüm bunları on beş seneden beri tespitlerimizle yazarız, çizeriz, ilgili makamlara iletiriz, kamuoyuyla paylaşırız, ama ne çare ki, tamamıyla yazdıklarımız bize geri dönüyor.

Zaman zaman yargının yamuk tartan terazisi hep ağır basıyor.

Hukuk dışılıkla gününü gün eden yargıçlar ve savcılar vardır.

Meslektaşlarını koruyor ve kolluyorlar.

Meslek taassubu hatırına binaen veyahut diğer bazı bürokratik baskılar nedeniyle adeta bizi yazdıklarımızdan pişman ettirmeye çalışıyorlar.

Oysaki bizim yazıp yayınladığımız, kamuoyuna paylaştığımızın % 99u olmasa bile kesinlikle % 90ı gerçektir, diğer kalan % 10 ise bir an için delil elimizde olmazsa, ama yaptığımız araştırmalar neticesinde o da gerçektir.

Bu durumda % 90 değil % 99 tespitlerimizin doğru olduğu halde bakıyoruz ki, yargı bize karşı hep tavır takınıyor.

Hlbuki başta anayasa olmak üzere basın için birçok yasa ve ilkeler, basının haber alma-verme özgürlüğünü, halkın bilgilenme ve eleştirme özgürlüğünü güvence altına almıştır.

Bunun gibi basın her kişi ve her kuruluşu gözetlemek, denetlemek, eleştirmek, ilgili kişi ve kuruluşların yanlış uygulama ve davranışlarını kamuoyuna göstererek gerçeğinin ve doğrunun açığa çıkarılmasına yardımcı olur..

Bu bir açıdan kişi ve hürriyetleri harekete geçirme noktasında bir şanstır.

Bu imkndan yararlanmak üzere basın, her kesimden insanın görüşüne yer verebilecektir.

Bu faaliyet yapılırken eleştirinin sertliği, olayın önemi ile orantılı olarak artabilecektir.

Şu halde tüm bu gerçeğe rağmen inanın, medya grubu olarak bu bölgede karşılaştığımız zorlukları bir biz biliriz, bir de Allah bilir.

Ama kime anlatırsın?

***

Dedik ya, bu memleket birçok yönüyle çifte standart uygulamalarla yaşıyor..

Tabi ki basında aynı çifte standartı yaşıyor.

Bugünkü Söz Gazetemizdeki DSİYE BİK TOKADI başlıklı haber, birçok yönüyle, birçok kesime ve özellikle çifte standart uygulayan bazı yargı mensuplarına bir dersi ibret olmalıdır.

Basın İlan Kurumu Genel Müdürlüğüne bizi şikyet eden DSİ 10. Bölge Müdürlüğü ne çare ki, umduğunu bulamadı.

Basın İlan Kurumundan gelen sert bir cevapla karşı karşıya kaldı.

***

Bakınız;

BİKin kararında,Diyarbakır Söz Gazetesinin 20 Ocak 2012 tarihli nüshasında İhanetlik değil de Nedir başlıklı haber ve Kalemin Dili köşesinde Ömer Büyüktimur tarafından kaleme alınan ihanetlik değil de nedir? başlıklı köşe yazısının DSİ 10.Bölge Müdürlüğü ve bu müdürlüğün bürokratları hakkında haber niteliğinde eleştiriler yaptığı ancak bu eleştirilerin basın ve ifade özgürlüğünün sınırları içinde kalarak Basın Ahlak Esaslarını ihlal etmediği görülmüştür.

Sonuç itibariyle bu haberler ve söz konusu köşe yazısı, Basın Ahlak Esasları hakkında 129 sayılı Genel Kurul Kararının 1inci maddesini ihlal etmediğinden, anılan gazete hakkında 195 sayılı kanunun 59üncü maddesinin (a) bendine göre müeyyide uygulanmasına mahal olmadığını karar verilmiştir.

Tüm bunlara rağmen bu bölgede bazı kurum ve kuruluşların yaptığı yasadışı keyfilikleri yazdığımız halde, kendi ayıplarını örtbas etmek için, oradaki yetkili kişiler tarafından hemen harekete geçip, bize uyarılar gönderip sözde tekzip olarak gayricidd bazı iddiaları ileri sürüyorlar ise de, biz kesinlikle etkilenmiyoruz ve umursamıyoruz.

Ama hukuk ise hep bakıyoruz ki, kamuoyunu teşkil eden bir kurum halinde olan medyamıza bir türlü "barışık" davranmıyor.

En derin saygılarımla.