TÜRKİYE’DE FİTNE VE MUZUR UNSURLARIN VARLIĞI!
Eklenme: 9/7/2015 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten, ülkemiz; "bilinçli ve kasıtlı" olarak haince içten vuruluyor.

Dün Diyarbakır, Siirt, Hakkari.

Kısacası Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun önemli bölgelerinde meydana gelen Polis, asker ve terörist çatışması had safhaya vardı.

Yine Diyarbakır’da 2 Polis şehit, 3 polis yaralı.

Son dakika olarak düşen habere göre Hakkâri’de askere mayın tuzağı kurulmuş, şehit düşenler var, yaralılar var.

Siirt’te şehir içindeki çatışma, Diyarbakır’da yine aynı şekilde…

***

Şimdi, sevgili okurlar.

Objektif ve adil bir gözle olaylara bakıldığında, ne yazık ki bu ülke çok farklı şeylerle karşı karşıyadır.

Polis ve asker teröristlere karşı tabiri caizse iğneyle kuyu kazarcasına zor imkânlarla, mücadele ediyor.

Zira terörist önemli çapta rahatlıkla roket atabiliyor, polis ve askeri şehit düşürebiliyor.

Kim ölürse olsun; teröristin umurunda değil.

O'nun için mühim olan "eylemin" gerçekleştirilmesidir.

Ama polis ve asker, şehir içinde masum ve sivil halka "zarar gelmesin" diye rasgele ateş açmıyor.

Polisin ve askerin bu fedakâr çalışmasına karşı, ne yazık ki devlet, iktidar, hatta TBMM yani çoğulcu demokratik parlamenter sisteminin mensupları, hep bir ağızdan haykırarak çözüm yerine, “Demokrasi, demokrasi, demokrasi” yine de “Demokrasi” diyor.

Masum insanların canları pahasına olsa bile…

Mühim olan masum insanların kurtarılması değil, mühim olan batı dünyasının terör lehine İslam dünyası üzerine damgaladığı "demokrasi putunun" yaşatılması ve korunmasıdır.

Velev ki polis de olsa, velev ki asker de olsa, masum sivil halk da olsa, aman ha çok dikkatli olun “Demokrasi”ye halel gelmesin…(!)

Yani toplumsal huzurun sağlanması ve korunması yerine, nerede ise demokrasi adı altında "teröre göz yumar" noktaya geldi.

Yaman çelişkilerle karşı karşıya kalan devlet, ne yazık ki terörle başa çıkamıyor.

Önlenemiyor ve sonu kesilemiyor.

Zira “Demokrasi” dedik ya o her şeyi bitirir.

Ki bu, toplumun parçalanmasına, bölünmesine mal olsa dahi yine dış mihrakların ferasetle göstermiş olduğu "demokrasi putunu" koruma ve kollama görevi her şeyden üstün tutulmaktadır.

Bu da halkın gözünden kaçmıyor.

Halk, toplumsal bir huzur ve sükûnet isterken, her zaman tam tersine huzursuzluk, kargaşa ve terörle karşı karşıya olduğunun umurunda bile değil.

***

Dün Cumhurbaşkanının son demecini okudum.

Diyor ki Cumhurbaşkanımız;

“En büyük tehlikeli düşmanımız; PKK’dır…”

Milletin gözleri aydın olsun, milletimize günaydın diyelim.

Bu daha yeni fark ediliyorsa vay bu milletin haline!

Ne yazık ki resmi ağızlar, resmi dil, cesaret edip de bir türlü gerçekleri söyleyemiyor.

Kozmopolit bir siyasetle bu memleket hiçbir zaman bir yere gidemez.

Netlik kazanamayan bir politika hiçbir zaman toplumsal başarıyı yakalayamaz.

Açık yüreklilikle ifade edilmeyen kavramlara açıklık getirilmiyorsa, o ülke hiçbir zaman kendini tehlikeden arındıramaz.

Sözün kısası; ne diyelim?

AK Parti son dönemlerinde, yani 2011’den sonra milletin sevgisini, milletin bağlılığını, milletin güvenini ne yazık ki yitirmiş durumda.

Halk 2011’den evvel bu partiye hangi gözle bakmışsa, 2011’den sonra da her gün biraz daha güvensizlik söz konusudur.

“Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle yola çıkarsak, devlet büyüklerinin demeçleri ve resmi dil, zaten kendini ele veriyor.

Bu nedenle AK Partinin samimi bir politika yürütemediğinden dolayı, her gün biraz daha nefret gözüne mahkum oluyor.

* * *

Örneğin; önceki gün her nedense ansızın televizyonu açtım..

Karşıma ATV ekranı çıktı ve Kertenkele dizisini izledim.

O Kertenkele dizisi açık ve net olarak İslam dinini tezyif ediyor, ibadetin parolası durumunda olan namaz ve ezana yapılan küçümseme her şeyi bariz bir şekilde gösteriyor.

Bir zamanlar PKK militanları, bundan kaç sene evvel namazı cemaatle kılan camilerdeki cemaatle alay ediyorlardı, hakaret ediyorlardı ve Türkiye’de dillere destan olmuşlardı.

Cemaatle kılınan namazı küçümseyerek alay ediyorlardı ve halkın nefretini kazandılar.

Ama bir seneden fazladır Türkiye’nin göbeğinde basın özgürlüğü adı altında ATV ekranlarında yayınlanan Kertenkele dizisi büyük yüreklilik (!) göstererek, yüce İslam dinini, namaz kılan cemaati, imamlık yapan imamı açık ve net olarak küçümsüyor, hakaret ediyor ve İslamiyet’e yönelik karalama yapıyor?

Bu bir skandaldır.

Bu hal, PKK'nın yıllar önce, İslam'a yönelik yaptıkları alaylı hareketlere taş çıkartıyor.

Toplumun yüzde 99’u Müslüman olduğu halde, cemaate, imama, Kur’an ayetlerine hakaret ediliyor.

Açık ve net olarak İslam’la alay ediliyor.

İktidar dâhil olmak üzere resmi dil cesaret edip de buna itiraz etmiyor ve göz yumuyor.

Deyim yerindeyse adeta bu diziye göz kırpıyor iktidar.

İnanın bu dizi Avrupa’da veyahut Batı dünyasının herhangi bir devletinde yayınlanmış olsaydı, İslam dünyası ayaklanmıştı.

Ama Müslüman Türkiye’de (!) yayınlanıyor, kimseden ses seda çıkmıyor.

Bu halk, böyle çirkin olayların karşısında iktidar partisine güvenerek nasıl oy verebilecek ki artık?

* * *

Tüm bunları bırakıp, bir de tarihe göz atalım.

Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri'ne, Risale-i Nur’u yayınlarken, dönemin Denizli Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, bir dizi iftiralar yazılmış.

Dayanaksız, hakikatten uzak, bir iddianame!..

Tabii Üstat Bediüzzaman Hazretleri, o iddianameye itiraz dilekçesi veriyor ve mahkeme, o dönemin diliyle ehl-i vukuf denilen bilirkişiye havale ediyor.

İnceleyen bilirkişi Doktor Duzi’nin yazdığı ifade aynen şöyledir;

“Muzur eserlerini okuyanlar, fikir özgürlüğü ve ilim hürriyeti ilkeleriyle karşılanıyor da neden Kur’an hakikatlerini ifade eden Risale-i Nur’u okumak suç sayılıyor” diyerek rapor yazıyor.

Bu raporun muhtevasını yarın size aktaracağım.

Ama sözün kısası;

İktidar partisi nerede ise bu hal ve tavırlarıyla teröre karşı devleti hep zafiyete düşürme yanlışlığı içerisindedir.

Her taraftan şehitler geliyor.

Ama terör oldukça azıyor.

En derin saygı ve sevgilerimle.