TÜRKİYE’DE FİTNE VE MUZUR UNSURLARIN VARLIĞI! (II)
Eklenme: 9/8/2015 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Dün de yine bu sayfada ifade ettiğim gibi;

“Muzur eserlerini okuyanlar, fikir özgürlüğü ve ilim hürriyeti ilkeleriyle karşılanıyor da neden Kur’an hakikatlerini ifade eden Risale-i Nur’u okumak suç sayılıyor” diyerek rapor yazıyor.

Şu yüzyıl içerisinde Türkiye’de olup bitenler, yapılan mezalimler, her şey devletin bünyesinde ne yazık ki tersyüz edilerek günümüze dek oluşa gelen hukuk dışı mezalim, antidemokratik oluşumlar, hep “Ak’ı Kara” “Kara’yı Ak” olarak göstermişlerdir.

Haksızı haklı, gayrimeşruyu meşru gösterdikleri içindir ki, devlet bugün bu seviyeye düşmüştür.

Ülke olarak, Devlet olarak, millet olarak, iki yakamızı bir araya getirip kendimizi terörün pençesinden kurtaramıyoruz.

Tüm bunlar; bünyemizde oluşa-gelen bakterileşmiş fitne unsurlarına dayalıdır.

Ki bunların bize olan musallatları yüzündendir ki; bugün Türkiye Suriyelileştirilmek, Irak’laştırılmak, Mısır’laştırılmak isteniyor.

Nitekim bu yönde; "badireler" geçiriyoruz.

***

Bakınız.

2008 yılında; "Ergenekon’un anayasal hükümeti ve düzeni yıkıp, yerine Marksist, Leninist, kör ırkçılığa dayalı Kemalist bir darbenin gerçekleştirilmesine" dair devlet harekete geçmişti.

O gün, 250'ye yakın subay-astsubay yakalanıp tutuklanmıştı.

Eski Genelkurmay başkanları dâhil.

Yargılandılar.

Sonra ne hikmetse kesinleşmiş, birer kaziye-yi muhkeme haline gelmiş ispatlı suçlar bir anda "fasa-fiso ya" dönüştürüldü.

Anayasa Mahkemesine "bireysel" başvuru hakkı getirildi.

Ve bu "hakla(!)" hepsi peş peşe tahliye olmaya başladı.

Ne denildi; "isnat edilen suçlar", kumpasa dayalı imiş.

Peki, sonra ne oldu?

Ergenekon'a operasyon düzenleyen.

Yargılama yapan.

Gözaltı işlemlerinde bulunan, muhafazakâr basın.

Polisler. Savcılar. Hâkimler.

Bir anda; "TSK'ya kumpas kurdunuz" diyerek, derdest edildiler.

Kimi cezaevine konuldu.

Kimi sürgüne kaçtı.

Kimi, görevden el çektirildi.

***

Sormak istiyorum.

Ergenekon operasyonunu yapanlara "TSK'ya kumpas kurdunuz" diyen Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan'a!

Peki.

"Dağlıca'daki askerlere kurulan kumpas kimler tarafından kurulmuş?"

Bunu muhakkak Sayın Akdoğan biliyor.

Ve gerçekten bunu kamuoyu adına soruyoruz, buna bir açıklık getirirse çok iyi olur.

***

Evet, bu kumpas olayı eskiden beri bu devletin derin yapısında mevcuttur.

Kemalist bir anlayışla Allah’ı tanımayan, Peygamber’in semtinden geçmeyen bir anlayış bu.

Bediüzzaman Said-i Nursi’nin 1935’te Isparta Savcısının hazırladığı iddianame.

Ve bu iddianameye Bediüzzaman’ın yaptığı itiraz.

CHP'li, Şükrü Kaya’nın İçişleri Bakanlığı dönemine rastlayan bir olay bu.

Şükrü Kaya’nın ne derece asılsız evhama kapılıp, kin ve garez ettiğine delil olarak Bediüzzaman şu ifadeleri gösteriyor.

“Benim gibi üç-dört biçare arkadaşlarımı mahkemeye vermek için, kendisi Ankara’dan 100 jandarma ve 15–20 polisi yanına alıp güya Isparta’daki jandarma kuvveti bir fırka asker kâfi gelmiyormuş gibi ortalığı dehşete vermiştir.

Acaba bir tek polisin ve bir tek jandarmanın eli ile yapılacak bir vazifeyi, o günkü parayla iki üç bin lirayla devlete zarar verdirip, askeri üzerimize göndermesine rağmen, mahkeme tarafından tahliye edilen biçare masumları Isparta’dan da ta Eskişehir’e 500 lira nakliyata sarf ettirerek, göndermiştir. Ve o biçareleri binlerce lira zarara uğratmaktan başka hayat-ı içtimaiye arasında mevkilerini sarsıntılara duçar etmek gibi mühim hadiseleri icat etmekle ne derece dâhiliye vekâletinin tedbirine ve asayişi temine ve bu biçare milletin istirahatla çalışmalarına zarar verdiğini gösteriyor”

Demek bir iltizam.

Hiç olmayan bir hadiseyi, büyük bir hadise varmış gibi icat etmek gareziyle o vaziyeti göstermiş.

Haddeyi yüz defa kubbe yaparak, dâhiliyenin en ziyade sükûnete, barışa ve sulha muhtaç olduğu bir zamanda böyle her tarafı sarsacak bir vaziyeti icat etmek ve kanunsuz kanun namına hareket etmek.

Kanunca mühim bir cürüm yaptığını iddia edip, Şükrü Kaya’nın şahsını dâhiliye vekili olan Şükrü Kaya beye şekva ediyoruz”

Dönemin dâhiliye vekâleti tarafından şöyle bir uydurma fişlemesi tertip ediliyor ki mahkeme tutuklasın diye.

***

İşte fişlemenin yüz karası.

Ne deniliyor?

“Mülteci bir şeyh ve 15 müridi yakalandı.

Bunlar Milas ve Isparta’da gizli ayin yapıyorlardı.

Burada mülteci bir şeyh ve müritleri yakalanmışlardır.

Bu şeyh meşrutiyet devrinde İstanbul’da garip kıyafetle gezerek, el öptürmekten hoşlanan ve Şeyh Said isyanında alakadar olduğundan dolayı mahkûm edilen Bediüzzaman ile tanınmış Şeyh Said-i Kürdi’dir.

Bu Şeyh Said isyanında mahkûm edilmişti.

O zamandan beri Isparta’da mecburi iskâna tabi tutulmaktadır.

Kendisi Milas’ta bazı kimselerle muhabere ederek, bunları ifsat etmiştir.

Mesela savcılıkça haber alınarak evlerde araştırma yapılmış, birçok mektup bulunmuştur.

Bu mektuplarda irtica mahiyetinde mütalaalar vardır.

Şeyh Said, Eğirdir de ve Bolvandi de bazı kimselerle muhaberede bulunmuş, müritler peyda etmeye çalışmıştır.

Hükümet bunların hepsini ele geçirmiştir. Milas’ta tevkif edilenler 15 kişidir.

İçlerinden ihtilas yapmış bir tahsildar da vardır."

05.05.1935’te o dönemin Akşam Gazetesi bunu yazıyor.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bugün başımıza gelen olaylar dünün bir uzantısıdır.

Hem de devletin derin yapısı tarafından.

Diyarbakır’da, Şırnak’ta OHAL ilan edilerek, geçici olarak bazı mahallelerde sokağa çıkma eylemi söz konusuysa bu terör örgütünden hiçbir şey eksiltmiyor demektir.

Aynı potansiyel, neredeyse 30 seneden beri devam ediyor.

Bundan sonra “Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler” kabilinden yola çıkalım.

En derin saygılarımla.