TÜRKİYE'DE SİYASAL İSLAM DÜŞMANLIĞI(II) !?
Eklenme: 3/2/2016 12:00:00 AM

Evet, sevgili okurlar.

Dün bu köşemizde uzun uzadıya ele aldığımız "Türkiye'de Siyasal İslam düşmanlığı" başlıklı yazımız, Türkiye’de ve dünyanın birçok yerlerinde bulanan siz değerli okurlarımızın takdirine mazhar görülmüştür. Bu yazıyı yazdığımız zaman nerede ise 20 bin okurlarımız dünkü sohbet yazımızı tıklamış ve okumuş görünmektedir.

Bugünkü sohbet yazımızı da aynı başlıkla devam etmek istiyoruz!..

Ülkemizde olsun, coğrafyamızda olsun, güncelliğini koruyan olayları yakalayarak tüm kamuoyuna sunmayı kendimize en önemli görev biliyoruz.

Bakınız sevgili can dostlarımız..

Türkiye’nin yüzyıldan beri günümüze dek oluşa gelen bunca hadiseler, kendi kendine elini kolunu sallayarak ülkemize gökten inmemiştir. Gerek toplum olsun gerek devlet olsun nerede ise Yirminci Yüzyılın başlarından beri gelen siyasi kirlenmeler istibdat ve tahakküm dayatmaları sonucunda meydana gelen hadiseler silsilesidir.

Mevcut rejim dış mihraklar tarafından ülkemize yerleştirilmiş anti-demokratik, hukuk dışı mezalimle dop-dolu bir sistemin uygulanış şeklidir.

Askeri vesayetten tutun da, dış mihraklara kadar.

Yani Haçlı Emperyalist ülkelerin dayatmaları çerçevesinde devletimizin tüm kurum ve kuruluşlarına yerleştirilmiş kirlenmeler ve hain planlar ne yazık ki; ülkeyi ve bölgemizi bu hale getirmiştir.

Özellikle, okuyan gençliğimizin beynine ve kalbi derinliklerine enjekte edilmiş birer sem-ı katil yani ‘’öldürücü zehirli bir unsur’’ olarak, yerleşmiştir ve bağımlı hale getirmiştir.

Ülkeyi neredeyse bölünme noktasına getiren böylesine bir rejim ve ‘anayasal!?’ düzeni içeren çoğulcu parlamenter sistem.. Ki adına "milli iradeyi temsil" denilen yönetim şekli, ne yazık ki "milli iradenin" ruhunu incitmiş, toplumun her kesimine birer fitne unsuru olarak yerleşmiştir…

Bakınız sevgili okurlar

Bin yıllık bir geçmişimiz var.

Bu memleketin yüzde 99'ü Müslümandır…

Allaha inanan bir ümmet bütünlüğü içerisinde tarihimizin, geçmişimizin ana ruhunu örf ve adetlerini, gelenek ve göreneklerini yaşamamız gerekirken ne yazık ki tüm bu değerli kültürümüzlerimiz ve tarihimiz yozlaştırılmış duruma girdi.

Bir çok değere yasaklamalar getirildi.

Hem de "Siyasal İslam" adı altında İslam’a düşmanlıklar uygulandı.

Evet, gâh Yunan felsefesi ile gâh AB felsefesi…

Veyahut, Sovyet Sosyalist Komünist bir rejimin felsefesi…

Ya da Kemalizm ve Sekülarizm adına yapılan iğrençlikler hep söz konusu olmuştur

Böylece içimize ithal edilmiş yanlış bir kültürle karşı karşıya bırakıldık.

Hele hele mevcut anayasanın bize vermiş olduğu demokratik çoğulcu parlamenter sistem içerisindeki bazı siyasi partilerin varlığı söz konusudur ki, maazallah!..

Bırakın siyasal parti olma vasfını yerine getirmeyi tam aksine, Siyasal demokratik hukukun üstünlüğünü temsil etme yerine sadece bozguncu birer fesat yuvası durumuna gelmiştir…

Sosyal, demokratik bir hukuk devletinde toplumsal birlikteliğe dayalı, "siyaset yapması" gerekirken, yıllardan beri ülkemizi bölük pörçük edip, altını üstüne getirmek isteyen Ermeni ruhlu Sosyalist Marksist bir anlayışla halkı, terörize etti.

Böyle anlayışa sahip bir HDP anlayışı orta yerde görünüyor..

Yani terörizmin temsilcisi..

Hele hele onun başındaki eş başkanların varlığı ve yaptıkları her konuşma evlere şenlik.

Kışkırtıcı..

Halkı iki de bir sokaklara dökme çağrısı…

Polisle, askerle terörist militanları karşı karşıya getirmeye çalışması..

Ve terörü "şehir merkezlerinde" koruyup-kollayan bir anlayışın sahibi…

İşte dünkü yazımızda belirttiğimiz gibi bahse konu olan "Siyasal İslam" düşmanlığının mevcudiyeti ve ne yazık ki şerefli Türk silahlı kuvvetleri bünyesinde bu milletin bütçesiyle emeğiyle beslenen bazı generallerin "Siyasal İslam" düşmanlığı yapması bize göre işte bugünkü bu terör faciasını musebbipleridir.

Rejimin bünyesinde günümüze dek yapıla gelen din düşmanlığı, yüce ve aziz milletimizin inancı ile alay edercesine yola çıkan bazı gaflet ve delalet unsurları işte ne yazık ki bugün ülkemizi kan gölü haline getirmiştir.

Neredeyse 3 aydan beri Diyarbakır’ımızın Sur ilçesinde…

Yani eski Diyarbakır tümüyle bir terör hegemonyası altında inim inim inlemektedir.

Nice nice aileler çöktü, ocaklar söndürüldü.

60 tan fazla polis ve askerimiz şehit oldu, bir o kadar da yaralı ve bunun on katı da harcanan devlet bütçesi var..

Dile kolay..

Hele hele anılan bir siyasi yapılanmanın başındaki bulunan eş başkan Selahattin Demirtaş’ın evet iki de bir halkı kışkırtarak sokağa dökme çağrısı bize göre apayrı bir garipliktir.

Düşündürücü bir hezeyandır, bir fitnedir bozgunculuktur ve kepazeliktir.

Ama eğer Selahattin Demirtaş 6–7 Ekim'deki yaptığı sokağa dökülme çağrısı neticesinde 3 gün içerisinde ölen 50 masum insanların kanı yerde kalmış olup, kendisinden zerre kadar herhangi bir sorgulama yapılmamışsa ve TBMM'de hala da evet barbar bağırıp halka rağmen meydan okuyorsa ve 6/7 Ekimden dolayı yaptığı yanında kar kalmışsa, elbette ki bugün Sur'a rahatlıkla yürüyüş çağrısı yapabilmektedir.

Bravo demekten başka bir şey diyemiyoruz.

Zira yüzyıldan beri siyasal İslam’la mücadele eden bir rejimin, bir devlet anlayışının sonucu da ancak bu olabilir?

Sen kalk bin yılık bir İslam inancına irtica de, "Siyasal İslam" olarak tanımla…

Ve devletin tüm kurum ve kuruluşlarına "şa-iri İslamiye" yani "İslam’ın can damarı durumunda" olan İslamın ilke ve prensiplerini yasakla, millete karanlık bir rejimi yutturmaya çalış…

Ondan sonra milletin karşına çıkıp terörle mücadele ediyorum de.

Kimi kandırıyorsun?

Ya da kimi inandırabilirsin?

Zaten, bu toplum artık böylesine terörle mücadele yapıyorum şekline de inanmıyor.

Olan yine millete oluyor…

Anadolu’daki masum ailelerin şehit düşen polis ve askerin ailelerine oluyor.

Bu coğrafyanın ekonomisi altüst oldu.

Eski Diyarbakır virane oldu.

Tüm bunlara rağmen hala da devletin bünyesinde "İslam düşmanlığı" yürürlükte görünüyor.

Evet, buna bu millet ağlasın mı gülsün mü acaba?.

Böylesine demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü insan temel hak ve özgürlüğü olarak tanımlamayı nereye sığdırıyorsunuz?

Siz önce gerçekten devlet olarak yasama, yürütme ve yargı erki olarak ciddiyetle çalışma mücadelenizi millete inandırmak istiyorsanız?

Toplumun başına baş fitne ve bela olarak görünen başta eş başkanlar Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ı yasalar çerçevesinde susturun da bu millet size inansın.

En derin saygı ve sevgilerimle.